Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Onuncu Yıl Marşı’nda en dikkat çekici mısra, On beş milyon genç yarattık her yaştan mısraıdır.
Çünkü hamasî bir şiirin içine; nüfusumuzun 15 milyona çıkmış olması da bir başarı olarak girmiş. O yıllarda vatan toprakları kocaman, ona mukabil nüfus oldukça az gözüküyordu. Nüfusun artışı millî bir başarı sayılıyordu.
Bırakın
15 milyonu, çocukluğumda, 1965 yıllarında nüfusumuz 30
milyon kadardı. Nüfusu 50 milyon civarında olan İtalya,
Fransa, İngiltere gibi ülkelere gıptayla bakardık. Şimdi
nüfus bakımından onları solladık. Almanya’dan sonra
Avrupa’nın en büyük nüfus gücüyüz.
Bu
nasıl iştir?
Nüfus
az dertliyiz!
Nüfus
artmış, hem de iyi artmış, yine dertliyiz!
Bugün geldiğimiz noktada; problemlerimizin ana kaynağı olarak, nüfusumuzun aşırı kalabalık oluşunu ileri sürenler az değildir.
Bu bakış açısına göre, kalabalık dolayısıyla eğitim, konut ve sağlık hizmeti aksamakta, güvenlik ve istihdam sağlanamamaktadır.
İstanbul’da, Diyarbakır’da, Adana’da okullarda 80-90 kişilik sınıfların olduğu doğrudur. Ama ülkenin başka yerlerindeki devlet okullarında 15-20 kişilik sınıflar var. Öyle ücra yerlerden bahsetmiyorum. Meselâ, İzmir’de 12-13 kişilik sınıfların olduğunu bizzat gördüm. Özellikle meslek liselerinin sınıfları, neredeyse bomboş.
Televizyon, hastaneleri gösteriyor. Aklı almaz izdiham var. Ama sağlık ocakları, semt poliklinikleri oldukça tenha… Ayrıca, büyük şehirlerin dışındaki hastaneler bu kadar kalabalık oluyor mu? Bir de çevremde gözlemlediğim bir anlayış da hastahanelerin kalabalığı artırıyor gibi geliyor bana. Allah kimseyi mecbur etmesin ama nasıl olsa bedava, diye, doktor doktor gezenler var gibi.
Konut problemine bakınca, içim acıyor. Pek çok ailenin en temel sıkıntısı, başını sokacak bir ev bulamaması… Öte yandan İstanbul’un en merkezi semtlerinden Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar sayısız bomboş konutlar, öyle duruyor. Hele yüz binlerce yazlık yok mu, beni isyan ettiriyor. Yani sorun, konut eksiği değil, aşırı adaletsiz gelir dağılımı.
Kalabalık nüfusun güvenlik zafiyeti meydana getireceği tezi de isabetli değil. Ama diğer konulardaki aksamalar ve şimdi temas edeceğimiz, vatandaşa yeterli istihdamın sağlanamaması güvenlik sorununu artırabilir.
Nüfus artışı, beraberinde işsizlik artışını da getirebilir. Bu aynı zamanda yoksulluk demektir. İki gün evvel, televizyonlar Diyarbakır ve Mersin’de, üç aylıkları olan 255 YTL’yi almak için banka önünde birbirini ezen vatandaşları gösterdi. Yürekler acısı bir manzara.
Şundan eminiz ki; elli altmış sene önce yoksulluk bundan beterdi. Ama fakirliği herkes evinde yaşıyordu. Şimdiki gibi ekranlara yansımıyordu. Çünkü ekran yoktu. Yanlış anlaşılmasın iyiyiz falan demiyorum. Sadece daha beterdi, diyorum.
Buradan çıkan sonuç; nüfus artışı tek başına problem çıkarmıyor. Nüfus artışına uygun plan ve proje ortaya konulmaması sorun yaratıyor. Ülke yönetiminin, on yıllar boyunca arka arkaya beceriksiz ellerde kalması sorun yaratıyor.
İddia
ediyorum: Son elli yılda hiçbir hükümet, işsizliği
çözülmesi gereken büyük bir problem olarak
görmemiştir. Vatandaşa istihdam sağlamak hiçbir
bakanın, başbakanın umurunda olmamıştır. Olmaz. Olamaz. Çünkü
bu derdi anlamalarına imkân yok!
Neden?
Etrafınıza
bakın. Son elli yılda hükümet edenlerle veya onların
çocuklarıyla birlikte yaşıyoruz. Eski, yeni herhangi bir
bakanın, başbakanın ailesinde değil, uzak tanıdıkları içinde
bile işsiz olanı gören varsa, buyursun söylesin. Onların
istihdam probleminden anladıkları budur: Çevrelerinde
bulunanların istihdamı.
Problemlerin kaynağındaki sebep, nüfus artışı değil. Ahlaksızlık.
Başbakanın kulakları çınlasın.
BİR DUA (Fatma Gökmen’den)
Allah'ım!
Mustariplerin
Dualarını İcabetle Taçlandır,
Sıkıntıda
Bulunanları Lütfunla Şad Eyle,
Hasta Ruhlara Hususi
Muamelede Bulun,
Şifa ver Yârab.
İki
Şey (Utku Çelebi’den)
İki şey çözümsüz
görünen problemleri bile çözer:
Bakış açısını değiştirmek
Kendini karşısındakinin yerine koymak.
Basralı
Ömer’in Şiiri
Merhamet, hür dünyaya bu kadar mı IRAK’ta?
Ben Basralı Ömer…
Belki haberin yoktur
diye yazıyorum Mr. Franks!
Önce demokrasi
yağdı göklerimizden,
Sonra özgürlük
geçti üstümüzden
Palet palet.
Ve insan hakları
namlulardan
Saniyede bilmem kaç
adet.
Demokrasi bizim eve
de isabet etti
Bir gün sonra
anladım koptuğunu ayaklarımın.
Tam on sekiz adet
insan hakları saymışlar
Vücudunda
babamın.
Annem yoktu zaten
Ben doğarken ilaç
yokluğundan ölmüş!
Ambargo falan
dediler ya,
Anlamadım, çocuk
aklı işte
Oluşmadan sökülmüş.
Sizde de barış
böyle midir Mr. Franks?
İnsan hakları,
çocukları yetim
Ve ayaksız bırakır
mı orada da?
Düşer mi ayın
kan gölüne aksi?
Güpegündüz
düşer mi pazaryerine demokrasi?
Zenginlik
İnsanları korkudan
uykusuz bırakır,
Kuşlar gökyüzünü
terk eder mi orada da?
Babamla
mırıldandığım son dua dilimde,
Ayaklarım
hastanede,
Ve giymeye
kıyamadığım pabuçlar
Kaldı elimde.
Çocukların
var mı Mr. Franks?
Al, oğluna götür
onları bari işe yarasın.
Kim bilir, belki
baktıkça
Bazen beni
hatırlarsın!
Bu nasıl demokrasi
Mr. Franks?
Düştüğü
yeri yaktı…
Merhamet hür
dünyaya
Bu kadar mı
IRAK’tı ?
Basralı ÖMER
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın.