Toplumumuzda, duyusal, bedensel, vegetatif, bilinçsel ve refleks işlevlerinde kayba uğramış kişiler çoğalmaktadır. Bunun sebebi yaşam süresinin uzamasıyla yaşlıların çoğalmasıdır. Aşağı yukarı 30 yaşına kadar gelişen insan organizması, daha sonra kayıplara uğramaya başlar. Bunlar başlangıçta farkına varamadığımız kayıplardır. Fakat ileri yaşlarda, özellikle 80 yaş ve sonrası yaşam dönemlerinde, bu kayıpların sonuçları belirgin bir biçimde ortaya çıkar. Doğduğunda çevresine bağımlı olan insan, yaşlılığında da bağımlı hale gelebilir. Ancak yaşlanmanın kişiye özgü nitelikleri dikkate alınmalıdır. Yani her yaşlının bağımlı olduğunu kabul edemeyiz. Yine de 90 yaş ve üzeri nüfusta bağımlılık oranı %60-70’lere varmaktadır.
‘İnsancıl’ yaşlı bakımı sıkıntısı
İleri yaşlılıkta bağımlılığın aile açısından sonuçları da göz önüne alınmalıdır. Ailede, bağımlı ileri yaşlı kişi veya kişiler varsa, bunların nerede, nasıl ve kim tarafından bakılacağı soruları ortaya çıkmaktadır. Bu sorulara verilen cevaplar birdenbire değil, daha ziyade göreli uzun bir süreye denk gelmektedir. Bu süreçte aile, problemi en iyi şekilde çözebilmenin yolunu arar ve genellikle acı ve keder dolu bir sürece tekabül eder. Özellikle ileri yaşlı aile ferdi hareket yeteneğini kaybettiğinde, ortaya çıkan sorunların sadece sayısında değil, niteliğinde de değişim meydana gelir. Öreğin yaşlının altını bağlamak ve altını temizlemek, banyosunu yaptırmak, yemeğini yedirmek gibi normal koşullarda herkesin “kolayca” halledebildiği günlük yaşam ödevleri, büyük bir soruna dönüşür.
Bakım sektörü ülkemizde gelişmemiştir. Ama profesyonel bakım sektörünün gelişmiş olduğu ülkelerde de, yaşlı bakımı ile ilişkili sorunlara köklü bir çözüm getirilemediği görülmektedir. Bu ülkelerde yaşlı bakımı için eleman bulmak zordur ve yaşlılara insancıl bakım konusunda büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Bakım sektörüne katılan kişiler genellikle bu mesleği severek değil, mecbur kaldıkları için yapmaktadır. Başka bir sektörde iş bulduklarında hemen bakım işini bırakmaktadırlar. Bu yüzden birçok ülke yaşlı bakımı sektörüne eleman kazandırmanın yolunu yeni bir işçi göçü ile çözmeye çalışmaktadır. Örneğin Almanya, Filipinlerden yaşlılara bakması için genç kadınları getirmekte ve bunlara hızlandırılmış bakım kurslarıyla bakım konusunda kalifiyelik kazandırmaya çalışmaktadır.
Sığınmacılar neden yaşlı bakım sektörü için yetiştirilmesinler?
Türkiye’de de ileri yaşlı nüfusun en hızlı çoğalan nüfus kesimi olduğu dikkate alındığında, yakın gelecekte yaşlılarımıza kimlerin, nerede ve nasıl bakacağı sorularına, sadece aile değil, devletin de cevap araması gerekecektir. Zaten bir göçmen ülkesi Almanya’nın, demografik yaşlanma sebebiyle yeniden göçmen almaya başlamasını dikkate alarak, ülkemizdeki göçmen sayısına dikkat çekmek isterim. Ülkemizdeki Suriyeliler, Afganlar ve diğerleri neden yaşlı bakıcısı olarak yetiştirilmesinler?
Birkaç yıl önce Türk basınında Almanya’nın Türkiye’den yaşlılara bakması için göçmen kabul edeceği haberi çıktığında büyük bir heyecan duyan gençlerimiz, anlaşılan kendi yaşlısı için aynı heyecanı duymuyor. Bunun nedeni bellidir: Bakıcı maaşının tatmin etmemesi! Bu, Almanya’da da karşılaşılan bir sorundur. Fakat göçmenler arasında bakıcı olarak çalışmak isteyecek olan kişilerin bulunabileceğini hesaba katarsak ve ülkemizdeki milyonlarca göçmeni de göz önüne alırsak, Türkiye’de yeni bir bakım sektörünün ve bu alanda yaratılabilecek istihdamın, sadece ekonomik değil, aynı zamanda insani ve manevi açılarda da sağlayabileceği katma değerler olacaktır.
Ülkemizde son yıllarda göçmenlerin üzerinden yürütülen, bazen ırkçılıkla bir tutabileceğimiz söylemlerin, kendini “demokrat” olarak tanımlayanların ağzından da çıkması, demokratlarımızın demokrasi anlayışının ne denli kısıtlı olduğuna da işaret etmektedir. Amacım, gözle görünür hale gelen bir soruna mevcut koşullar altında bir çözüm önermektir. Bu koşullarda göçmenler, yaşlı bakımı probleminin çözümünde önemli görevler üstlenebilirler ve “göçmenlik” kavramının yaratacağı yeni empatilerle toplum olarak da demokratikleşme yolunda bir adım daha ileriye atabiliriz.
(*) Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü