Yeşil Gazete için çeviren: Özde Çakmak
*
2017 yılında Uttar Pradesh eyaletindeki bilhassa kutuplaştırıcı bir seçim kampanyası sırasında, Hindistan başbakanı Narendra Modi, olayları daha da tahrik etmek için münakaşaya girdi. Kürsüye çıkarak muhalefet partisinin liderliğindeki eyalet hükümetini Müslüman mezarlarına (kabristan) Hindu ölü yakma yerlerinden (shamshan) daha fazla para harcayarak Müslüman topluluğa yaranmakla suçladı. Her hakaretin ve iğneleyici sözün tehditkâr bir yankıya düşmeden önce cümlesinin ortasında en yüksek noktaya yükseldiği yerde, kendine özgü adeta anıran gülüşüyle kalabalığı kışkırttı. “Köyde bir kabristan yapılacaksa, buraya bir de shamshan yapılmalı,” dedi.
“Shamshan! Shamshan!” diye yankıladı onu büyülenmiş, tapınan kalabalık.
Belki şimdi Hindistan’ın ölü yakma yerlerindeki toplu cenazelerden yükselen alevlerin akıllardan çıkmayan görüntüsünün uluslararası gazetelerin ön sayfasına çıkmasına seviniyordur. Ülkedeki tüm kabristan ve shamshan’ların ihtiyaçlarını karşıladıkları nüfusa doğru orantılı olarak ve kapasitelerinin çok ötesinde tıkır tıkır çalışıyor olmasına da.
Modi Avrupa’daki ve ABD’deki insanların pandeminin ikinci dalgasının zirvesinde acı çektikleri bir dönemde konuştu. Ağzından tek kelime sempati içeren bir laf çıkmadı, Hindistan’ın altyapısı ve Covid’e hazır oluşu hakkında uzun uzun, sinsi sinsi övündü durdu.”
Washington Post Hindistan’ın gözler önüne serilen felaketi ve ülke sınırları içerisindeki yeni, hızla yayılan Covid varyantlarını kontrol altına almanın zorluğu hakkındaki yakın zamanlı bir başmakalede, “1.3 milyar nüfusa sahip Hindistan izole edilebilir mi?” diye sordu retorik olarak. Sonra da bu soruya “Kolay değil” yanıtını verdi. Koronavirüs bundan yalnızca birkaç ay önce İngiltere ve Avrupa’yı kasıp kavurduğunda bu soru muhtemelen aynı şekilde ortaya atılmadı. Fakat başbakanımızın bu yıl ocak ayında gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu’ndaki sözleri düşünüldüğünde biz Hindistandakilerin darılıp gücenmeye hakkı yok.
Modi Avrupa’daki ve ABD’deki insanların pandeminin ikinci dalgasının zirvesinde acı çektikleri bir dönemde konuştu. Ağzından tek kelime sempati içeren bir laf çıkmadı, Hindistan’ın altyapısı ve Covid’e hazır oluşu hakkında uzun uzun, sinsi sinsi övündü durdu. Bu konuşmayı indirdim (download) çünkü tarih Modi rejimi tarafından yeniden yazıldığında – ki bu pek yakında olacak – kaybolabilir ya da bulmak zor olabilir. İşte o konuşmadan paha biçilmez inciler:
Arkadaşlar, bu endişe dolu zamanlarda size 1.3 milyar Hintliden özgüven, pozitiflik ve umut mesajı getirdim… Hindistan’ın dünya genelinde koronadan en çok etkilenen ülke olacağı tahmin ediliyor. Hindistan’da bir korona enfeksiyon tsunamisi olacağı söylendi, biri 700-800 milyon Hintli’nin enfeksiyon kapacağını, başkaları da 2 milyon Hintlinin öleceğini söyledi.
Arkadaşlar, Hindistan’ın başarısını başka bir ülkeyle yargılamak akla yatkın değil. Dünya nüfusunun %18’ine ev sahipliği yapan bir ülkede, bu ülke koronayı etkili biçimde kontrol altına alarak insanlığı büyük bir felaketten kurtardı.”
Sihirbaz Modi koronavirüsü etkili biçimde kontrol altına alarak insanlığı kurtardığı için eğilerek selam veriyor. Salgını kontrol altına almadığı ortaya çıktığına göre radyoaktif gibi görüldüğümüz için şikayet edebilir miyiz artık? Diğer ülkelerin sınırlarının bize kapalı olmasından ve uçuşların iptal edilmesinden? Virüsümüzle ve onun, partisinin ve politika usulünün temsil ettiği bütün o iğrençliği, bilim karşıtlığı, nefreti ve aptallığıyla mühürlendiğimiz için şikayet edebilir miyiz?
