Sınır boyunda insanlık dramı berdevam: Umuda yürüyenler

YEŞİL GAZETE


facebook sharing button
whatsapp sharing button
twitter sharing button
linkedin sharing button
email sharing button
print sharing button

Dosya Haber: Ruşen Takva

Önce İstanbul‘a oradan da belki Avrupa‘ya gidebilmek için aylarca, kilometrelerce yolu yaya olarak aşıyorlar. Bir kısmı hayatlarını kurtarabilmek için kaçtığı vatanlarında değil ama yollarda türlü sebeplerle yaşamını yitiriyor.

2020 yılı içerisinde sadece Van‘ın sınır köylerinden giriş yapan mültecilerin en az 61’i Van Gölü‘nde bir teknenin içinde boğularak hayatını kaybetti. Yüzlercesi ise ya donarak öldü ya da trafik kazasında umut yolculuğu son buldu.

Van, yaşanan mülteci ölümlerinin ardından açık ara Türkiye’nin en büyük mülteci mezarlığı konumuna gelmiş durumda. Bu mezarlığa her gün yenileri eklenmeye devam ediyor. Sınırın sıfır noktasında alınan termal kameralı ve İHA/SİHA’lı yoğun güvenlik önlemlerine rağmen bu yıl içerisinde sadece Van’dan 500 bin mültecinin geçtiği tahmin ediliyor.

Van’da bulunan mülteci mezarlığı Credit: Ruşen Takva.

Van şehrinin İran İslam Cumhuriyeti ile 240 kilometrelik bir sınır hattı bulunuyor. Bu hattı Van’ın Saray, Başkale ve Çaldıran ilçeleri oluşturuyor. Sınırın karşı tarafında ise Maku, Xoy ve Salmas kentleri var. Kaçakçıların hemen hepsi bu kentleri ve köylerini kullanarak mülteci geçişlerini sağlıyor. Yeşil Gazete için geçişlerin olduğu Çaldıran ve Başkale’nin sınır köylerine, o köylerden geçerek kent merkezine gelen mültecilerin yürüyerek kat ettiği Tatvan otogarına kadar 200 kilometrelik yolu takip ettik. Afgan, Pakistan ve Bangladeşli mültecilerden oluşan bir kafile Van-Tatvan arası 120 kilometrelik yolu yürüyor.

Yaşananları ilk ağızdan öğrenmek için gittiğimiz sınır köylerinde yaşayan yerleşik halk, konuşmaktan kaçındı. Konuşanlar ise, isimlerinin verilmemesini istedi.

Van’ın Başkale ilçesine bağlı sınır köylerinde yaşayan köylüler, sınırı daha çok çay, sigara, pirinç gibi ürünleri kaçak yollarla getirmek için kullanıyor. Ancak büyük bir mülteci kaçakçılığı şebekesinin de köylerini kullandığını ve neredeyse her gece gruplar halinde mültecilerin geçtiğini doğruluyorlar. Bu geçişler sırasında donarak hayatını kaybeden mültecilerin yanı sıra vahşi hayvanlar tarafından parçalanan sığınmacılar da oluyor. Buna şahit olan bir köylü, gördüklerini şöyle anlatıyor: “Geçen kış bir mülteci kadın soğuktan donmuştu. Askerler gidip getirdiklerinde tilkinin kadının göğüslerini yediğini ve çıplak bir şekilde öylece donarak ölmüş olduğunu gördük.”

Tarifeler 800-1000 dolar arasında 

Mülteciler sınırı geçmek için önce Urmiye‘ye oradan yine İran kenti olan Xoy‘a ve son olarak Başkale ilçesine 12 kilometre uzaklıkta bulunan Qotur‘a  getiriliyor. Burada sınırı geçmesi için kaçakçılar tarafından yol tarif edilen mülteciler, kimi zaman yalnız kimi zaman kafileler halinde tarif edilen dağlık yolu yürüyerek geçiyor. Türk tarafında bekleyen diğer işbirlikçi köylü veya kaçakçı ise ışık tutarak mültecinin yanına gelmesini sağlıyor.

Bu süreci anlatan Serdeştli ve aynı zaman kolber (İran’da kaçakçılara verilen isim) olan Salah Ahmadi, 2017’de kaçak olarak Van’a gelirken tüm bu şehirlerden geçtikten sonra dağlık bölgeden yalnız başına Başkale üzerinden Türkiye’ye geçmiş. Ahmadi şunları söylüyor: “Geçtiğim köyde bir gece bekletildikten sonra bir Afgan aile ile beraber beni arabaya bindirdiler ve başka köye götürüldüm.  Bir gece de o köyde kalıp geceyi geçirdikten  sonra gündüz gözüyle saat 14 – 15  gibi aralarında kadın ve çocuklarında olduğu tahminen 40 kişi ile birlikte beni de bir minibüse bindirerek Van’a getirdiler.”

