Yeşilçam… Ah Yeşilçam, sen nelere kadirsin?

YEŞİL GAZETE

facebook sharing button
whatsapp sharing button
twitter sharing button
linkedin sharing button
email sharing button
print sharing button

Romantizme girmeden, kulağa nostaljik gelmeden Yeşilçam’dan bahsetmek biraz zor. Yeşilçam filmlerini çocukluğum gibi hatırlıyorum. Çocukluğumdaki anılar gibi, sürekli gördüğüm rüyalar gibi Yeşilçam filmlerinden sahneler, hele bir yerde o filmlerin müziğini işitince gözümün önüne geliyor. Bu kuşağa bir yerinden yetişmek iyi mi kötü mü emin olmamakla birlikte, ister istemez duygusal beklentilerimle izlemeye başladım bu diziyi… Bir yandan da rejisör Çağan Irmak ve başrol olarak takdim edilen Çağatay Ulusoy ikilisi merak uyandırdı. Peki sekizinci bölümü geride bırakırken elimizde ne var ne yok?

Bir kere dönem dizisi olarak Yeşilçam’ın kalbine inme ve oradaki atmosferi dijital ekrana taşıma fikri elbette heyecan verici. Özellikle Netflix’de izlediğimiz Hollywood mini dizisinden sonra, bizim yerli dijitaldeki yerli Hollywood yani Yeşilçam dizimiz acaba neyi öne çıkaracaktı? Hollywood dizisi sektörde üstü örtülen eşcinsel ilişkilerin kalbine inerken Çağan Irmak ve senaristler Levent Cantek ve Volkan Sümbül Yeşilçam dizisiyle bizi nereye götüreceklerdi? Bu dizinin dijitalde yayınlanıyor olması nispeten hangi açılardan temsiliyet esnekliği sağlayacaktı?

Çağan Irmak Dedemin İnsanları’nda İzmir ve Girit eksenindeki mübadele tarihini ekrana taşırken bu sefer Yeşilçam dizisiyle 1960‘larda Türklük söyleminin yükselişi ve bu dalganın İstanbul’da yerinden ettiği Rumların tarihi dijitale taşıyor. Ana karakterimiz Semih Ateş, gençliğinde, 6-7 Eylül olaylarında ona babalık eden ve sinema sevgisini aşılayan Costa’nın evine girip eşyalarını çalmaya yeltenmesiyle ölümüne sebep olmuştur. Bu suç yüreğinde, vicdanında taşıdığı ve hiçbir zaman oradan gitmeyecek bir yük olarak durmadan karşısına çıkmaktadır. Çünkü bu suçunu henüz kimseye anlatmamış, içinde taşıdığını dışarı çıkartmamıştır. Üstünü örtmeye çalıştıkça daha da büyüyerek karşısına çıkmaya devam etmektedir. Ne kadar uğraşsa da sekreteri Nebahat (Nurcan Şirin) ve ailesinin İstanbul’da kalmasını sağlayamaz. Onlar, yükselen milliyetçilik hareketi ve evlerine yapıştırılan Rum torunu evine yazısından sonra İstanbul’u terk etmeye karar vermek durumunda kalmışlardır.

Açgözlü tatminsiz erkeklik geçiti

Yeşilçam izleyicisini tüm bu tarihle yüzleştirirken sinema piyasasındaki başı ezildikçe ve kandırıldıkça kontrolden çıkan, aç gözlü, tatminsiz erkekliği de ekrana taşıyor. Yapımcı Reha Esmer‘in hangi filmde hangi aktrisin oynayacağına kendi keyfiyetine göre karar verdiği, Reha Esmer ile iyi ilişkilerin iş demek olduğu, türlü türlü kaypak erkekliğin vıcık vıcık her yerden aktığı bu dünyada saftirik erkekler de şüphesiz yok değil. En basta kurnaz gibi görünen, güya şapkadan tavsan çıkarabilecek kadar hünerli ama sürekli kandırılan Semih Ateş bakalım ne zaman olgunlaşacak? Aynı soruyu Mine Cansu’nun erkek kardeşi ve tüm kadınların rahatlıkla parmağında oynattığı Hakan’a da sorabiliriz.

Bir tarafta bu kurtlar sofrasında erkekler birbirini yerken artık sektörün kurdu olmuş Mine Cansu (Selin Şekerci) ve sektöre yeni adımını atmış Tülin Saygı (Afra Saracoğlu) iki zıt kadın karakter olarak farklı eksenleri işaret ediyorlar. Mine deneyimli ve sektörde kalıcı olabilmek için her şeyi göze alan, unutulmaktan ve ekranda görünürlüğünü kaybetmekten korkan ve bağımsızlığına düşkün bir kadınken, Tülin ilkeli ama tecrübesiz, serseri annesiyle yaşayan, sektöre adım atmaya çalışan ama inandığı filmlerde oynamayı tercih eden taçsız bir kraliçe.

Sansürün ve milli sinema denen iktidarın uzantısı olan bir anlayışın yükselişi, bu milli sinema anlayışının İzzet Orkan denen zengin, sinsi, manipülatif, hem kadın düşkünü hem de kadın düşmanı kaypak bir erkeklikle kontrol ediliyor olması kendi içindeki hassas dengeleri bir şekilde idare eden Yeşilçam sektörünün kırılgan temellerini sarsıyor.  Semih Ateş tüm bu iktidar sembolleriyle başa çıkabileceğini sanıyor ama tabi ki duvara yani Reha Erdem‘e tosluyor. Sevgilisi Mine Cansu’yu Semih’ten kıskanan Reha, Semih’in işlerine taş koyuyor. Yani bir nevi Yeşilçam içinde Yeşilçam izliyoruz.

Yani Yeşilçam dizisi jenerikteki kaleydoskop efekti gibi, Yeşilçam’ın renkli ve beklenmedik dünyasının arka planında yatan birbirine geçmiş katmanları ayıklayarak ön plana çıkarıyor. Oyuncuların bu sektörde görünür ve kalıcı olabilmeleri için ödedikleri bedeller, yapımcıların entrikalarıyla çekilen filmlerin akıbeti, İstanbul ile birlikte Adana’nın, Urfa’nın ve Van’ın yükselişi bakalım bizi bu erkeklik dünyasının dışına çıkarabilecek mi?

Tarih: 31.05.2021 Okunma: 809