İlk Covid dalgası Hindistan’a geldiğinde ve geçen yıl yatıştığında, hükümet ve onun destekleyici yorumcuları zaferleriyle övünüyorlardı. “Hindistan piknikte değil,” diye tweet attı Print adlı online haber sitesinin yazı işleri müdürü Shekhar Gupta:“Ama giderlerimiz cesetlerle tıkalı değil, ne hastanelerde yatak bitti ne de krematoryumlar ve mezarlıklar odun ya da alan sıkıntısı yaşıyor. Bunların gerçek olduğuna inanamıyor musunuz? Aynı fikirde değilseniz verilerle gelin. Tanrı olduğunuzu düşünüyorsanız başka.”
Katı yürekli, saygısız imgelem bir yana – çoğu pandeminin ikinci bir dalgası olduğunu bize söylemesi için bir tanrıya gerek var mı?
Oksijen, Hindistan’ın yeni hastalıklı borsasının yeni para birimi. Üst düzey politikacılar, gazeteciler, avukatlar – Hindistan eliti – Twitter’da hastane yatakları ve oksijen tüpleri için yalvarıyor.”
Bu dalga tahmin edilse de, şiddeti bilim insanlarını ve virologları bile şaşırttı. Peki Modi’nin konuşmasında yere göğe koyamadığı Covid-spesifik altyapı ve virüse yönelik “halk hareketi” nerede? Hastanelerde yatak kalmadı. Doktorlar ve tıp personeli kırılma noktasında. Arkadaşlarım hiç personel olmayan ve sağlardan çok ölülerin olduğu koğuşlardan bahsediyorlar. İnsanlar hastane koridorlarında, yollarda ve evlerinde ölüyorlar. Delhi’deki krematoryumlarda yakacak odun kalmadı. Orman Bakanlığı kentlerdeki ağaçların kesilmesi için özel izin vermek zorunda kaldı. Çaresiz insanlar tutuşturabilmek için ellerine geçen her şeyi kullanıyorlar. Parklar ve otoparklar ölü yakma yerlerine dönüştürülüyor. Sanki gökyüzünde ciğerlerimizdeki havayı emen görünmez bir UFO var. Hiç bilmediğimiz bir hava akını.
Oksijen, Hindistan’ın yeni hastalıklı borsasının yeni para birimi. Üst düzey politikacılar, gazeteciler, avukatlar – Hindistan eliti – Twitter’da hastane yatakları ve oksijen tüpleri için yalvarıyor. Oksijen tüpleri için gizli pazar büyüyor. Oksijen satürasyon makinaları ve ilaçları bulmak zor.
Başka şeylerin de pazarı var. Serbest piyasanın en dibinde, hastane morgunda torbaya konulan ve istiflenen sevdiğin kişiye son bir kez bakma rüşveti. Son duaları etmeyi kabul eden rahibe fazladan ücret. Çaresiz ailelerin merhametsiz doktorlar tarafından soyup soğana çevrildiği online medikal danışmanlıklar. Üstüne üstlük, tarlanı ve evini satıp geri kalan her rupiyi son kuruşuna kadar özel bir hastanede tedavi için harcaman gerekebilir. Seni kabul etmeden önce istedikleri depozito bile aileni birkaç kuşak geriye götürebilir.
Cesetleri ne yapmalı?
Bunların hiçbiri insanların maruz kaldığı travma, kaos ve hepsinden öte haysiyetsizliğin tam derinliğini ve boyutunu vermiyor. Arkadaşım T’nin başına gelenler sadece Delhi’deki yüzlerce, belki de binlerce benzer hikayeden yalnızca biri. Yirmili yaşlarında olan T. Delhi’nin kenar mahallelerindeki Ghaziabad’da anne ve babasıyla birlikte küçük bir dairede yaşıyor. Annesi kritik hastaydı. Pandeminin ilk günleri olduğu için annesi için hastanede yatak bulacak kadar şanslıydı. Şiddetli bipolar depresyon tanısı konulan babası şiddet göstermeye ve kendine zarar vermeye başladı. Uyumayı bıraktı. Altını kirletiyordu. Psikiyatristi online yardım etmeye çalışıyordu ama kocası daha yeni Covid’den öldüğü için zaman zaman o da çöküyordu. Psikiyatrist. T’nin babasının hastaneye yatması gerektiğini söyledi ama Covid pozitif olduğu için böyle bir olasılık yoktu. T. geceleri uyanık kalarak babasını yatırdı, onu süngerle silerek temizledi. Onunla her konuştuğumda nefessiz kaldığımı hissediyordum. Sonunda, mesajı geldi: “Babam öldü.” Covid’den değil, tamamen çaresizlikten kaynaklanan psikiyatrik bir çöküşün neden olduğu tansiyondaki ani yükseliş yüzünden ölmüştü.