2017 yılında mülteci kaçakçıları Ahmadi’den, 9 milyon tümen almış. Yani yaklaşık 8 bin Türk Lirası. Tatvan Otogarı’nda kaçakçıların minibüslerini bekleyen başka bir mülteci olan Abdullah da mülteci tarifesini şöyle anlatıyor: “Afganistandan gelirsen 1000 dolar, Tahran’dan gelirsen 800 dolar.”

Zor koşullarda gerçekleştirilen sınır yürüyüşünü bitirdikten sonra Van’a gelen mültecilerin karşılaştıkları güçlükler burada da bitmiyor. Ahmadi kendi kişisel hikayesini anlatıyor:

“Sınırı geçtikten sonra açlıktan ölmek üzereydim. Dağdan inerken bir çobana denk geldim. Çoban heybesinde bulunan ekmek ve peyniri bana verdi, karnımı doyurdum. Nasıl haberleri oldu bilmiyorum fakat kaçakçılar çobanı arayarak ‘Bizim misafirimiz neden senin yanında duruyor, gönder’ dediler. Çoban beni göndermek zorunda kaldı. Kaçakçıların yanına geldiğimde benden paralarını istediler. Ben de İran’da buraya (Van) gelmek için anlaştığım kaçakçıya tüm parayı verdiğimi söyledim. Zaten İran’daki kaçakçı beni Van’a kadar arabayla götüreceklerini söylemişti. Fakat buradaki kaçakçılar buna inanmadı ve benden garanti istediler. Üzerimde maddi değeri olan tek şey olan cep telefonumu onlara verdim. Verirken de ‘Parayı size göndermezlerse siz telefonumu bana vermezsiniz’ dedim. Van’a geldikten sonra para gelmesine rağmen cep telefonumu geri vermediler. Telefonumun içerisinde de Yabancılar Şubesi için ne evrak gerekiyorsa vardı.”

Salah Ahmadi 3 çocuğu ve eşiyle birlikte Van’da yaşıyor.

Ahmadi, İran’da hayatını kolberlik yaparak sürdürüyormuş. 12 yıl boyunca bu işi  yaptıktan sonra aynı işi yapan halasının oğlunun askerler tarafından vurularak öldürülmesinin ardından, Valilik binası önünde protesto gerçekleştirmiş. Bu sırada söyledikleri telefonla kameraya alınan Ahmadi, İran İstihbaratı (VAJA) tarafından yedi ay istihbarat binasında gözaltında tutulduktan sonra “Devlete ihanet” suçlamasıyla cezaevine konulmuş.

Beş yıl cezaevinde kalıp tahliye edildikten olanları şöyle anlatıyor: “Cezaevinden çıktıktan sonra devlet yine bir fırsat yaratıp beni tutuklamak istiyordu. Artık İran’da kalmamın yolu kalmamıştı. Kaçmak zorunda kaldım. Doğrusu bugün İran’a gidersem başıma ne geleceğini Allah bilir. Benim hakkımda bir dosya var. İdam etmezlerse müebbet hapis cezası verirler. İran’a gitmek için bir yol yok. Şimdi yol olsa ve beni zindana atmayacaklarını bilsem şimdi gitmeye hazırım. ”

Hiwa Molania (Solda) da bir çocuğu ve eşi ile birlikte Van’da yaşıyor.

İran’da gazetecilik yaptığı sırada propaganda yapmak suçlamasıyla yargılanan ve dokuz ay 13 gün cezaevinde kalan gazeteci Hiwa Molania adlı Kürt mülteci ise, “Serbest bırakıldıktan sonra hiçbir şey yapmadığım halde, İran devleti beni yine rahatsız etmeye devam etti. Her gün beni arıyor  ve her gün imza vermeye gitmemi istiyorlardı. Ondan sonra beni rahat bırakmayacaklarını anladım.”

