BİR DEVİN UYANIŞI...9...BBP-MUHSİN YAZICIOĞLU...

Özgür DENİZ - 26.03.2009

         

 

Muazzez dostlar, sevgili halkım; yine uyuyan devi uyandırıp, şaha kaldırmak için neler yapılması iktiza ediyor, bu yazımızda bahis konusu yapacağız. Cüz’i musibetlerin külli musibetlere inkilap etmesini önlemek için, ateşi kıvılcımken söndürmeli malumunuz. Ama o ateşi söndürmek için, önce, nerede, nasıl ve niçin çıktığını, çıkacağını bilmemiz iktiza ediyor. Bir kere, edilgen değil etken, nesne değil özne, sünger değil katalizör olmak mübremdir ki; olaylara yön verebilelim, mukadderatımızı tayin edebilelim, yürüyeceğimiz yolu kendimiz belirleyebilelim. Zira parazit olarak yaşamaktan, kişiliksiz, sığ ve silik tipler olmaktan kurtulamayız.

 

Kendine yol çizemeyenler, çizilen yollardan gitmeye mecbur kalırlar ve oynanan makro oyunların, mikro piyonu olmaya mahkûm olurlar, isteseler de, istemeseler de. Fıtratımızdan taşıp gelen yüce hakikatin diriltici yüksek ahlakıyla donanmalıyız ki; vatanımız, milletimiz ve kaynaklarımız, yerli ve yabancı emperyal kompradorların sömürü aracı olmaktan çıksın, muayyen dinamikler halkın susturulmasında ve yönlendirilmesinde koz olarak imtisal edilmesin, bu elastiki dinamiklerden değerlerin yozlaştırılması için istifade edilmesin.

 

Elle yönetilen, uzaktan kumanda ile tedvir edilen biyonik robotlar olmaktan kurtulmalıyız. Beynimizi ipoteğe vermemeli, beynimizi hapseden duvarları yıkarak, hür irademizle hakikatin peşine düşmeli, özümüzü arayıp bulmalı ve hayata geçirmeliyiz. Mümeyyiz akıl, bilinç ve şuurla hareket etmeliyiz. Çünkü edindiğimiz bilgileri, davranışa dönüştürüp, hayata geçirmediğimiz zaman ağır bir külfete sebebiyet teşkil eder. Zira Zübeyir Gündüzalp ağabeyin de ifade buyurduğu gibi; ‘’tatbik edilmeyen tecrübeler, malumat yığınından ibarettir.’’ Ayrıca Mevlana’nın da şu sözü harikadır: ‘’kendini bilmeyen âlim ne menem âlimdir, olsa olsa malumat yığmış zalimdir.’’ Yine Sadi diyor ki: ‘’amelsiz söz gevşek dayanaktır.’’ Huxley diyor ki: ‘’hayatın gerçek amacı bilgi değil eylemdir.’’ Muhammed İkbal diyor ki: ‘’eylemde birlik yoksa fikirde birlik anlamsızdır.’’ Nurettin Topçu diyor ki: ‘’bizim kim için ve ne için çalıştığını bilen insanlara ihtiyacımız vardır.’’ Karl Marx diyor ki: ‘’biz öğrenmiş olmak için değil, hayata tatbik için öğreniyoruz.’’ Evet, dostlar; pratiksiz teorinin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Ali Şeriati diyor ki: ‘’gerçek aydın, pratikle teoriyi mezcederek, peygamberi bir misyon yüklenen insandır.’’ Son tahlilde, bendeniz de diyorum ki: ‘’pratiksiz teorinin kaçınılmaz sonucu iflastır, fikrin sefaletidir.’’ Hakeza yüce Allah’ta buyurmuyor mu; ‘’kitap yüklü eşekler olmayın’’ diye.

