İKİNCİ ÖNERİ - İŞSİZLİK PROBLEMİNE ÇÖZÜM -

İsmail Hakkı CENGİZ - 14.05.2009

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

 

(Dünden devam)

 

Dün önerdiğimiz tasarılar hayata geçirilse bile işsizliği çözmeye yetmeyecektir. İşsizlik probleminin üstesinden gelebilmek için, olaya, çok geniş ufuklu ve geniş kapsamlı bir şekilde bakmak lâzım.

 

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türkiyedeki kayıtlı işsiz sayısını 3 milyon 650 bin olarak bildiriyor. Kayıtlara geçmeyen işsiz sayısı ne kadar, acaba? 10 milyondan 20 milyona kadar rakamlar telaffuz ediliyor.

 

En azını kabul etsek bile, tek kelimeyle dehşet verici!

 

Peki, ne yapmalı?

 

Uzun yıllardır ocaklar söndüren, gelişmemizi frenleyen, içine düşen insanları kavuran işsizlik cehenneminden kurtulabilmemiz için, bana göre, üç cepheli bir savaşa ihtiyaç var: İşsiz kişilerin gösterecekleri çaba, şirketlere düşen çaba ve devletin üzerine düşen sorumluluklar. İşsizlik konusunda, bu üç cephede de uygun bir savaş verilmesi durumunda çalışacak her insanın bir iş”i olacağına inanıyorum. Bu tüyler ürpertici meselenin çözümü için, işsizlerin, kendilerini geliştirmek ve kalifiye olmak gibi bir sorumlulukları var.

 

Devlet ve şirketlere gelince...

   

Şirket sahipleri ve devlet yöneticilerine Adaletsiz gelir dağılımı ve işsizliğin çözümüne dair radikal bir görüşümü ve çözüm önerimi sunacağım:

 

*                        *                      *

 

Hızlı değişim ve makineleşme bir yandan istihdam imkânlarını gittikçe daraltırken; diğer yandan da, çalışanların bilgi birikimi ve tecrübelerini şu anda bulundukları kadrolarda işe yaramaz hale getirmektedir. Daha doğrusu, kadro” diye bir şey kalmamaktadır. Çalışmakta olan birey; kendisini sürekli olarak geliştirse, değişime ayak uydursa ve yenilese bile, kadrosunun ortadan kalkmasına engel olamamakta, işsizlik kaçınılmaz olarak başına gelmektedir.

 

Süratli gelişme çalışanların sayısını hızla azaltırken, buna karşılık, az sayıdaki çalışanın iş stresi, iş yerinde geçirdiği süre ve kazancı artmaktadır. Çünkü işten çıkartılanların geride bıraktığı görevler ve ücretlerinin bir kısmı, işe devam edenlere paylaştırılmaktadır.

 

Böylece, bir yanda işsiz, dolayısıyla gelirsiz bir kitle, diğer yanda ise çok fazla iş yapan ve çok fazla kazanan küçük bir grup meydana gelmektedir. Böyle bir dünyada gerek çalışanların, gerekse işsizlerin huzurlu ve mutlu olmaları beklenebilir mi? Kaldı ki, değişim ve makineleşme gittikçe hızlandığından, çalışanların kafasında sürekli olarak, işten ayrılma sırası bana da geliyor mu?, sorusu dönüp dururken!

 

Çok fazla kazananlar, çok fazla da israf ediyor veya gelirlerinin büyük bir bölümünü lüks tüketime harcıyorlar. Bu israf ve lüks tüketim ekmek alabilmekte zorlanan işsizleri çıldırtıyor. Yani böylece, endüstrileşme bir huzursuzluk getirmiş oluyor. Oysaki gelişme ve endüstrileşme çok doğal, kaçınılmaz bir olaydır ve gelişmenin her adımı işleri biraz daha kolaylaştırmak, insanları daha mutlu etmek içindir.

 

Yerimiz bitti, son bölüm yarın.

 

 

 

Önceki yazılar

Tarih: 14.05.2009 Okunma: 697

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?