Vicdanları Sızlatan Adalet

İsmail Hakkı CENGİZ - 27.05.2008

            Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

      

            Dünkü manşetimizde okumuş olmalısınız. Haberin özeti şöyle:  

            “Bir gece içinde 7 suç işlediler, serbest kaldılar

            İki zanlı, ‘Silahla adam öldürmeye tam teşebbüs, sahipli köpeğin öldürülmesi, gasp, görevli memurun dur ihtarına uymamak, görevli memurun yaralanmasına neden olmak, kamu malına zarar vermek, ruhsatsız silah bulundurma ve uyuşturucu madde bulundurmak’ gibi 7 ayrı suçtan İstanbul Adliyesi’ne sevk edildi. Zanlılar ifadelerinin ardından nöbetçi mahkeme tarafından serbest bırakıldı.”

 

            Böyle bir haberi okuyup da adalet duygusu zedelenmeyen, adalete güveni sarsılmayan, adalet duygusu isyan duygusuna dönüşmeyen bir vicdan sahibi varsa, nasıl becerdiğini bize de anlatsın, biz de ruhen rahatlayalım.

            Böyle bir haberi ilk defa duysak, bir yanlışlık var, haberde bilmediğimiz bir taraf vardır, deyip geçebiliriz. Fakat ilk kez değil.

            Son birkaç yıl içinde yüzlerce benzer haber gazete sayfalarından, televizyon ekranlarından duyuruldu.

            Ortada bir cana kıyma var, polise direnme var, ruhsatsız silah var, kamu malına zarar vermek var, memurun yaralanmasına sebep olmak var fakat bunlar tutuklamak için yeterli değil! Zanlılar serbest.

            Bize göre, son derece tehlikeli iki “zanlı” ellerini kollarını sallayarak aramızda geziyorlar.

            Polis canı pahasına yakalıyor, adliyede serbest bırakılıyorlar. Artık, poliste yakalama şevki kalır mı?

            Burada bir adaletsizlik yok mu?

            Bu hadise; vatandaşı kapatma davasından, anayasa veya 301’nci madde değişikliğinden daha fazla ilgilendirmiyor mu?

 

            Son beş yıl içinde evine veya arabasına hırsız girmeyen, kendisi veya ailesinden biri kapkaç mağduru olmayan kimse var mı?

 

            Peki, bu keyfiyet karşısında, son iki buçuk aydır “hukuk darbesi”, “yargı utancı”, “adaletin katli”, “yargı darbesi”, “demokrasiye utanç davası” ve bunun gibi buraya sığmayacak kocaman kocaman laflar eden, başlıklar atan, kocaman gazeteci ve yazarların söyleyecek hiçbir sözü yok mu? Yukarıda özetlediğimiz olay ve benzerlerinde bir “yargı utancı” görmüyorlar mı?

            Yine aylardır kapatma davası hakkında hüküm veren, ahkâm kesen eski başsavcılar, mahkeme başkanlarının söyleyecek hiçbir “hükmü”, gösterecekleri herhangi bir yol yok mu?

            Yıllardır meclisin ve hükümetlerin içinde bulunan ve 1 yıldır da Adalet bakanı olan, “yargısal tartışmalar”a “dam üstünde saksağan” öz sözüyle katılan zatın rahatsız olduğu bir durum söz konusu değil midir?  7 ayrı suç işlemiş kişilerin serbest bırakılmalarını doğal mı bulmaktadır? Meselâ daha caydırıcı yasal düzenlemeler hakkında kafa yorduğu oluyor mudur?

            Ya her konuya karışan, ta Avrupalardan veya bizzat ülkemize gelerek mahkemelerin nasıl karar vermeleri gerektiğini dikte eden Rehn, Lagendijk, Barroso gibi AB temsilcilerinin söyleyecekleri bir şey yok mu? Bu işler AB’de de böyle mi olur? 7 değişik suçu birden işleyenler hemen serbest mi bırakılırlar?

            Peki, baro başkanları, avukatlar sizin de mi söyleyeceğiniz bir şey yok. Kaç yıldır yaşadığımız güvensizlikte adalet ve hukuk sistemimizin bir payı var mı, yok mu? Önerileriniz nelerdir? Bu konular sizi hiç ilgilendirmiyor mu?

 

 

       Ustalardan

 

            Alıştık

            Birdenbire ne dert, ne gam; horozların zamansız,
            Kanat çırpıp sabah akşam ötüşüne alıştık.
            Çok acayip bu hal, niye? Bir illet ki, amansız,
            Kalbimizin 'Batı' diye atışına alıştık

            Boş gezmeyi affa engel sayar iken dinimiz,
            Müslümanın tembel tembel yatışına alıştık.
            Taşlar bağlı şu Irak ta, kime karşı kinimiz?
            Köpekleri çöz bırak ta, git işine, alıştık

            Şu tanınmış holdinglerin reklâmlarda pervasız,
            Maldan önce üryan kadın satışına alıştık.
            Koca koca bankaları gözü açık devlerin,
            Bir çırpıda hortumlayıp yutuşuna alıştık

            Kendi kalsa taş üstünde, vurguncuyu hırsızı
            Bu milletin baş üstünde tutuşuna alıştık

            Siyasetin yaptığıysa, kırık dökük tamiri,
            Gelenlerin, gidenlerin rötuşuna alıştık.
            Umutlandık seçtik, seçtik getirdik de ne oldu?
            Gemilerin defalarca batışına alıştık.

            Vekillerin meydanlarda, halka nutuk çekerken,
            Ortalığı toz dumana katışına alıştık.
            Memur; halka hizmet için, ama durum bu değil,
            Huzurundan el tersiyle itişine alıştık.

            Hrant Dink'i vurduranlar gösterdiler yolunu,
            Nerde tuzak kurduranlar? Düş peşine alıştık...
            Daha daha neler var da; söylemesi hoş değil,
            Umutların her baharda bitişine alıştık...

                                   Seyfeddin Karahocagil  

 

            Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın

Tarih: 27.05.2008 Okunma: 665

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Menekşe Gülay

18.02.2008 - 22:41

Tek kelimeyle, ayrıntısıyla güzel konulara değinilmiş. Öncelikle suçu kişiler kendilerinde aramalı. Düşüncelerinize katılıyorum. Zevkle okudum. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Sevgi ve saygılar. www.antoloji.com www.hikayeler.net

elebik

21.02.2008 - 01:57

Köylü kadar balık tutmayı bir bilsek !!! İşini bilen, korkak, iki yüzlü, saflığını yitirmiş, hoyrat, bencil, köylülere mi???

Menekşe Gülay

18.02.2008 - 22:41

Tek kelimeyle, ayrıntısıyla güzel konulara değinilmiş. Öncelikle suçu kişiler kendilerinde aramalı. Düşüncelerinize katılıyorum. Zevkle okudum. Yüreğinize ve kaleminize sağlık. Sevgi ve saygılar. www.antoloji.com www.hikayeler.net

elebik

21.02.2008 - 01:57

Köylü kadar balık tutmayı bir bilsek !!! İşini bilen, korkak, iki yüzlü, saflığını yitirmiş, hoyrat, bencil, köylülere mi???