Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Sonuç ne olacak, şimdiden bilmemize imkân yok. Ama haklarında ciddi iddialar olmasa bu kişilere dokunamazlar. Bunlar benim gibi, sizin gibi sade vatandaşlar değil ki. “Memurin Muhakematı Kanunu”yla, Avukat ordularıyla korunan güçlü kişiler.
Birisi büyük bir serhat şehrimizin kıdemli bir belediye başkanı. Diğeri eski bir milletvekili. Aynı zamanda bu ülkede uzun yıllar bakanlık, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış bir babanın oğlu.
* * *
Milletin seçimle görev verdiği veya devletin, kendisine itimat ederek önemli görevlere atadığı birilerinin akçeli işlere bulaşmasını hiç anlayamadım.
Neden anlayamıyorum?
Düşünün ki, bir seçimde hemşerileriniz bir çok aday arasından size teveccüh gösteriyor ve sizi seçiyor. Size güvendiği için yüce görevi sizin yapmanızı arzu ediyor. Sizin namusunuza bir şehir veya ülke yönetimi emanet ediliyor. Bu çok az insana nasip olan bir şeref görevidir. Böyle bir şeref görevinin kıymeti malla, mülkle, altınla tartılabilir mi?
Yine düşünün ki, devlet çarkında binlerce kişinin aday olduğu bir göreve, devlet sizi tayin ediyor. Devletin zırhına bürünüyorsunuz. Devletin her türlü imkânı emrinizdedir. Zamanı geldikçe terfi ettiriyor. Size güveniyor ve devletin sırlarını, devletin malını ve yüce bir görevi sizin namusunuza emanet ediyor. Bu ne kadar onurlu, kıvanç duyulacak bir durum, bir şeref görevi, değil mi?
Yukarıda adı geçen iki kişi ise, iyice üst düzeyde olduğu için, üstelik herhangi bir geçim sıkıntısı söz konusu bile değildir. Hatta memleketimiz şartlarında gayet lüks bir hayatları olduğuna eminim. Paraya, pula hiç de ihtiyaçları yoktur.
* * *
Birkaç gün önce beraber olduğum, emekli başkomiser hemşerim anlatıyor. Sadettin Tantan onlara şöyle dermiş: “Oğlum, bir kere bir damla bile alsanız, artık onun önünü kesemezseniz. Hırslanırsınız ve aldıklarınız her gün artar.” Demek ki rüşvet, uyuşturucu gibi bir illet. Her aldığınızdan sonra nefs daha fazlasını istiyor. Dozu her gün artırmak zorunda kalıyorsunuz. Dolayısıyla, tek çare, bu illete hiç bulaşmamak.
Geçen yaz Sandıklı’da, parkta oturuyorum. Yanıma benden bir iki yaş küçük olan komşum geldi. Oğlunun jandarma uzman çavuş olduğunu söyledi. Oğluyla iftihar ediyor, ondan bahsederken gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Bu yoksul sayılabilecek komşum, bir ara dedi ki: “Abi, milyonlarım olacağına şu elbiseyi giymeyi tercih ederim. Çok büyük bir şeref.” Şu elbise dediği, oğlunun giydiği üniformaydı ve oğlunun onu giyebilmesinden dolayı bahtiyardı.
Ben de komşum gibi düşünüyorum. Devlet görevi; atanmış veya seçilmiş fark etmez, devletin herhangi bir noktasında, kademesinde size verilen görev, bir şeref görevidir. Sizin namusunuza emanet edilmiş bir büyük şeref görevi!
Devlet görevi alma hedefine nail olanların tek endişesi olmalı. Kendilerine gösterilen teveccühe, güvene lâyık olabilmek. Çocuklarına şerefli bir isim bırakabilmek endişesi, mal, mülk bırakmak değil.
Türkçenin karasevdalıları
Türkçe dünyanın en üstün dilidir. Çünkü her
ses'e bir harf düşer. Birebirlik ilkesi vardır.
Oktay Sinanaoğlu
Arıyorum (Dünden devam)
Nutkum
tutuldu, şaşırdım, merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe
olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına
üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo, sunucunun
spiker,
Gösteri adamının showmen,
radyo sunucusunun diskjokey,
Hanım ağanın first lady
olduğuna şaşıranınız var mı?
Yusuf Yanç
(Devam
edecek)
Yeşilırmak
Vadisinden
CAHİL
Gönül bahçesine tohum ekmeyen,
Açılacak gülün özünü bilmez.
Yanmamış yüreği acı çekmeyen,
Yaktığı ateşin közünü bilmez.
Hayır işin çomak sokar
çarkına.
Küfür etsen güler varmaz
farkına.
Eğilmez ki varmış yaşı
kırkına.
Madalyonun arka yüzünü bilmez.
Yontulmamış balta yüzü
görmemiş.
Yaprak açmış amma meyve
vermemiş.
Diken sanmış gonca gülü
dermemiş.
İneceği dağın düzünü bilmez.
Çalınan davulun tokmağı olmuş
Yüzünde nuru yok açmadan
solmuş
Defteri ters dürmüş yaprağın
yolmuş
Yaptığı hesabın çözünü bilmez.
Riyakar düşünür namert
yanında.
Menfaat peşinde beyler
hanında.
Açıp baksan asil yoktur
kanında.
İçtiği pınarın gözünü bilmez.
Ramazanım derki bu adam olmaz.
Çeşmede su olsa testiye
dolmaz.
Ekmeği bulsa da katığın
bulmaz.
Şairin söylenen sözünü bilmez.
Nisan-2002 Ramazan Kurt
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya
tıklayın.