Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Milliyetçi
Hareket Partisi, 1 ay önce yapılan mahalli seçimlerde çok büyük bir başarı
göstererek, son derece önemli merkezlerde belediye başkanlığı kazanmıştır. Adana, Manisa, Balıkesir ve memleketim Sandıklı başta olmak üzere yüzlerce şehrin
yerel yönetimi MHP’li başkanların elindedir.
MHP’nin ismindeki
“Milliyetçi” ibaresi onu bütün
partilerden farklı kılıyor ve mensuplarını farklı davranmaya mecbur ediyor.
Ne demek “milliyetçi”?
Bu konu uzun… Yazımızla
ilgili bölümünü, toplum menfaatini şahsî
menfaatinden üstün görmek, diye tanımlayabiliriz.
Biliyoruz ki
seçimlerden hemen sonra başkanlara, çevrelerinden kuvvetli bir “işe al!” baskısı başlamıştır. Tabii MHP’li
başkanlar da birilerini işe alacaklar. İşe alınacaklar tamamıyla ehil kimseler
olmalı. Eğer emmioğlu, dayıoğlu, enişte,
bacanak işe yerleştirilirse MHP’nin de AKP’den hiçbir farkı kalmaz. MHP’li
başkanlar kendi kalelerine gol atmış olurlar. Milleti hayal kırıklığına
uğratırlar.
Genel
seçimlerde iddialı olmak, tek başına iktidara gelmek için belediyeler büyük bir
fırsat sunuyor. Öyle icraatlara imza atabilirsiniz ki, Beypazarı belediyesinde olduğu gibi bir “marka” olursunuz. Değil Türkiye, dünyanın her yerinden eserinizi
görmeye gelirler.
* * *
MHP’li
belediyeler sadece akrabalarının ve partililerinin değil bütün halkın
hizmetindedirler. Vatandaşlar arasında hiçbir ayrım yapmazlar. Kendilerine oy
vermeyene, en aykırı görüşteki vatandaşlara da eşit mesafededirler. Bizim milliyetçilik anlayışımız bölücü
değil birleştiricidir.
Hizmet
anlayışımız cihanşümuldur. Bütün vatandaşların sorunlarını çözmek, herkese iş
imkânı sağlamak hedefimizdir. Yakınları ve parti teşkilatları da başkanlara
yardımcı olmalı, onları “iş ver”
baskısı altında tutmamalı! Hattâ ayrım yapmama konusunda başkanlar takip
edilmeli, uyarılmalı. Tek başına iktidar
için, Büyük Türkiye için bu hassasiyet ve fedakârlık şarttır.
* * *
“GÂVUR İZMİR” VE İNCİL
18-26 Nisan
tarihleri arasında İzmir’de kitap fuarı vardı. Bendeniz de 26 Nisan Pazar,
bütün gün TEMA Vakfı’nın görevlisi olarak fuardaydım.
Müthiş bir
kalabalık vardı. Her isteyene kitap ve etkinliklerini sergilemek için yer vermişler.
Bütün fuarı birkaç defa gezdim. En fazla ilginin Erdal Sarızeybek, Vural savaş, Ergenekon ve darbe kitapları ile SINAV kitapçıklarına
olduğunu gördüm.
Katılımcılar arasında
“Kitab-ı Mukaddes” sergisi adı
altında misyonerler de vardı. İncil’in
satıldığı veya hediye edildiği bu sergiye “gâvur
İzmir”in hiç alâka göstermediğine şahit oldum. O müthiş kalabalıktan 1
kişinin olsun, almak değil merakla bakmak için bile sergiye yanaştığını
görmedim. Olsa da hiçbir mahzuru yoktu ya!
Papazlara,
misyonerlere saldırıları anlamak mümkün değil! Çünkü Türkiye’de misyonerlik
faaliyetlerinin hiçbir başarı ihtimali yoktur. “Gâvur İzmir”deki ilgi böyleyse, Müslüman Türkiye’deki vaziyeti, artık, varın hesap edin!
Önceki yazılar