 

 

 

Evet, edindiğimiz ilim neticesinde, kendimizi, haddimizi ve Rabbimizi bilmiyorsak, beyhudedir her şey. Olaylara nesnel olarak bakmasını öğrenmeli, fildişi kulelerden inip, halkın içine karışmalı ve at gözlüğünü çıkarmalıyız. Beyin pencerelerimizi açarak, olaylara geniş perspektiften bakmalı, olayları tafsilatlı tahlil etmeli, uzak hayaller kurabilmeli ama hayallere takılıp kalmamalıyız. ‘’biz’’ ve ‘’ötekiler’’ kampı teşkil ederek, toplumun belli kesimlerini gettolaştırmamalı, toplumsal hayattan tecrit etmemeliyiz. Çünkü bu vatan, vatana saygı duyan, vatanı seven ve bu kutsal vatan topraklarının korunması, bu aziz milletin müreffeh bir hayata vasıl olması için çalışan bütün insanlarındır.

 

Herkes, bu topraklar üzerinde, ihanet halkasına dâhil olmadan, dış mihrakların menfaatleri adına toplum arasında tefrika çıkarmadan, özgürce yaşama hakkına sahiptir. Bu, toplumsal mutabakatın ilk ve yegâne koşuludur. ‘ocu’, ‘bucu’ ve ‘şucu’luğu bırakarak, fasit daireden çıkmalı, fikr-i sabitten kurtulmalıyız. Fikirlere saygılı olmalı, fikir teatisinden asla vazgeçmemeliyiz. Zira Namık Kemal’in mücmel ifadesiyle; ‘’barika-ı hakikat, müsademe-i efkârdan doğar.’’

 

Lakin büyük İslam İmparatorluğu’nun bütünlüğünü ve muazzez milletimizin birliğini dinamitleyen, bozan, zehirli ve muzır fikirlerle, uşak karakterli soysuzlar istisna. Onların bu vatan üzerinde ne yaşamaya, ne de bu torakların nimetlerinden istifade etmeye hakkı yoktur ve asla olamaz. Bu vatanı ve milleti, kendi emelleri ile müstevlilerin emellerini tevhit ederek yok etmeye yeltenenlerin cevabı her zaman, zemin ve şartta çok ağır olacak ve kazanacakları da bir metrelik toprak olacaktır. Bu tür soysuzlarla mücadele her zaman ve zeminde herkesin üzerinde ağır bir sorumluluktur. Bilinmeli ki; sorumluluk kadar sorumsuzluğunda bedeli vardır ve ağırdır. ‘’Sorumluluk yükü ölümden bile ağırdır’’ demiyor muydu Gazi Mustafa Kemal Paşa?

 

Parçaların, bütünü teşkil ettiğini, bütünün, parçaların özelliklerini tazammun ettiğini ve parçalar muhkem olursa, bütününde muhkem olacağını asla ve kata unutmamak iktiza eder.

 

Yani, sağlıklı, şahsiyetli ve şerefli bir nesil, muazzam bir toplumu, muazzam bir toplum da, muhteşem bir devlet-i aliye’yi tevlit eder. Eğitimin ve bilimin, bir gönül işi olduğunu bilmeli ve bilim adamlarımızı en iyi hayat standartlarıyla yaşatmalı, gerekirse onları her türlü vergilendirmeden muaf tutmalıyız ve her türlü ihtiyacı isteklerine müheyya hale getirmeliyiz. Lakin öncelikle, bilim ve ilim ehli için sağlıklı ve gerçekçi kriterler belirlemeli ve muayyen özellikler aramalıyız. Şahsiyetli, şerefli, hasbi, vatan ve milliyetperver, değerlerine saygılı olanları intihap etmeliyiz. Bu mülahazalar üzerinde keskin ve derin bir mütalaa yapmanız ve kararınızı vermeniz umuduyla sevgili ülkemin şahsiyetli evlatları.

 

Sizleri seviyorum ey halkım, aydınlık yüzlü güzel dostlarım. Sevgi, dostluk, umut, barış, kardeşlik, muhabbet ve saygıyla. Başka Türkiye yok unutmayın! 