Cesetle ne yapmalı? Çaresizce tanıdığım herkesi aradım. Yanıt verenler arasında ünlü toplumsal aktivist Harsh Mander ile çalışan Anirban Bhattacharya da vardı. Bhattacharya 2016’da üniversite kampüsünde düzenlenmesine yardım ettiği bir protesto yüzünden isyana teşvik suçlamasıyla hakim karşısına çıkmak üzere. Geçen yıl yakalandığı şiddetli Covid vakasından tam anlamıyla iyileşemeyen Mander. insanları Aralık 2019’da yürürlüğe giren Ulusal Vatandaş Kaydı (NRC) ve Vatandaşlık Değiştirme Yasası’na (CAA) karşı – her ikisi de bariz bir şekilde Müslümanlara yönelik ayrımcılık yapıyor – seferber ettikten sonra tutuklanmakla ve yönettiği yetimhanelerin kapatılmasıyla tehdit ediliyor. Mander ve Bhattacharya, her türlü teşkilat yokluğunda, yardım hatları ve acil çözümler oluşturan ve ambülansları organize ederek, cenazeleri ve ölü bedenlerin ulaşımını koordine ederek kendilerini perişan eden çok sayıda vatandaş arasında yer alıyorlar. Bu gönüllülerin yaptıkları şeyler kendileri için güvenli değil. Bu pandemi dalgasında gençler düşüyor, yoğun bakım ünitelerini gençler dolduruyor. Gençler öldüğünde, aramızdaki yaşlılar yaşama isteklerini de kaybediyorlar.
T’nin babası yakıldı. T ve annesi iyileşiyor.
Uttar Pradesh’in başbakanı Ajay Mohan Bisht eyaletindeki hiçbir hastanede oksijen kıtlığı olmadığını ilan etti ve bu dedikoduları yayan kişilerin Ulusal Güvenlik Yasası kapsamında kefaletsiz tutuklanacaklarını, mallarına ve mülklerine el konulacağını söyledi.”
Eninde sonunda her şey yoluna girecek. Elbette, girecek. Ama kimlerin o günü görecek kadar hayatta kalacağını bilmiyoruz. Zenginler daha kolay nefes alacak. Yoksullar almayacak. Şimdilik, hasta ve ölüm döşeğinde olanlar arasında bir demokrasi emaresi var. Zenginler de devrildi. Hastaneler oksijen için yalvarıyor. Bazıları kendi-oksijenini-getir dalaverelerine başladı. Oksijen krizi eyaletler arasında siyasi partilerin suçu kendi üzerlerinden atmaya çalıştıkları yoğun, yakışıksız kavgalara yol açtı.
22 Nisan gecesi durumları kritik olan yüksek oksijen akışına bağlı 25 koronavirüs hastası Delhi’nin en büyük özel hastanelerinden Sir Ganga Ram’da öldü. Hastane oksijen tedariğinin yenilenmesi için pek çok kez SOS mesajı verdi. Ertesi gün hastane yönetiminin başkanı aceleyle olayları açıklığa kavuşturdu: “Oksijen desteği eksikliği yüzünden öldüklerini söyleyemeyiz.” 24 Nisan’da, 20 hasta daha Delhi’deki bir başka büyük hastane olan Jaipur Golden’da oksijen tedariği bittiği için hayatını kaybetti. Aynı gün Hindistan hükümeti adına konuşan Hindistan başsavcısı Tushar Mehta Delhi Yargıtay’da şunları söyledi: “Mızmızlanmamaya çalışalım… Şimdiye kadar ülkede hiç kimsenin oksijensiz bırakılmamasını sağladık.”
Yogi Adityanath adıyla bilinen, Uttar Pradesh’in safran renkli giyinen başbakanı Ajay Mohan Bisht kendi eyaletindeki hiçbir hastanede oksijen kıtlığı olmadığını ilan etti ve bu dedikoduları yayan kişilerin Ulusal Güvenlik Yasası kapsamında kefaletsiz tutuklanacaklarını, mallarına ve mülklerine el konulacağını söyledi.
‘Lütfen şikayet etmeden ölün’
Yogi Adityanath oyun oynamıyor. İki kişiyle birlikte Hathras bölgesindeki Dalit bir kız çocuğunun toplu tecavüze uğramasını ve öldürülmesini haber yaptığı için aylarca hapiste kalan Siddique Kappan – Kerala’dan Müslüman bir gazeteci – kritik hasta ve Covid testi pozitif çıktı. Kappan’ın eşi Hindistan temyiz mahkemesinin başkanına çaresizce dilekçe yazarak kocasının Mathura’daki Medical College hastanesindeki hasta yatağına “tıpkı bir hayvan” gibi zincirlenerek yattığını söyledi. (Temyiz mahkemesi şimdi Uttar Pradesh hükümetinin onu Delhi’deki bir hastaneye taşıması talimatını verdi.) Eğer Uttar Pradesh’de yaşıyorsanız, lütfen kendinize bir iyilik yapın ve şikâyet etmeden ölün mesajı veriliyor.
Şikayet edenlere yönelik tehdit Uttar Pradesh ile sınırlı değil. Modi ve çok sayıda bakanının üyesi oldukları ve kendi silahlı milislerini yöneten faşist Hindu ulusalcı örgüt Rashtriya Swayamsevak Sangh’in (RSS) sözcüsü “Hindistan karşıtı güçlerin” “olumsuzluk” ve “güvensizlik” beslemek için bu krizi kullanacakları konusunda uyardı ve basından “pozitif bir atmosfer” oluşturmaya yardım etmelerini istedi. Twitter hükümeti eleştirenlerin hesaplarını dondurarak onlara yardım etti.
