ŞEHİRDEKİ ÇOBANLAR
Çok Güzel Hareketler Bunlar
programını neredeyse hepimiz duymuşuzdur, belki de izlemişizdir. Son yayınlanan
bölümünde ilgi çekici sahneler vardı. Bir skeçte çok tartışılacak(aslında kimse
tartışmayacak, belki de dikkat bile edilmemiştir) cümleler kullanıldığına
dikkat ettim. Skeç, iki rallicinin yollarını kaybederek bir köye gelmeleri ve
köylülerden yardım istemelerini anlatıyor. İlk önce köyün muhtar adayını
görüyorlar ve muhtar adayı onları umursamadan seçim propagandası yapıyor. Tabi
bunu mizahi bir dille anlatıyorlar ve muhtar dikkatimi çeken bir şey söylüyor
“ip mi bulamadın al sana ip”. Bu sözü hatırlarsınız, genel seçimlerden önce MHP
Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Tayyip Erdoğan’ a söylemişti. Neden
söylemişti? Bölücübaşı Abdullah Öcalan’
ın asılmamasını protesto ediyordu. Erdoğan da “yakalandığında sen
hükümetteydin, sen neden asmadın?” demişti. Şimdi işin siyasi boyutunu
bırakalım, merak ettiğim husus; bu mizah konusu yapılabilir mi? Kesin bir şey
var ki, asılması gerekliydi, kimse kusura bakmasın. Fakat güzel ülkem, ona iyi
bakıyor bir adada. Çok izlenen bir
program da, bunun mizahi olarak bile ele alınmasında büyük bir sakınca vardır.
Gelelim, aynı skeçte geçen
başka bir cümleye, “benim oyum dağdaki çobanla bir mi?”… Ben bu konunun gündeme
gelmesini artık geri kafalılığa işaret olduğuna inanıyorum. Söyleyen kişi için
değil tabi. O cümleyi kullanan, Aysun Kayacı’ yı yürekten tebrik ediyorum.
Keşke bunu malzeme olarak kullananlar da onun kadar, akıllı ve zeki olsa. Devam
edelim, skeçte o cümle geçtiğinde, seyircilerden büyük bir alkış kopuyor. Belli
ki, sözün yanlış olduğuna inanıyorlar, ya da kendilerini muhtemel çoban olarak
mı görüyorlar acaba? Ve ardından en can
alıcı cümle geliyor, diğer oyuncu da, bu cümle karşılığında, “akıllı ol, köylü
milletin efendisidir” diyor. Ah benim zavallı, kendilerini Atatürkçü sanan
yurttaşlarım. Derken, seyircilerden daha büyük bir alkış kopuyor. Tebrikler
seyirciler, siz de en az onlar kadar Atatürkçüsünüz…
Şimdi hepsini tekrar mercek
altına alalım. Birinci cümle, özellikle Kürt asıllı olan programın hazırlıyacısı
Yılmaz Erdoğan için büyük tehlike içeriyor. Malum PKK ile bağlantısı olduğu
söyleniyor. Yanlış anlaşılmasın Kürt olduğu için söylemiyorum. Bu ayrıma
hepimiz karşı olmalıyız, önemli olan insanlıktır. Kürt olması bölücü işlere
karışmıyorsa kimse için bir tehlike değildir. Şu da var, bölücü işlere sadece
Kürt olanlar karışmıyor elbette, Türk olup da bu vatanı parçalamak bölmek
isteyen hainler de var, onları da biliyoruz. Nitekim Yılmaz Erdoğan’ ın
şehitlerimizle, PKK’lıları aynı kefeye koyduğunu “güvercin kanadına mektup”
isimli yazısından anlayabiliyoruz. Bu açıdan birinci cümlenin planlı olduğuna
inanmak istemesem de inanıyorum…
Gelelim diğer mevzuya, Aysun
Kayacı “benim oyum dağdaki çobanla bir mi? “ derken çobanları küçümsemedi, hor
görmedi. Demek istediği, oy kullanabilmenin bir şartı olmalı. 18 yaşını geçince
hadi git oy kullan değil. Okuma yazma bilmeyen insanlar da oy kullanıyor,
parmak basarak. Ne kadar kötü bir tablo? Oy kullanmak, seni yönetecek olanı
seçmek demektir, soruyorum, okuma yazma bilmeyen biri, hangi ideolojiye göre oy
kullanıyor? Ne biliyor da, oy veriyor herhangi bir partiye?
Evet, çobanlar da, köylüdür,
Atamızın “köylü milletin efendisidir” sözünü zihnimize kazıdık. Fakat Atam
modern köylüler istiyordu. Dünyadan bihaber köylüler değil. Köy enstitüleri
fikrinin ilk Atatürk’e ait olduğunu uygulamanın İsmet İnönü’ ye nasip olduğunu
bilen kaç kişi var? Köy enstitüleri köydeki insanlarımızı aydınlatacaktı,
hepsini modern kılacaktı. Hepsi oy kullanırken bilecekti, düşünecekti, uygulayacaktı.
Şu an hükümet eden partinin seçmenlerine bakınız, her şeyi daha net anlarsınız. Kömür, gıda yardımı, beyaz eşya ver “oy” al. Bu mudur zihniyet? Dağdaki çobandan kastı buydu o kızcağızın. Kaval çalan, koyun otlatan çoban değil… Kendini akıllı sanan geri kafalıların bir kez daha düşünmeleri gerecek sanırım…
Arşiv