Amerikan diplomasisinin temel ekseni tehdittir.
Önce alttan tehdit yapılır. Sonra sizden “yapıcı” yaklaşmanız istenir.
Bu arada ajanlar, Amerikan taleplerinin tehdit olmadığını, küreselleşmenin gereği olduğunu anlatırlar. Amerikan taleplerine evet demek, çağdaşlıktır, demokratlıktır v.s.
Son altmış yılımız böyle geçti.
Bu gün internet sitelerine bir haber düştü.
Amerikan Kongresi ile ilişkili, ABD Uluslararası Dini Özgürlükler Komisyonu yıllık raporunu yayınladı.
Raporda, Türkiye’de dini özgürlükler olmadığı için Komisyon Türkiye’yi izlemeye alacak.
Amerikan diplomasisinin nasıl çalıştığını yukarıda anlatmaya çalışmıştım. Hemen uygulamaya geçebiliriz.
Önce tehditler başlar, sizde demokrasi yok, dini özgürlükler yok. Sonra bizden yapıcı olmamız istenir. Sistem budur.
Dini özgürlükler raporunda şu ülkeler var. Türkiye, Rusya, Laos, Somali, Tacikistan, Venezüella, Arjantin, Küba, Mısır, Belarus.
Amerika’nın her dediğini kanun gibi uygulayan Türkiye niye listeye dâhil?
Aslında bizden istenen dini özgürlükler falan değil. Bizden istenen Ekümenlik, Irak’ın kuzeyini himayemiz altına almak, Anayasamızı değiştirip, federasyona evet dememiz, Amerikanın Karadeniz’e çıkması için gereğini yapmamızdır.
Tüm kurgu bunlar üzerinde döner.
Tacikistan’da niye dini özgürlükler yok? Çünkü Tacikistan yakınlarda ABD üssünü kapattı.
Gelelim katillerin insan hakları raporları hazırlaması işine.
Irak’ta bir buçuk milyon insanı katledenler, şimdi insan haklarından söz eden raporlar hazırlıyorlar.
Bu raporların tehditten başka bir özelliği olabilir mi? Bir tarafta savaş makinesi işleyecek, öte yanda insan hakları propagandası işleyecek.
İnsanlık, kendini hayvan yerine koyan, bu cinayet şebekesine karşı bir çare üretmek zorundadır.