Teselliyi nerede aramalıyız? Peki ya bilimi? Sayılara mı tutunmalıyız? Kaç ölü var? Kaç kişi iyileşti? Enfekte olan kaç kişi var? Pik ne zaman gelecek? 27 Nisan’daki rapor 323.114 yeni vaka, 2.771 ölüydü. Bu kesinlik bir anlamda güven verici. Peki, nereden biliyoruz? Delhi’de bile test olmak zor. Küçük kasabalarda ve şehirlerdeki mezarlıklar ve krematoryumlardan gelen Covid-protokollü cenazelerin sayısı resmi sayımdan 30 kat daha yüksek bir ölü sayısını işaret ediyor. Metropol bölgelerinin dışında çalışan doktorlar bunun nasıl olduğunu size anlatabilir.
Bu yılın göçü farklı bir kaosla sonuçlandı: Köydeki evlerine girmeden önce kalabilecekleri hiç karantina merkezi yoktu. Kırsal bölgeyi şehir virüsünden korumaya çalışıyor gibi görünmek için dahi zahmet etmediler.”
Eğer Delhi işleyemez hale geldiyse, Bihar’da, Uttar Pradesh’de, Madhya Pradesh’deki köylerde olanları nasıl tahayyül etmeliyiz? Virüsü beraberlerinde getiren on milyonlarca işçi Modi’nin 2020’deki ulusal karantinasının anılarıyla travmatize olmuş bir şekilde şehirlerden ailelerinin yanına kaçıyorlar. Bu yalnızca dört saat önceden haber verilen dünyanın en sıkı karantinasıydı. Şehirlerde mahsur kalan göçmen işçileri işsiz, kiralarını ödeyemeyecek kadar parasız, yiyeceksiz ve ulaşımdan yoksun bıraktı. Pek çok kişi en uzaktaki köylerdeki evlerine gitmek için yüzlerce mil yürümek zorunda kaldı. Yüzlerce kişi yolda öldü.
Bu sefer ulusal karantina olmasa da işçiler ulaşım hala mevcutken, trenler ve otobüsler hala çalışıyorken gittiler. Gittiler, çünkü bu devasa ülkede ekonominin motorunu oluşturmalarına rağmen kriz gelip çattığında bu yönetimin gözünde hiç var olmadıklarını biliyorlar. Bu yılın göçü farklı bir kaosla sonuçlandı: Köydeki evlerine girmeden önce kalabilecekleri hiç karantina merkezi yoktu. Kırsal bölgeyi şehir virüsünden korumaya çalışıyor gibi görünmek için dahi zahmet etmediler.
Bu köylerde insanlar ishal ve tüberküloz gibi kolay tedavi edilebilir hastalıklar yüzünden ölüyorlar. Covid ile nasıl baş etsinler? Covid testlerine ulaşabiliyorlar mı? Hastane var mı? Oksijen var mı? Dahası sevgi var mı? Sevgiyi geçtim, kaygı dahi duyuluyor mu? Duyulmuyor. Çünkü Hindistan’ın herkese açık kalbinin olması gereken yerde yalnızca soğuk aldırışsızlıkla dolu kalp şeklinde bir delik var.
Hastane yok, Birlik Heykeli var
Bu sabah (28 Nisan) erken saatlerde arkadaşım Prabhubbai’nin ölüm haberini aldım. Ölmeden önce klasik Covid semptomları gösteriyordu. Ama ölümü resmi Covid sayımında kaydedilmeyecek çünkü test ya da tedavi olmadan evinde öldü. Prabhubhai, Narmada vadisinde baraj karşıtı harekete karşı çıkan gözüpek biriydi. Yıllar önce ilk yerli kabile grubunun baraj mimarlarına ve subayların kolonisine yer açmak için topraklarından atıldığı Kevadia’daki evinde birçok kez kalmıştım. Prabhubhai’nin ailesi gibi yerlerinden edilen aileler hala o koloninin kıyılarında kalmaya devam ediyorlar; yoksullaştırıldılar ve göçebe oldular, bir zamanlar kendilerine ait olan topraklarda ihlalci konumdalar.
Kevadia’da hastane yok. Yalnızca özgürlük savaşçısı ve Hindistan’ın ilk başbakan yardımcısı olan ve adını baraja veren Sardar Vallabhbhai Patel’e benzeyecek şekilde inşa edilen Birlik Heykeli var. Heykel 182 metre uzunluğunda, dünyadaki en uzun heykel ve 422 milyon dolara mal oldu. İçerideki çok hızlı asansörler, turistleri Narmada barajını Sardar Patel’in göğsünden görmeleri için yukarı taşıyor. Elbette,yok edilmiş, engin rezervuarın derinliklerine gömülmüş nehir vadisi medeniyetini göremez ya da dünyanın bugüne dek bildiği en güzel, en yoğun mücadelelerden birini veren – yalnızca baraja değil, medeniyetin, mutluluğun ve ilerlemenin nelerden oluştuğuna dair kabul edilen fikirlere de karşı – halkın hikayelerini duyamazsınız. Bu heykel Modi’nin en sevdiği projesiydi. Heykelin açılışını Ekim 2018’de yaptı.