 

 

         

 

Kitap-ahlak-devrim-tevhit-adalet-özgürlük-emek-vatan-bağımsızlık.

Sevgili ülkemiz Türkiye’miz birgün mutlaka özgür olacak inşaallah.

 

 

            BBP-MUHSİN YAZICIOĞLU

 

Yüreğimiz yanıyor, göğsümüz daralıyor, kahroluyoruz. Yüce Rabbimiz çok sevdiği halkına ve ülkesine bağışlar bu gönül insanını inşallah. Direncimiz kırılmakta, umudumuz tükenmekte. Şartlar çok kötü. Keşke binmez olaydı. Dualarımız kendisiyle. Ah başkan! Nereden aklına düştü bu iş? Kim getirdi aklına bu fikri? Herkesin sevdiği bir insandın. Yükte hafif pahada ağırdın. Herkes yükte ağır pahada hafifken. Kemiyette düşük keyfiyette yüksektin. Herkes keyfiyette kifayetsiz kemiyette kifayetliyken. Senin duruşun vardı, onurun vardı, sözün vardı, yüzün vardı, asaletin vardı, davan vardı, inancın vardı, halkın vardı, ülken vardı. Dünya sana dardı. Hiç peşinden düşmediler. Hep yok etmeye çalıştılar. Kim bilir belki de başardılar yenice! Karizmatik bir profilin vardı. Kimseye kötü demezdin. Gece gündüz bu ülke için, bu millet için, bu devlet için koşturdun durdun.

 

Şimdi yoksun, kim bilir belki de hiç olmayacaksın. Seninle kavuşmak ikinci ve sonsuz dünyaya kaldı galiba! Zira bu satırlar yazılırken hala sana ulaşılamamıştı. Seni şimdiden özlemeye başladık sayın başkan. Seni sadece siyasi çizginden dolayı değil başkan adamalığından dolayı çok seviyoruz. İlk defa bu olay sebebiyle muhterem validenizi gördük ekranlardan. Senin gibi bir insanı yetiştirip bu vatana hizmete adadığı için o büyük insanın ellerinden kemal-i hürmetle öpüyorum. Ama senin bu sonuna akıl erdiremiyorum başkan.

 

Tam seçim arifesinde olması beni çıldırtıyor.

 

Seni helikopterle seçim mahalline gitmeye kim ikna etti bunu çok merak ediyorum. Galiba kendin pek razı değilmişsin. Beni öldürecek misiniz falan demişsin. Ama yine de gitmişsin.

 

Evet, hava ciddi kötüymüş, kar, sis, dondurucu soğuk vs. ama yine de garip!

 

Sen bu ülkede dominant kişi idin bendenize göre. Her söylediğin dar alanda da olsa tesirliydi. Bitevi takipte olan bir siyasi kişiliktin muhtemelen ki bundan önce bazı olumsuzluklar yaşamıştın hem de ailecek. Yani takipteydin. Gizli ya da açık.

 

Acaba diyorum BBP oylarını bir yerlere kanalize etmeye çalışmak gibi kirli bir niyet mi var? Alperen Gençliğini mevcut yapıya kinlendirmek te var mı bu kirli oyunda bilemiyorum? Zira sen bu ülkenin içinde bu halka karşı oynanan oyunlarda halk saflarındaydın ve az çok bu ülkenin malum siyasi yelpazesi ve malum kuşak dönemi hakkında bilgi sahibiydin. Bu yüzden seni kendi taraflarına alamayanlarca etkisiz bırakılmak istenmiş olamaz mısın diye düşünmüyor değilim? Ya da bu ülke üzerinde evrensel boyutlarda oynanan oyunlarda en etkin karşı çıkışı eminim ki sen yapardın. Acaba ülkemde oluşturulmaya çalışılan yeni bir düzen varda bu düzenin kolay ikamesi için bu ülkede birileri harcanmak isteniyor olamaz mı? Zira ciddi handikap teşkil edecek olanlar bu yeni düzenin ikamesini zorlaştırabilirlerdi. Hem halk kendisine güvendiği için bu karşı çıkışın yanında yer alabilir ve ciddi direnç meydana getirebilirdi. Sen bu yerli direnişin direnç merkezi olabilecek ve yerli halk üzerinde etki edebilecek ender bir siyasi simasın zira.

