Oya Akgönenç
MAYINLAR, ZİRAAT VE SİYASET
Bugün
dünyanın çeşitli ülke ve bölgelerinde tehlikeli mayın yatakları bulunmakta
olup, bunlar Afrika’da, Asya’nın çeşitli ülkelerinde, Avrupa’nın ortasında ki
Bosna-Hersek ve Kosova gibi ülkelerde hala büyük bir problem teşkil etmekte ve
pek çok insanın ölmesine veya sakat kalmasına sebep olmaktadırlar.
BM
kararları bunların temizlenmesi ve dünya’nın bir an önce mayınlardan
arındırılması kararı alınmışsa da bu son derece yavaş işleyen bir uygulamadır.
İşlemin kendisi zordur. Mayınların tespit edilip, tek, tek patlatılması, etkisiz
hale getirilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki mayın döşeme işini sadece birbiri
ile problemi olan ülkeler ve devletler değil, çeşitli terör grupları,
tedhişçiler ve istikrarsızlık yaratmak isteyen gruplar da kullanmaktadır. Bu
sebeple bunların durdurulması ve sonra da temizlenmesi gayet zor bir iştir.
Suriye
ile Türkiye arasında uzun yıllar “kapalı sınır politikası” uygulanmış, tel
örgüler ve mayın yatakları ile bu yasaklar pekiştirilmiştir. Son yıllarda ki
olumlu gelişmeler sonucunda iki ülke arada ki arazinin temizlenmesine ve
mayınların kaldırılmasına karar verilmiştir. Ama bu gün daha başka bir problem
ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu
mayın temizleme konusu teknik bir olay olmanın çok ötesinde önemli etkileri
olacak bir olaylar dizisinin ilk adımı olarak görülüp, dikkatle izlenmelidir.
Muhakkak ki bu konuda daha birçok defa yazılacak ve sizlerin dikkatlerinin bu
konuya yoğunlaşması için gayret sarf edilecektir. Bu konuda üzerimize düşen
uyarma, aydınlatma, ikaz etme görevlerini yerine getirmeye çalışırken, bu
“temizleme işinin” bizatihi kendisinin tam bir gizli mayın yatağı olduğu
konusunun da aydınlatılmasına çalışılacaktır.
Olayda
ki çelişkiler:
Mayın
temizleme konusu:
En
az 10-15 yıldır fikri alt yapısı yavaş, yavaş hazırlanan bu olayın eriştiği
nokta hem Türkiye ve hem de Orta Doğu açısından tehlikeli bir durum ortaya
çıkartmaktadır.
•
Mayın temizleme olayına birçok değişik grup sahip çıkmaya veya elde etmeye
çalışmaktadır. İşin en garip yanı ise ellerinde bu konuda en son teknolojiye
sahip olan ve her türlü imkanı bulunan ve bu mayınların
haritalarına da sahip olan Askeriye’nin, bu konu ile ilişkisi kesilmiş
bulunmaktadır.
Tekrar
ediyorum: elinde teknolojisi ve mevcut mayınların işaretlendiği arazi
haritaları bulunduğu halde ve herkesten ve her kurumdan daha ucuza ve daha iyi
bir şekilde bu temizleme işini gerçekleştirebilecekleri halde Genel Kurmaya bu
görev tevdi edilmemektedir.
*
Mayınlı arazinin tüm haritaları Genel Kurmayda bulunmakta ve bu işi 35
36
milyon Dolara halledebileceklerini söylemektedirler. Ama bu da kabul
edilmemektedir. Ayrıca, bu işi özelleştirme idaresinin yapmasının önü de
hukuken kesilmiştir.
*
Tam bu günlerde, TBMM’de bu konuda yeni bir kanun çıkartılmaya çalışılmakta
olup, bu kanunla mayın temizleme işi halledilmeye çalışılmaktadır.
Bunun
anlamı şudur: kanundaki tarife uyan özel şirketlerin bu işi üstlenme hakları
doğacaktır. Adeta “ siparişe uygun şartlarda” hazırlanacak gibi görünen bu
kanundan kimlerin yararlanacağı BÜYÜK DİKKATLE İZLENMELİDİR.
Böyle
bir durumda herhangi bir paravan şirket olabilir, hatta görünürde TC uyruklu
kişiler olabilir ama onların kimlerle ortak olduğu bilinmelidir. Şu anda bu
mayın temizleme işine en çok İsrail devleti ilgi göstermektedir. Bu şirketlerin
ortaklarının İsrail uyruklu kişiler olması adeta kesin gibi görünmektedir.
Arazi
mayından temizlendikten sonra 49 yıllığına da tarım için kiralanmış olacaktır.
Burada yapılacak olan tarımdan kazanılacak para çok yüksek bir meblağdır. Bu
otomatik olarak, mayını temizleyen kim ise o kimseye gidecek muhteşem bir
kar’dır.