Prabhubhai hakkında bana mesaj yazan arkadaşım Narmada vadisinde baraj karşıtı bir aktivist olarak yıllarını geçirmişti. Şöyle dedi: “Bunu yazarken ellerim titriyor. Kevadia Kolonisi’ndeki ve civarındaki Covid durumu vahim.”
Hindistan’ın Covid grafiğini oluşturan kesin rakamlar, Modi’nin Şubat 2020’de ev sahipliği yaptığı “Namaste Trump” etkinliğine giderken kenar mahalleleri Donald Trump’tan saklamak için Ahmedabad’ta inşa edilen duvara benziyor. Bu rakamlar ne kadar vahim olursa olsun, size önemsenen-Hindistan’ın bir tablosunu veriyor, ama kesinlikle mevcut Hindistan’ın değil. Mevcut Hindistan’da insanların Hintli olarak oy vermeleri fakat gözden çıkarılabilir olarak ölmeleri bekleniyor.
“Mızmızlanmamaya çalışalım.”
Nisan 2020’ye dek ve ardından kasım ayında tekrar hükümet tarafından oluşturulan bir komite ile şiddetli oksijen kıtlığı olasılığına işaret edildiği gerçeğine dikkat çekmemeye çalışalım. Delhi’nin en büyük hastanelerinin bile neden kendilerine ait oksijen üreten tesislerinin olmadığına şaşırmamaya çalışalım. PM Cares Fund’ın – yakın zamanda Başbakanın herkesçe daha çok bilinen Ulusal Yardım Fonu’nun yerini alan şeffaf olmayan ve halkın parasını ve hükümet altyapısını kullanmasına rağmen sıfır kamusal hesap verme zorunluluğuna sahip özel bir vakıf gibi işleyen bir kuruluş – birdenbire oksijen krizine değinmek için harekete geçmesine şaşırmamaya çalışalım. Yoksa Modi şimdi hava-tedariğimizde pay sahibi mi olacak?
“Mızmızlanmamaya çalışalım.”
Modi hükümetinin ilgilenmesi gereken çok daha acil sorunlar olduğunu anlayın. Demokrasinin son emarelerini yok etmek, Hintli olmayan azınlıkları zulmetmek ve Hindu Ulusu’nun temellerini sağlamlaştırmak amansız bir plan tutturuyor. Örneğin, kuşaklar boyu orada yaşayan ve birdenbire vatandaşlıktan atılan 2 milyon kişi için Assam’da derhal inşa edilmesi gereken muazzam hapishane kompleksleri var. (Bu konuda bağımsız yüksek mahkememiz hükümetin tarafında yer aldı.)
‘Müslümansanız, öldürüldüğünüz için suçlanırsınız’
Geçen mart kuzey-doğu Delhi’de kendi topluluklarına yönelik gerçekleşen Müslüman karşıtı pogromda birinci dereceden sanık olarak yargılanan ve hapse atılan yüzlerce öğrenci, aktivist ve genç Müslüman var. Hindistan’da Müslümansanız, öldürülmek suçtur. Bunun bedelini arkadaşlarınız öder. Üst düzey BJP politikacıların koruyup kolladığı Hintli vandalların yerle bir ettiği caminin yerine inşa edilen Ayodhya’daki yeni Ram Tapınağı’nın açılışı vardı. (Bu konuda bağımsız yüksek mahkememiz hükümetin ve hoşgörüyle vandalların tarafında yer aldı.) Tarımı özelleştiren tartışmalı yeni Çiftlik Tasarıları vardı. Protesto için sokağa çıktıklarında dövülen ve göz yaşartıcı gaz sıkılan yüzbinlerce çiftçi vardı.
Bir de acilen ilgilenilmesi gereken Yeni Delhi’nin emperyal merkezinin solan ihtişamı için heybetli bir yeni ikameye ödenecek multi-multi-multimilyon-dolar planı var. Ne de olsa, yeni Hindu Hindistan hükümeti eski binalara yerleşebilir mi hiç? Pandeminin kırıp geçirdiği Delhi karantinadayken bir temel hizmet olarak ilan edilen “Central Vista” projesi ile ilgili inşaat çalışmaları başladı. İşçiler naklediliyor. Belki onlar bir krematoryum ilave etme planlarını değiştirebilirler.
