Kent ve bisiklet

YEŞİL GAZETE

facebook sharing button
whatsapp sharing button
twitter sharing button
linkedin sharing button
email sharing button
print sharing button

Baharı neden severiz?

Kişiden kişiye değişen yanıtları olabildiği gibi bu sorunun, çoğunluğun ortaklaşa benimsediği yanıtları da var. Havaların ısınması, karanlık ve kasvetli kış günlerinin yerini bol ışıklı günlerin almaya başlaması ve elbette doğanın uyanması; çiçekler, yapraklar, böcekler, renkler… Sanırım pek çok kişi bahar ve doğayı özdeşleştirir.

Benim baharı sevmemin önemli nedenlerinden biri de bisiklet. Yaşamımın vazgeçilmezlerinden olan bisikletle yapılan gezintilerin en keyiflileri kuşkusuz bahar aylarında oluyor. Sonbahar da çok keyifli fakat ilkbahar, itiraf etmeliyim ki çok başka benim için. Üstelik ilkbahar ayları en sevdiğim bisiklet yarışları olan bahar klasiklerine de ev sahipliği yapıyor. Milano-San Remo, Ronde van Vlaanderen, Paris-Roubaix, Liége-Bostogne-Liége gibi hemen akla gelen yarışlarla birlikte dünya çapındaki üç büyük turdan biri olan İtalya Bisiklet Turu (Giro d’Italia)’nun ve ülkemizde koşulan Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu (Tour of Turkey)’nun da bahar aylarına denk gelmesi ilkbaharı tam bir doğa ve bisiklet festivaline çeviriyor.

Bisiklet, nedense bazıları için yalnızca çocukluk dönemine ait bir oyuncak gibidir. Sayıları giderek azalsa da, bisikletimin üstündeyken yüzüme “yaşından başından utan” dermişçesine bakanları görmeye devam ediyor, o bakışlara umursamaz bir gülümsemeyle karşılık vermeyi de ihmal etmiyorum. Dünya edebiyatının dal budak salmış, dev anıt ağaçlarından Tolstoy’un 67 yaşında öğrenip beyaz sakallarını savurarak bisiklete binmesini kaç kişi bilir bilmiyorum ama ‘hiçbir şey için asla geç değil’ anlamında kullanılan ‘Tolstoy’un bisikleti’ tabirinin bu gerçekten türetildiğini yeri gelmişken belirtmek isterim.

Bisiklet nedir?

Hemen söyleyeyim; bisiklet bir oyuncak değildir. Ama yalnızca çocuklukta değil yaşamın tamamında oynanan bir oyuncak olmasında bence hiçbir sakınca yok. Keşke insanlar hayatları boyunca çocukça oyunlar oynasa, büyüyüp savaşacaklarına. Fakat ne yazık ki, büyümek ve olgunlaşmakla çocukluğun bütün saflık ve güzelliklerinden ayrılmayı aynı şeymiş gibi düşünüyoruz genelde. Yadırgayıcı beden diline eşlik eden ‘Çocukça davranıyorsun’ yahut ‘Bak, çocuklaştın yine’ sözleri sanırım ne demek istediğimi daha iyi anlatır.

Büyümüş insanlar bisikleti sevmezler. Sunay Akın’ın Cyclist’e verdiği bir röportajdan öğrendiğim kadarıyla Hasan Âli Yücel de bisikleti sevmezmiş. Sunay Akın bunun nedenini oğlu Can Yücel’e sormuş. Can Yücel malum nüktedanlığı ile şöyle yanıtlamış: “Sunay, benim babam Türk politikacısı, Türk politikacısı dik durmayı sever.”

Doğrudur, bisiklet üzerinde pek öyle dik oturamazsınız. Fakat asıl mesele şu ki, bisiklet üzerinde başka hiçbir zaman olamadığınız kadar dik durursunuz, yani özgür olursunuz. O nedenle, bana sorarsanız bisiklet nedir diye, düşünmeden bisiklet özgürlüktür derim. Elbette bisiklete çok farklı anlamlar yüklenebilir. Örneğin, az önce adını andığım Can Yücel’in ‘Aşk bir velosipettir’ dediği şiirinin olduğunu da yine az önce adını andığım Sunay Akın’dan öğrenmiş bulunmaktayım. Ancak bisiklet nedir sorusuna yanıt vermekte Aydan Çelik’in eline kimse su dökemez. İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bi Tur Versene kitaplarıyla tanınan bisiklet sevdalısı Çelik’in Bisiklet Manifestosu’nda ‘bisiklet nedir’ sorusuna verdiği yanıtlardan en çok sevdiğim birkaç maddeyi alıntılayayım:

