ÖFKE VE BİLGE

İsmail Hakkı CENGİZ - 06.05.2009

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

 

Pazartesi gecesi, Mardin’de meydana gelen katliamla ilgili olarak pek çok sebep öne sürülüyor. “Töre”, “terör”, “intikam”, “cehalet”, “husumet”, “vahşet”…  Bunların hiçbirisi hamilelerin, namazdaki kadınların, 3 yaşındaki bebelerin, hele o bölgeden ve aileden olmayan 24 yaşındaki imamın öldürülmesini açıklayamıyor.

 

“Katliam” dedik ama sosyologlar, psikologlar, siyasetçiler olayın niteliğini çözmeye çalışıyorlar. Çünkü “katliam”, “cinnet”, “cinayet”, “feodal yapı”… Bunların da hiçbirisi hadisenin niteliğini tam olarak yansıtamıyor. Bildiğimiz bütün kelimeler yetersiz kalıyor. Belki de söylenenlerin hepsinin karışımı… Hepsinin patlaması… Patlamanın zirvesi…

 

Ortada akıllara durgunluk veren bir öfke var. Bir türlü dizginlenemeyen, gemi azıya almış bir öfke! Katı önyargıların ürettiği bir öfke ve kin birikimi var. “Hasım”larına karşı, kinle yoğrulan yok etmeye doymayan bir nefret var.

 

Karşımızda kişisel olmaktan çok toplumsal bir mesele var… Devasa bir mesele!

*                        *                      *

Soru şu: Bu kanımızı donduran öfke sadece o bölgeye mi has ve nasıl birikti?

 

Tabii bu öfke o bölgeye has değil. Aslında her gün öfke nöbetlerini, patlamalarını yurdun her yerinde görüyoruz. Ama 1-2 kişinin öldüğü, 4-5 kişinin yaralandığı olaylar, “kaza”lar(!) bizi uyandırmaktan uzak. Onları kanıksamışız. Acı bir gerçeği kabullenelim ki, yüreklerimiz nasırlaşmış. Ancak çoooook büyük hadiseler kalbimizi kanatabiliyor.

 

Nasıl bu hale geldik?

 

Televizyonlarda sigara tutan parmaklar, “hıyar” diyen ağızlar sansür ediliyor. Güzel! Çocuklarımıza kötü örnek olmasınlar. Ama o sansürden 1 saniye sonra kanın fışkırdığı, en tüyler ürpertici işkence sahnelerinin dakikalarca sürdüğü, silahın kutsandığı, yüzlerce kişinin katledildiği sahneler serbestçe yayınlanıyor! Bu sahnelerin çocuklarımıza, hatta büyüklerimize hiç mi zararı yok?

 

Yapılan araştırmalar, 15 yaşına gelmiş bir çocuğun televizyonlarda, ortalama 7 bin cinayet sahnesi seyrettiğini gösteriyor. Daha büyük yaşta olanların ne kadar cinayet, işkence ve şiddet sahnesi seyrettiğini varın hesap edin. Bu sahneler en mutaassıp, en “dindar” geçinen TV kanallarının film ve dizilerinde bile gırla gidiyor.

*                        *                      *

Bu şartlarda büyüyen, yetişen insanların eline bir de silah veriyorsunuz. Bayramlarımızı, düğünlerimizi, maçtaki zaferlerimizi silahla kutluyoruz. Silah gün geçtikçe yaygınlaşırken, onunla akrabalığımız da gittikçe sıkılaşıyor. Onunla birlikte yaşıyor, onunla yatıp onunla kalkıyoruz.

 

Ecnebilerin bir sözü var; “elinde sadece çekiç varsa ve tek kullanabildiğin alet çekiçse, etrafındaki her şeyi çakılacak çivi gibi görürsün!”

 

Doğal olarak elinizde silah varsa ve tek yeteneğiniz silah kullanmaktan ibaretse hep bir “hedef” arayışı içinde olursunuz. Silahı doğrultacak, kurşunları boşaltacak hedefler ararsınız. Bu duruma 1 günde gelmedik.

*                        *                      *

Katliamın yaşandığı köyün adı BİLGE’ymiş. İsimler bazen bir uyumu yansıtır, bazen de bir temenni veya hasreti…

 

Belli ki o köye, yüzyılların hasretiyle o ad verilmiş. Bilge!

 

 

 

 Önceki yazılar

Tarih: 06.05.2009 Okunma: 675

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?