Kumbh Mela’nın da organize edilmesi gerekiyordu, ki milyonlarca Hintli hacı Ganj’da yıkanmak için küçük bir kasabada istiflensin ve ülkenin diğer ucundaki evlerine kutsanmış ve arınmış bir halde dönerken virüsü adil bir şekilde yaysınlar. Modi bunun, kutsal inişin “sembolik” olması için – bu ne demekse – bir fikir olabileceğini kibarca öne sürse de Kumbh, işte bu! (Geçen yıl İslami örgüt Tablighi Jamaat’ın bir konferansına katılanların başına gelenlerin aksine, basın onlara “korona cihatçıları” adı takmadı ya da insanlığa yönelik suçlar işlemekle suçlayan bir kampanya yürütmedi.) Kaçtıkları Mymanmar’daki soykırımcı rejime acilen geri gönderilmesi gereken – darbenin ortasında – birkaç bin Rohingya mültecisi de vardı. (Bir kez daha, bağımsız yüksek mahkememize bu konuda dilekçe yazıldığında mahkeme hükümetin görüşüyle uzlaşma içerisindeydi.)
Anlayacağınız gibi meşguldü, meşguldü, meşguldü.
Bir aya yayılan seçim kampanyasının sonucu: 200.000 vaka
Tüm bu acil faaliyetin dışında, Batı Bengal eyaletinde kazanılması gereken bir seçim vardı. Bu içişleri bakanımız Modi’nin adamı Amit Shah’ın az çok kabine görevlerini terk etmesini ve partisinin kanlı propagandasını yaymak, her küçük kasaba ve köyde insanları birbirine düşürmek için tüm dikkatini aylarca Bengal’e vermesini gerektiriyordu. Batı Bengal coğrafi olarak küçük bir eyalettir. Seçim tek bir günde gerçekleşebilirdi, geçmişte böyle olmuştu. Fakat BJP için yeni bir bölge olduğundan partinin çoğu Bengal’den olmayan çekirdek kadrosunu oylamaya gözetmenlik yapsınlar diye bir seçim bölgesinden diğerine taşıması için zaman gerekiyordu. Seçim planı bir aya yayılan, sonuncusu 29 Nisan’da olmak üzere sekiz aşamaya ayrılmıştı. Korona enfeksiyonları sayımı artış gösterirken, diğer siyasi partiler seçim komisyonuna seçim planını yeniden düşünmeleri için yalvardı. Komisyon reddetti ve BJP’nin tarafını tuttu, kampanya devam etti. BJP’nin yıldız kampanyacısı olan başbakanın bizzat kendisinin zafer sarhoşluğu içerisinde ve maskesiz şekilde maskesiz kalabalıklara konuşma yaptığı, daha önce eşi benzeri görülmemiş sayıda kişiye geldikleri için teşekkür ettiği videoları görmeyen kaldı mı? Bu 17 Nisan’daydı, günlük enfeksiyonların resmi rakamı halihazırda 200.000’in üzerine çıkmıştı.
Şimdi, oylama kapanırken, Bengal yeni üçlü mutant cinsiyle – tahmin edin, “Bengal cinsi” olarak biliniyor – yeni korona kazanı olmaya hazır. Gazeteler eyalet başkenti Kalküta’da test yapılan her iki kişiden birinin Covid pozitif olduğunu bildiriyorlar. BJP Bengal’i kazanırsa insanlara ücretsiz aşı sağlayacağını ilan etti. Peki ya kazanmazsa?
“Mızmızlanmamaya çalışalım.”
Bu epik felaket Modi-hizalı Hindistan televizyon kanallarında boy gösterirken, hepsinin nasıl da tek bir ağızdan konuştuğunu fark edeceksiniz. ‘Sistem’ çöktü, diyorlar tekrar tekrar. Virüs Hindistan’ın sağlık ‘sistemi’ni bozguna uğrattı.”
Her neyse, peki ya aşılar? Bizi kurtaracaklarına şüphe yok ya? Hindistan bir aşı merkezi değil mi? Aslına bakarsanız, Hindistan hükümeti tamamen iki üreticiye bağlı – Hindistan Serum Enstitüsü (SII) ve Bharat Biotech. Her ikisinin de dünyadaki en pahalı iki aşıyı dünyadaki en yoksul kişilere satışa sunmasına izin veriliyor. Bu hafta aşıları özel hastanelere biraz yükseltilmiş bir fiyata, eyalet hükümetlerine ise biraz daha düşük fiyata satacaklarını açıkladılar. Yuvarlak hesaplar aşı şirketlerinin muhtemelen akla hayale gelmeyecek karlar elde edeceklerini gösteriyor.
Modi yönetiminde, Hindistan ekonomisinin içi oyuldu ve zaten güvencesiz yaşayan yüz milyonlarca insan şiddetli yoksulluğa itildi. Muazzam sayıda kişi şimdi hayatta kalmak için Kongre Partisi iktidardayken 2005 yılında kurulan Ulusal Kırsal İstihdam Garantisi Yasası’ndan (NREGA) alacağı cüzi kazanca güveniyor. Açlık sınırındaki ailelerden kendilerini aşılatmak için aylık gelirlerinin büyük kısmını vermelerini beklemek imkansız. İngiltere’de aşılar ücretsiz ve temel bir hak. Sırasını beklemeden aşı olmaya çalışanlara dava açılabilir. Hindistan’da aşılama kampanyasının altında yatan esas saik şirket karı gibi görünüyor.