Böyle bir “Yabancı İhalenin” Sakıncaları:
•
Kendi topraklarımızın üstünde, başka bir ülkenin fiili kontrol ve hakimiyetini
kabul etme durumunun ortaya çıkmış olacaktır.
•
Mayınlı arazi en az 350,000 dönüm olup, buna Ceylan pınar ve diğer devlet
çiftlikleri de eklenince söz konusu kiralanacak arazi yaklaşık 650,000 dekar
araziye çıkmaktadır. Kimine göre nerede ise iki KKTC toprakları kadar bir yer.
Ama , muhakkak ki Aydın ilinin ekili-dikili topraklarının 2 katı kadar yer
olacaktır.
- Bu topraklar yarım asırlık bir dönem için ( 49
yıl) başka bir devleti beslemek
üzere
tarıma açılacaktır. İlaveten içinden (büyük ihtimalle) petrol çıkarsa, bunun da
kullanma ve işletme hakları kiralayan devletin veya firmaların olacaktır.
* Zaten Türk devleti GAP projesi ile buraları
suladığı için, kiralayan her kim olursa, onların su getirme zahmeti de
olmayacaktır. Yani masraf ve zahmet’in tümünü Türk devleti ve sonuçta Türk
halkı karşılamış olduğu halde, faydasını ve kar’ını başkaları kullanacak ve
yararlanacaktır.
Gözden kaçan büyük tehlikeler:
•
AB 2004 İlerleme Raporuna bakıldığı takdirde Türkiye’nin GAP sularının belli
bir tarihte “uluslarararası bir su yönetim idaresine” yerleştirilmesi gerektiği
vurgulanmaktadır. Bu husus, her nedense hiçbir zaman TBMM de görüşülüp,
tartışılmamıştır. (çok garip bir olay ! ) Yine aynı AB raporu’nun su ile ilgili
kısmında adeta bu işlemin gerekçesi gibi yazılan bir diğer husus da, bunun
İsrail’in ve komşularının eşit su haklarının korunması olduğu hususudur. (bunu
yazan AB devletleridir, kısaca niyetlerini belli etmektedirler).( 2004 İlerleme
Raporunun Ingilizce metninde, Meseleler Raporu kısmında, sayfa 10 da orijinal
hali ile okunabilir)
•
Kıbrıs adası da vaktiyle, Ingilizlere , sadece donanmalarının bakım ve ikmali
gayesi ile geçici olarak kiralanmış ama ondan sonra da Ingilizler oradan
ayrılmamışlardır. İngilizler halen Kıbrıs’ta askeri üs bulundurmaktadırlar. Bu
alınacak büyük bir ders olmalıdır.
•
Adı geçen alanlar İsrail veya perde arkasında ki İsrail firmalarına
kiralandıktan sonra Israil’in hayali ve ideali olan Dicle-Fırat sularına
ulaşmış olacağı da gözden kaçmamalıdır. Acaba hükümet bu hususları göz önünde
bulundurmaktamı dır?
•
Manavgat suyunu “ pahalı “ diyerek almaktan vazgeçen
İsrail’in su derdi de böylece halledilirken ilerki yıllarda beklenen “gıda
darlığı” sırasında da “gıda derdi” de halledilmiş olacaktır.
•
Dünya’nın yakında” gıda kıtlığı ve su sıkıntısı ile “ karşı karşıya kalacağı
Dünya Çevre Raporlarında çokça anlatılmaktadır. Böyle bir dönemde yurdumuzda,
sınırlarımız içinde gelişeceği açıkça görünen böyle bir durum, vahim bir
gelişmedir.
•
Diğer taraftan, ilişkilerimizi geliştirmeye çalıştığımız Suriye açısından da
son derece zor bir durum ortaya çıkacaktır. Suriye’nin Güneydeki Golan
tepeleri( yine su kaynakları ile dolu olduğu için) zaten İsrail’in işgali
altındadır. Şimdi de mayın temizleme ve tarım yapma bahanesi ile Kuzeyinde ki
topraklar da İsrail kontrol’ü altına girerse ortaya kabul edilemez bir durum
çıkacaktır. Kiralanacak araziye katılması düşünülen Ceylan Pınar yöresinin de
yer altı suları çok boldur. Bunun da kullanım ve kontrolü yabancıların eline
geçmiş olacaktır.
Bu
durumda ,Suriye’nin Türkiye’ye güvenmesi zorlaşacaktır. Bunun en vahim
sonucunun da Türkiye’nin yalnızlığa itilmesi ve tedricen Müslüman ülkelerden ve
OrtaDoğu’dan kopmasıdır.
Buradan
tekrarlıyoruz: bütün bu şartlar altında ihaleyi yabancılara vermenin hiçbir
alemi ve ihtiyacı yoktur hatta sakıncalıdır, tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
İşimizi, en iyi ve doğru şekilde, kendimiz yapabiliriz.
Arşiv