Fakat ne hikmetse, bebeğin bu değeri büyüdükçe azalır. Çok genç yaşlarda ya “çevre” onu suçlu yapar veya suçlu değilse bile “suçlu muamelesi” yapılır. Tabiî ki böyle bir durumda insanın da kendi gözündeki değeri düşmeye başlar.
Kendi gözünde, kendi değerini kaybeden insandan ne beklenebilir?
Yozlaşma.
İnsanın kendi gözündeki değeri düştükçe yozlaşması da artar. Aslında o kendinden bekleneni(!) vermektedir.
Elbette hem bireyin yozlaşmasının artması hem de yozlaşanların sayısının çoğalması toplumdaki yozlaşmayı getirir. Böylece, yaradılışımızda var olan üstün niteliklerden sürekli olarak uzaklaşırız.
Hedefimiz, daha huzurlu bir toplum ise, sürekli iyileşmek ve gelişmekse bu yozlaşmanın durdurulması, bir gerçeğimiz olan “değerli olduğumuz bilinci”ni yeniden kazanmak zorunludur.
Peki, “değer bilinci”ni nasıl yeniden kazanabileceğiz?
Çocuklarımızın, çalışanlarımızın her birine Doğan Cüceloğlu’nun ısrarla üzerinde durduğu “var oluşunu, doğal olduğunu, sevilmeye lâyık olduğunu, değerli ve güvenilir olduğunu” öğretebilmeliyiz. Kişi bunları öğrenmeli, benimsemelidir ki, kendisi de diğer insanların varlığını kabul edebilsin, onları sevebilsin, onlara değer versin ve güvenebilsin.
Her çalışana özel ve kişisel bir görev vermek, onlardaki değer bilincinin artmasına katkıda bulunacaktır. Tabiî, çalışmayanları da iş sahibi yapmanın bir yolu muhakkak bulunmalıdır.
Bu arada, kendini değerli görmekle, “kendini beğenme”yi karıştırmamalıyız. İkisi bambaşka şeyler. Kendini beğenmek, başkalarını küçük görme sonucunu getirir. Oysa ki, “değer bilinci”; ben değerliyim, benimle birlikte bütün insanlar değerlidir, düşüncesinden kaynaklanır.
Bu konuda yapılabilecek, belki de en iyi şey, kendimizin ve ilişkide bulunduğumuz kişilerin birer “insan” olduğumuzu hep aklımızda tutmaktır. Çünkü bazen insan olduğumuzu unutuyor. Hatta bazen insanlığımızdan çıkıyoruz. Bize ve her insana yakışanı yapabilmeli, insana yakıştığı gibi davranabilmelidir.
Bütün insanların, aslında doğalarında olan bu bilinci, değerli olduğu bilincini kazanmış, benimsemiş olduğunu hayal edin... Dünya ne muhteşem bir dünya olurdu!
Ama hedefimiz böyle bir dünya olmalı değil mi?
KİM OLDUĞUMUZU UNUTMAYALIM...
Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış yolda ilerlerken, bir
bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif
yaralanmış. Sokaktan geçenler, yaşlı adamı hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama 'biraz
beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup
olmadığını inceleyeceklerini söylemişler. Yaşlı adam huzursuzlanmış ve
acelesi olduğunu, tetkik istemediğini söylemiş.
Hemşireler merakla acelesinin sebebini sormuşlar. Adamcağız da: 'Karım
huzur evinde kalıyor, her sabah onunla kahvaltı etmeye giderim, geç
kalmak istemiyorum.' demiş.
'Karınızın, siz gecikince merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde.'
Demiş bir hemşire. Adam üzgün bir ifade ile 'Ne yazık ki karım alzheimer
hastası ve benim kim olduğumu bilmiyor.' demiş.
Hemşireler hayretle: 'Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden her
gün onunla kahvaltı yapmak için koşturuyorsunuz?' demişler.
Adam buruk bir sesle 'Ama ben onun kim olduğunu biliyorum.' demiş.
SEVDİKLERİNİZİN KİM OLDUĞUNU ASLA UNUTMAMANIZ DİLEĞİYLE !