Bu epik felaket Modi-hizalı Hindistan televizyon kanallarında boy gösterirken, hepsinin nasıl da tek bir ağızdan konuştuğunu fark edeceksiniz. “Sistem” çöktü, diyorlar tekrar tekrar. Virüs Hindistan’ın sağlık “sistemi”ni bozguna uğrattı.
Sağlık hizmeti temel bir haktır. Özel sektör parası olmayan aç, hasta, ölüm döşeğindeki insanların ihtiyaçlarını karşılamaz. Hindistan sağlık hizmetinin bu kitlesel özelleştirilmesi suçtur.”
Sistem çökmedi. “Sistem” neredeyse yoktu. Hükümet – bu hükümet ve öncesindeki Kongre hükümeti – yok hükmündeki mevcut tıbbi altyapıyı kasten boşalttı. Pandemi neredeyse var olmayan bir kamu sağlığı sistemine sahip bir ülkeyi vurduğunda olan budur. Hindistan gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık %1.25’ini harcıyor. Bu rakam dünyadaki ülkelerinden çoğundan, hatta en yoksul olanlardan bile daha düşük. Bu rakamın bile şişirildiği düşünülüyor çünkü önemli olan fakat sıkı bir şekilde sağlık hizmeti olarak nitelendirilmeyen şeyler de bunun içine giriyor. Bu yüzden gerçek rakamın daha ziyade %0.34 olduğu tahmin ediliyor. Asıl trajedi ise bu müthiş yoksul ülkede 2016 tarihli bir Lancet çalışmasının gösterdiği gibi kentsel alanlardaki sağlık hizmetlerinin %78’inin, kırsal alanlardaki sağlık hizmetlerinin ise %71’inin özel sektör tarafından yürütülmesi. Kamu sektöründe geriye kalan kaynaklar yozlaşmış yöneticiler ve doktorlar, yozlaşmış sevkler ve sigorta curcunasıyla sistematik olarak özel sektörce hortumlanıyor.
Sağlık hizmeti temel bir haktır. Özel sektör parası olmayan aç, hasta, ölüm döşeğindeki insanların ihtiyaçlarını karşılamaz. Hindistan sağlık hizmetinin bu kitlesel özelleştirilmesi suçtur.
İnsanlık suçuna tanık oluyoruz
Sistem çökmedi. Hükümet başarısız oldu. Belki “başarısız” doğru bir sözcük değil çünkü cezai ihmale değil, insanlığa yönelik doğrudan bir suça tanık oluyoruz. Virologlar Hindistan’daki vaka sayısının katlanarak artacağını ve günde 500.000’den fazla olacağını tahmin ediyorlar. Önümüzdeki aylarda yüzbinlerce kişinin – belki daha fazla – öleceğini tahmin ediyorlar. Arkadaşlarımla birlikte varlığımızı belirtmek için birbirimizi her gün aramaya karar verdik, tıpkı sınıflarımızda alınan yoklamalar gibi. Sevdiklerimizle gözyaşları içerisinde ve endişeyle konuşuyoruz, birbirimizi tekrar görüp görmeyeceğimizi bilmiyoruz. Yazıyoruz, çalışıyoruz, başladığımız işi bitirecek kadar yaşayıp yaşamayacağımızı bilmiyoruz. Bizi nasıl bir korku ve aşağılamanın beklediğini bilmiyoruz. Hepsinden çok da onur kırıcı. Bizi asıl yıkan da o.
#ModiMustResign (Modi İstifa Etmeli) etiketi sosyal medyada yükselişe geçti. Bazı mimler ve illüstrasyonlar Modi’yi sakalının içinden çıkan kafatası yığınıyla gösteriyor. Mesih Modi cesetlerden oluşan bir mitingte konuşuyor. Modi ve Amit Shah akbaba olarak oy toplayabilecekleri ceset bulmak için ufku tarıyorlar. Fakat bu hikayenin yalnızca bir tarafı. Diğer tarafta hiç duygusu olmayan, boş bakışlı ve somurtkan gülüşlü adam, geçmişte çok sayıda zorbanın yaptığı gibi, başkalarında tutkulu hisler uyandırabiliyor. Patolojisi bulaşıcı. Ve bu onu diğerlerinden ayırıyor. En büyük oy tabanına ev sahipliği yapan ve büyük farkla ülkenin politik kaderini belirlemeye eğiliminde olan Kuzey Hindistan’da yol açtığı acı, tuhaf bir hazza dönüşmüş gibi görünüyor.
Fredrick Douglass haklıydı: “Tiranların sınırlarını zulmettikleri kişilerin dayanıklılığı belirler.” Hindistan’da dayanma kapasitemizle öyle gurur duyarız ki. Ne güzel eğitiriz kendimizi meditasyon yapmak, içe dönmek, öfkemizle baş etmek ve eşitlikçi olma beceriksizliğimizi haklı çıkarmak için. Aşağılanmamızı öyle uysal benimseriz ki.