Eşitliktir: Bazen o sizi taşır, bazen siz onu.
Özgürlüktür: Ferman padişahın, dağlar bizimdir.
Rüyadır: Üç yaşında başlar, hayat boyu sürer.
Hayal gücüdür: Durduğunda devrilir.
Bahardır: Papatyalarla aynı nebattan.

Bisiklet yürümekten sonra en çağdaş ulaşım yöntemidir

Şaşırmayın, çok ciddiyim. Pahalı, konforlu, bin bir çeşit teknolojiyle donatılmış, 100 km hıza bilmem kaç saniyede ulaşabilen otomobiller üretilse de, sesten hızlı uçaklarla dünyanın bir ucundan diğerine aynı günde ulaşmak olanaklı olsa da, bilinen en çağdaş ulaşım yöntemi yürümektir ve bisikletle bir yerden diğerine gitmek ikinci sırada gelir. Bir araç kullanılarak yapılabilecek en çağdaş ulaşım yöntemi ise kuşkusuz bisikletle yolculuktur. Çünkü yürümenin doğaya olumsuz etkisi sıfırdır. Bisikletin ise neredeyse sıfırdır. Hele diğer ulaşım yöntemleri ile karşılaştırıldığında lafını bile etmek ayıp kaçar.

Dünya kentlerinin bir kısmında yöneticiler bu gerçeği göreli epey zaman oldu. Bir kısmı yakın zamanda ayırdına vardı ve kent içi ulaşımda bisikleti yaygınlaştırmak için önlemler alıyorlar. Önemli bir kısım ise kış uykusunda kalmaya veya ‘-mış’ gibi yapmaya devam ediyor. Maalesef yaşadığım İstanbul başta olmak üzere Türkiye’deki bütün kentleri, kendi içinde farklı alt kategorilere ayırmak mümkün olsa da ‘-mış gibi yapanlar’ üst grubunda toplamak mümkün bana göre.

Kent içi ulaşıma bisikletin nasıl entegre edileceği çok önemli bir uzmanlık alanı kuşkusuz, haddimi aşmak istemem. Ancak biz henüz sınırlı miktardaki bisiklet yollarına bile fütursuzca park eden arabalarla uğraşma aşamasındayız. Yani emeklemenin bile öncesindeyiz. On yıllarca birikmiş sorunları bir çırpıda çözmek olanaklı değil elbette, bunun farkındayım. Örneğin İstanbul gibi koca bir kenti bugünün koşul ve olanaklarında yönetmenin olağanüstü karmaşık bir iş olduğunu görmezden gelmiyorum. Ama çok basitçe atılabilecek bazı adımların neden beklemede tutulduğunu da anlayabilmiş değilim. Aklıma gelenlerden birini burada belirtmek istiyorum. 2019 seçimlerinden önce sayın Ekrem İmamoğlu cephesinin seçim vaatlerinden biri (nerede gözüme iliştiğini maalesef hatırlamıyorum, kanıtlayamam; fakat çok ama çok hoşuma gittiğini anımsıyorum) şuydu: İBB bir uygulama yapacak, bu uygulama bisiklet üzerinde geçirilen zamanları veya kat edilen mesafeleri kaydedecek ve buna göre kullanıcının toplu ulaşım kartına hediye yükleme yapacak. Ne müthiş bir fikir demiştim ilk gördüğümde. İki koca yıl geçti.

Ne pahasına olursa olsun kentlerimizi, kasabalarımızı bisiklet ve bisikletlilerin rahat ve güvenli hissedebileceği, bisikletle yola çıkmadan önce bin türlü hesap yapmak zorunda kalmayacakları bir hale getirmeliyiz. Bunun için iyi bir planlama ve uygulama gerekiyor. Bunlar işin kolay kısmı. Zor olan kısmı ise buna yönelik sarsılmaz bir iradenin olması. İşte o var mı, emin değilim açıkçası.

Tarih: 18.04.2021 Okunma: 1021