Cemil Meriç
Günler nehir gibi akmıyor. Nehrin serinliği var, sularında yıkanabilirsiniz,
gümüş pullu balıklar yaşar koynunda nehrin…
Hayata zincirliyiz kollarımızdan, zaaflarımızdan çiviliyiz. Ve günler
çehrelerinde kamçıdan sert bir istihza. Ve günler bakışlarında hançer… birer
birer geçiyor önümüzden. Kimi suratımıza tükürüyor durup, kimi tokatlıyor bizi.
Kim çözecek ellerimizi, Tanrım? Kim çözecek?... Günler kükreyerek geçen
canavarlara benziyor, uluyarak geçen canavarlara… Gök karanlık, kulaklarımızda
acı bir nârâ…
Nehre benzemez günler, Heraklit! Yanan
alnımızı serinletir kardeş suları nehrin. Nehir bir gözyaşıdır, bize ağlayan.
Nehir bir busedir. Nehrin sularında gök var, altın yıldızlarıyla gök.
Bir öfkenin, bir acının kızgın demiri kalbimize dokunmadıkça ses gelmiyor
oradan. Hâlbuki bizden ebediyete kalacak: bu çığlık. Sevinç çığlığı, azap
çığlığı, merhamet çığlığı…
Zavallı midye! Seni kayandan söken iraden mi sanıyorsun? İsyan vahim,
tevekkül güç. Ama isyansız tarih olmaz, bütün dinler, bütün efsaneler bunu
haykırıyor. İblis’in isyanı Promete’nin isyanı… Neden tevekkül güç? Ve Allah
insanı yarattıktan sonra, insana yükledi vazifelerini, hilkatin son şaheseri
insana. Yaratmak, daima bütünün parçalanması. Tanrı kâinatla sınırlandırdı
kendini ve her varlıkta bir kere parçalandı. İnsan da öyle.
Nietzche haklı. Kanla yazılan yazılar yaşıyor. Ne kanı? Çocuk kan içinde
doğuyor, milletlerin beşiği kan, Kapitol’un harcında kan. Kalbin kanayacak ki yaratabilesin. Ne Luther bir kavga adamı idi,
ne Gandi… Meçhul bir dalga umulmadık kıyılara sürüklüyor kayığımızı…
Sen istiyorsun ki, kucağında yaşadığın dünya hep aynı kalsın, havan aynı,
suyun aynı, dekorun aynı… Bu mümkün mü? Mümkün değil, çünkü hayatın kanunu değişmek.
Zaten zindanında yeni pencereler açılmazsa boğulmaz mısın? Beni bulmamış
olsaydın, aramazdın diyor Tanrı…Kendini erkeğe teslim eden bakirenin korkusu:
Meçhul karşısında duyduğumuz ürperti. Ama her meselenin muayyen hal yolları
var? Ve Sfenks sorularını cevapsız bırakanları parçalar.
Korkuyorum günlerden, korkuyorum. Uçsuz
bucaksız bir uçurum günler, anlamıyorum söylediklerini. Dört nala giden
azgın bir atın yelelerine sarılmışız bir elimizle, yarların arasından
geçiyoruz… ve tarlalarda başaklar, şiirin başakları, mananın başakları…
Yoluyoruz yolabildiğimiz kadar. Yazık ki
dikenle başak yan yana ve avuçlarımızda, bir avuç diken, bir avuç ısırgan!
Günler birer kelebek belki. Ama ellerine konmuyorlar ki bilesin ve bir ânda
tozlaşan o çiçekleri hatırların defterine gözyaşlarınla iğneleyesin! Günler birer kuş belki de. Neden saçlarına
konmuyorlar? Kanatları birer el gibi dokunsa alnına ne olur?
Günler senden birer parça götüren haramiler, kırk haramiler, kırk bin
haramiler. Günler sam yeli, sen çöl, sen kumdan bir tepecik. Günler yaramaz birer çocuk, sen çerden çöpten
kurdukları bir evcik… Günler geçiyorlar, geçtiler… Her biri bir parçanı
kopardı, koparacak… Onlardan sana ne kaldı? Hiç. Senden onlara şarkıların
kalacak. Ne şarkıları?
Günler bir akbaba, çelikten gagası
ciğerlerine kadar saplanmıyor ki avaz avaz bağırasın, ışık olsun çığlığın,
fırtına olsun, baykuş olsun, kurt olsun… Çelikten gagası
akbabanın alnında dolaşıyor biteviye. Muhteşem değil ıstırabın, parlak değil…
Günler bir akbaba ama gagaları çelikten değil ve sen Kaf’lara değil,
karanlıklara zincirlisin. Karanlık demek adem demek, adem yani mutlak, yani
Tanrı, yani sükut. Adem şarkı söyler mi ahmak!
Günleri saçlarından yakalayacaksın, canavar bir genç kız oluverecek.
Gözlerinin içine bakacaksın günlerin. Birer ağaç gibi meyve verecek günler.
Günler kısır değil, kısır olan sensin. Günler erkeğin karşısında diz çöker…
İhtiyar Homer’in yaralı ayaklarını lepiska saçları ile yalayan onlar değil mi? Hâlâ
donuk gözbebekleri ihtiyar Homer’in, onlar için kutsal birer ateş…
Seni denemek istiyor günler,
dostum. Onlar birer masal sfenksi, büyülerini çözdün mü
perileşirler, akbaba güvercinleşir, yardan yara atlayan kızgın küheylan, seni Himalaya’ya, Olemp’e kanatlandırır.
Senin Himalaya’da işin ne? İstemiyorsun, günleri kelimeleştirmek istemiyorsun.
Mezarlaşan saatleri hayata kavuşturmak, ölüleri diriltmek belki elinde, ne
biliyorsun. Belki kader bütün oklarını bunun için saplıyor kalbine. İstiyor ki,
oradan akan kan günlere dokunarak ebedileştirsin onları… Kan ve gözyaşı
simyagerlerin aradığı felsefe taşı.
1963
Arşiv