 

Bundan sonraki BBP ile ilgili siyasi yönelim çok titizlikle takip edilmeli. Müşterek hareket edilecek taraflara çok dikkat edilmeli. Siyasi üslup müşahede altında tutulmalı. Bu olayda bütün teferruatlar çok iyi tahlil edilmeli kesinlikle. Gençlik kitlesine yönelik siyasi söylem ve üslup muhakkak gözlenmeli.

 

BBP gençliği Muhsin Başkan’ın mirasına asla ihanet etmemelidir. O nun ruhunu muazzep edecek tavır ve hareketlerden kesinlikle kaçınmalıdırlar.

 

Evet, bu olayda gereken özen gösterilmemiş olabilir. Ama şartlarda belli. Çok dağlık, kayalık bir alan. Üstelik kar, sis, soğuk çok yoğun. Yani anlayışlı olunmalı. Gençlik biraz sağduyulu olmalı. Tezgâh varsa, ki olabilir muhtemelen, buna yol verilecek tavırlardan kaçınmalı. Ama burada devlet erkinin de alması gereken bir ders var şüphesiz. Artık devletin malını domuzlara yedirmemeli ve domuz gibi yemek isteyenlere en ağır şekilde haddi bildirilmeli. Ve sermaye devlet tarafından toplum yararına kullanılacak şekilde yeniden tanzim edilmelidir. Ki gördük bu olayda ki sefaleti ve acziyeti. Şimdi bu kazada yer tespiti yapacak, düşen araca anında ulaşılmasını sağlayacak elektronik araçlarımız olamaz mıydı? Sermaye bu yönde yapılacak çalışmalarda kullanılamaz mıydı? Birkaç kişinin tekelinde ki sermayenin kime ne faydası oldu şimdi? Yazıklar olsun. Sermaye insanımızdan daha mı değerli? Bu ülkenin evladı ne zaman değerli olacak malum ülkelerin insanları gibi? Hiç utanma yok değil mi siz büyüklerde? Yemin ediyorum siz bencillerden utanıyorum. Sermayenin köpekliğini yapanlardan iğreniyorum. Ya altı üstü bir kefen sonunda sahip olacağınız şey ki o da çürüyüp gidecek. Hiç insanlıktan behreniz yok mu sizin? Şu işe bakın ya aman Allah’ım delirecem ya! Koskoca siyasi parti başkanı kaza yapıyor ve saatlerdir ulaşamıyoruz. Gerçi her şeye rağmen sabırlı ve duyarlı olmaya çalışmalıyız ama bu da bize ders olmalı muhakkak.

 

Hülasa; bu olay basit bir olay değil. Derin tahlil gerekiyor. En küçük ayrıntısına kadar tetkik edilmesi gerekiyor. En azından bendeniz böyle düşünüyorum.

 

Senin adam gibi adamlığını ve asil duruşunu çok sevdik, seviyoruz ve hep seveceğiz sayın başkan.

 

BİTMEYEN UMUTLA

 

‘’inna lillahi ve inna ileyhi raciun.’’

 

 

İşte Yazıcıoğlu'nun Mamak Cezaevi'ndeyken yazdığı ve okuduğu 'Üşüyorum' şiiri

Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum

Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum



Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum

Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum

Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum

 

 

AĞLIYORUM BAŞKAN HEP AĞLIYORUM. SENİ ÇOK SEVMİŞTİM BAŞKAN ÇOK. YÜREĞİM YANIYOR YEMİN EDİYORUM.

Tarih: 26.03.2009 Okunma: 682

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?