Bu nedenle Irak’a geçen Molania, burada da 2014 yılında Kobanê olayları başladığı sırada Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından gözaltına alınıyor ve bu kez 38 gün cezaevinde tutuklu kalıyor. Cezaevinden çıktıktan sonra kendisine iki şart öne sürülüyor:

 “Cezaevinden çıktıktan sonra oturma iznim beş ay gecikmişti. Barzani yönetimi oturma iznimi yenilemedi ve bana iki şart öne sürdü. Ya Irak’tan ayrılacaktım, ya da beni İran’a teslim edeceklerdi. Artık oradan da ayrılmak gerektiği için 2014 yılının bir ağustos sabahı erkenden yola çıktım. Önce Erbil‘e bağlı Soran (Diana) ilçesine geçtim. Orada kaçakçılarla görüştüm ve onlar da beni arabaya bindirerek Hakkari’nin Şemdinli ilçesinin sınırına bıraktılar. Gecenin geç bir saatinde kaçakçılar bana yolu tarif etti, ben de tarif edilen yoldan Şemdinli’ye kadar geldim. Orada beni başka bir kaçakçı karşıladı, Van’a nasıl gideceğimi tarif ettikten sonra yanımdan ayrıldı ve ben yine tarif üzerine tam yedi gün yürüyerek Van’a geldim. Ne yapacağımı bilemez bir halde ve çok yorgundum. Aklıma daha önce İran’dan Van’a gelerek yerleşen arkadaşım Sabır geldi. Sabır’ı aradım, nerede olduğumu söyledim ve motoruyla gelip beni aldı evine götürdü. Bir kaç gün dinlendikten sonra arkadaşım bana param varsa Avrupa’ya gitmemi önerdi ama ona ‘Yedi gündür yoldayım ve kaçak yollarla bir yere gitmenin ne kadar zor olduğunu gördüm. Bu saatten sonra dünyayı bana verseler de kaçak yollarla hiç bir yere gitmeyeceğim’ dedim.”

Tatvan otogarında bekleyen mülteciler.

Ancak mültecilerin ezici çoğunluğu Hiwa veya Salah gibi bu zorlu yolculuğu bırakıp Van’a yerleşmeyi tercih etmiyor. Hemen hepsi daha iyi bir yaşam için Avrupa’ya gitmek, hiç değilse İstanbul, Ankara, İzmir gibi ülkenin büyük metropollerine ulaşıp buralarda çalışmak istiyorlar. Bu yolculuğun Türkiye ayağında başlayan ilk nokta olan Van’dan yola çıkan mülteciler daha sonra 120 kilometre yol yürüyerek Tatvan’a ve oradan da otobüslerle Diyarbakır’a gidiyor. Tatvan otogarında kaçakçıların minibüsünü bekleyen mültecilerin yanında gördüğümüz Tatvan’lı Salih Mutlubay durumu şöyle özetliyor: “Acıyoruz tabii, bunlar birer insan.”

 Türkiye, şu an da çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu 4 milyon mülteci nüfusuna sahip.  2016 yılında Avrupa Parlamentosu‘nun (AP) Türkiye ile müzakerelerin geçici olarak askıya alınmasını tavsiye etmesine tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın, AB’ye hitaben,”Daha ileri giderseniz, sınır kapıları açılır” demesinin ardından 2020 yılında Türkiye, Avrupa’ya gitmek isteyen mültecilere engel olmama kararı aldı ve Edirne Kapıkule sınır kapısına yüz binlerce mülteci akın etti.

Van’dan önce Ankara’ya daha sonra Edirne’ye gitmek için yürüyen Özbek mülteciler Credit: Ruşen Takva.

HDP Göçmen ve Mülteci Komisyonu Eş Sözcüsü Gülsüm Ağaoğlu, ‘Erdoğan, mültecileri iç ve dış politikada her sıkıştığında Avrupa’ya karşı bir pazarlık konusu olarak kullanıyor’  tespitinde bulunuyor.

Önceleri Türkiye’nin doğusundan gelen mülteciler misafir olarak tanımlanıyordu diyen Ağaoğlu,  ‘Daha sonra geçici kabul gibi bir kabul anlaşması getirildi. Yani, Türkiye’de şu an yaşayan mülteciler, olması gerektiği gibi mülteci statüsünde kabul edilmiyor. Biz önce mültecilik, daha sonra vatandaşlık statüsünün tanınmasını istiyoruz” diyor.

Tatvan otogarında öğle yemeği. Credit: Ruşen Takva

Kamuoyunda çözüm süreci olarak bilinen yıllarda tüm sınır kentlerinde kalekol yapılan Türkiye’deki güvenlik politikalarına değinen Ağaoğlu, “Türkiye’nin güvenlikçi politikaları neticesinde Van’da adım başı yapılan karakol ve kalekollardan kaçmak isteyen mülteciler, hiç güvenli olmayan yolları kullanmak zorunda kalıyorlar. O yolu kullanan insan kaçakçılarının aynı zamanda devletin güvenlik görevlileriyle beraber çalıştıklarını da biliyoruz. Zira İçişleri Bakanı Süleyman Soylu‘nun ‘kuş geçse görürüz’ diye beyanları var. Böyleyse eğer geçişlerden habersiz olmalarının imkanı yok denilebilir ” diye konuşuyor.

Tarih: 26.12.2020 Okunma: 808