Hindistan’ın sözde aydınlarının, şirketlerin ve sahip oldukları basın mecralarının CEO’larının Gujarat’taki Müslüman pogromunu bilmesine rağmen Modi’nin başbakan olmasının önünü açmak için çok çalıştılar. Eleştirilere devam eden bizleri aşağıladılar ve bağırarak üste çıktılar.”
Modi 2001’de Gujarat’ın yeni başbakanı olarak ilk kez siyaset sahnesine çıktığında 2002 Gujarat pogromu olarak bilinen olaylardan sonra gelecek kuşaklar arasında yerini sağlamlaştırdı. Birkaç gün içerisinde, Gujarat polisi tarafından kollanan ve bazen de aktif olarak desteklenen Hindu infazcı çeteler elliden fazla Hindu hacının canlı canlı yandığı trendeki dehşet verici kundaklamanın “intikamı” olarak binlerce Müslümanı öldürdü, tecavüz etti ve canlı canlı yaktılar. Şiddet yatıştığında, o zamana dek partisi tarafından yalnızca başbakan olarak atanan Modi erken seçim çağrısı yaptı. Hindu Hriday Samrat (“Hintli Kalplerin İmparatoru”) olarak resmedildiği kampanya ona ezici bir zafer kazandırdı. Modi o zamandan beri seçim kaybetmedi.
Gujrat pogromundaki katillerin çoğu sonrasında gazeteci Ashish Khetan tarafından kameraya alındı; insanları ölünceye kadar doğramakla, hamile kadınların karınlarını kesip açmakla ve bebeklerin kafalarını taşlara vurmakla övünüyorlardı. Modi’nin başbakan olması sayesinde bunları yapabildiklerini söylediler. Bu kayıtlar ulusal TV’de yayınlandı. Modi iktidar koltuğunda kalmayı sürdürürken, teypleri mahkemelere ibraz edilen ve adli olarak incelenen Khetan çok sayıda olayın tanığı olarak mahkemeye çıktı. Zaman içerisinde, katillerin bazıları tutuklandı ve hapse girdi ama çoğu salıverildi. Undercover: My Journey Into the Darkness of Hindutva adlı son kitabında Khetan, Modi’nin başbakan olarak görev süresi boyunca Gujarat polisinin, hakimlerin, avukatların, savcıların ve soruşturma komitelerinin hepsinin delilleri karartmak, tanıkları korkutmak ve hakimleri tayin etmek için tezgah kurduklarını ayrıntılarıyla anlatıyor.
Hindistan’ın sözde aydınlarının, belli başlı şirketlerin ve sahip oldukları basın mecralarının CEO’larının çoğu bütün bunları bilmelerine rağmen Modi’nin başbakan olmasının önünü açmak için çok çalıştılar. Eleştirilere devam eden bizleri aşağıladılar ve bağırarak üste çıktılar. “İlerle,” mantraları olmuştu. Bugün bile, Modi’ye yönelik sert sözlerini onun hitabet becerilerini ve “çalışkanlığını” överek yumuşatıyorlar. Muhalefet partilerindeki politikacılara yönelik ithamları ve sataşmacı hakaretleri çok daha sert. Özel aşağılamalarını Kongre partisinden Rahul Gandhi’ye saklıyorlar, yaklaşan Covid krizi hakkında sürekli uyarıda bulunan ve hükümetten devamlı elinden geldiğince hazırlanmasını isteyen tek politikacıya. iktidar partisine tüm muhalefet partilerini yok etme kampanyasına yardım etmek demokrasinin yok edilmesi için işbirliği yapmak anlamına geliyor.
İşte şimdi buradayız
İşte şimdi buradayız, kolektif çalışmalarının cehenneminde, demokrasinin işleyişi için esas olan bağımsız her kurumdan taviz verildi ve içleri boşaltıldı, virüs kontrolden çıktı.
Hükümet dediğimiz kriz-üreten makine bizi bu felaketten çıkaramayacak. Hükümette bütün kararları tek bir adam aldığı için değil, bu adam tehlikeli olduğu için de değil – pek zeki de sayılmaz. Bu virüs uluslararası bir sorun. Onunla başa çıkmak için, en azından pandeminin kontrolü ve yönetimi konusunda, karar almanın iktidar partisi, muhalefet üyeleri ile sağlık ve kamu düzeni uzmanları tarafından oluşan bir tür tarafsız bir kurulun ellerine geçmesi gerekecek.
Modi’ye gelecek olursak, suçlarından istifa etmesi uygun bir teklif olur mu? Belki onlara mola verebilir – bütün o sıkı çalışmaya bir mola. VIP seyahat için kişiselleştirilmiş – aslına bakılırsa, onun için – 564 milyon $’lık Boeing 777; Air India One bir süredir uçak pistinde boş boş duruyor. O ve adamları çekip gidebilir. Geri kalanlarımız bu pisliği temizlemek için ellerinden geleni yapacak.
Hayır, Hindistan izole edilemez. Yardıma ihtiyacımız var.
Makalenin orijinali için tıklayın