“Enseyi Karartmayın”

Neslihan KORUTÜRK - 15.03.2008

 

Bugünkü yazının başlığı olarak seçtiğim tamlamanın, usta yazar Çetin Altan’ın yazılarında son noktayı koymadan önceki tavsiyesi olduğunu artık herkes biliyor.

Tabii 80 yılı aşan hayat, 60 yılı aşan gazetecilik ve politikacılık tecrübesiyle, Sayın Altan mutlaka bizim görmediklerimizi görüyordur. Muhakkak, analizleri de büyük isabet kaydediyordur.

Usta yazarı, 25 senedir zevkle okurum. Yazılarını gayet bilgilendirici, gayet ufuk açıcı bulurum. Üstelik başlıktaki söylemiyle de insanın içine moral rüzgârları üfler.

Bu moral rüzgârını şu sözlerle üflüyor:   

“Enseyi karartmayın. 20-25 yıl içinde aşılır bu çalkantılı dönem de...”

*                        *                      *

Ustanın verdiği süre, kimilerimize göre uzun gibi gözükse de, çeyrek asır milletlerin hayatında oldukça kısa bir zaman dilimidir.

Fakat sorun orada değil. Sorun, bu sürenin hiç azalmamasında. Emin değilim ama sanırım, Sayın Altan yirmi yıldır yazılarını böyle bitiriyor. Buna göre, bugünlerde yazarken; “Enseyi karartmayın. 5-6 yıl içinde aşılır bu çalkantılı dönem de...” demesi gerekmiyor mu?

Merak edip, konuyu, ustaya e-postayla sordum.

14 Şubat 2008 tarihinde yolladığım ileti şöyle:

Efendim, benim önemli bir sorum var. Köşenizde yanıtlasanız da olur, e-postama gönderseniz de olur.

Ben 45 yaşında, en az 25 yıllık okuyucunuzum. Yazılarınızda sık sık "enseyi karartmayın" demenizle, morâlimiz yükseliyor, iyimserliğimiz artıyor. Yalnız bir sorun var:
Enseyi karartmıyoruz da, bu 20-25 sene hiç azalmıyor.

Sorum şu: Bu 20-25 sene, miladî takvime göre mi, yoksa sizin başka bir takvim ölçünüz mü var?

Sizi ve yazılarınızı çok seviyorum.

Gönülden saygı ve selâmlarımı sunuyorum.

*                        *                      *

Aradan bir ay geçmiş. Ustadan e-posta yoluyla bir cevap almadım.

Benim sorumla alakası var mı, bilmiyorum ama Sayın Altan 8 Mart günkü, Zurnasız davul, davulsuz zurna; kurnasız hamam, hamamsız kurna başlıklı yazısının bir yerinde şunları yazıyor:

“Ha evet, Türkiye’nin sorunları...
            50 yıla kadar zaman, çözer hepsini; hiç merak etmeyin.
Ve o arada Hazine’den geçinmeli ‘mevki sahipleri’ de, ‘milli çıkarlara uygun’ kararlar almayı sürdürürler.”

*                        *                      *

Ustanın iki gün önceki yazısı da aynen şöyle bitiyordu

“Enseyi karartmayın.

20-25 yıl içinde aşılır bu çalkantılı dönem de...”

*                        *                      *

Hadi bakalım.

Gelin de, enseyi karartmayın!

 

 

Tebessüm

 

Uzun Yaşamanın Sırları..

Adam, doktorundan 1 yıllık ömrü kaldığını öğrenince çok üzülmüş ve doğru 'Bundan sonra ne yapmalıyım? ..' diye akıl danışmak için rahibe gitmiş..
'Hemen marka düşkünü menopoza girmiş bir kadınla evlen..' diye söze başlamış rahip, 'Arkasından ikinci el satışa çıkarılan şirket arabalarından bir tane edin. Son olarak da kocaları ölmüş yaşlı kadınların çoğunlukta olduğu apartmana taşın..'
'Bunların bana bir faydası olur mu? ..'
'Olur.. Yaşanan her saat resmen bir ömür gibi gelir adama..! '

Tarih: 15.03.2008 Okunma: 849

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Ekrem Şama

03.03.2008 - 10:30

Eskiden beri bir alışkanlığım var ve alen devam ettiriyorum. Nerede olursa olsun bir üniformalı devlet görevlisi gördüğümde ona selam vermek için bir bahane bulur ve veririm. Kimisi müstehzi bir eda ile bakar, kimisi, (Hadi yürrü) der gibi hareket yapar, kimisi de gülerek ve dil ile karşılık verir. Son yıllarda selamımı alan ve teşekkür eden görevli sayısı arttı. Bunu iyiye işaret sayıyorum. Bu yazı için İsmail Hakkı kardeşimi kutluyorum... Polisimize ep güvenmek istiyoruz.

sel

04.03.2008 - 06:02

Ara sıra hoş şeyler yaşanabiliyor şansla ilgili biraz da. Biraz fazla süslendiğim bir gün bir araba dolusu polisim iş bahaneli tacizine maruz kaldım.Hoş hepsini hem olay terinde hem başka türlü sağlam hoplattım.Herkesin benim kadar dişli olamayacağını hesaba katarsak, kimlere emanet olduğumuz ortadadır.Polisler ancak cop sallmayı biliyor malesef.Geçen bir tanıdık polisin. karısı hamilerdi annem cinsiyetini sordu: Vitaminsizlikten yine kız oldu diyor.Hani bu yanıtı sadece ekonomik vaziyetleriyle değerlendirirsek ben polis memurlarının, bu kadar ekonomik manada ezilirken, bir şeyleri hiç bir şey olmamamış gibi jop kaldırmalarına hakka utanıyorum onlar adına...Bu kara mizah onlarla ilgili yeterince fikir veriyor bana...

Ekrem Şama

03.03.2008 - 10:30

Eskiden beri bir alışkanlığım var ve alen devam ettiriyorum. Nerede olursa olsun bir üniformalı devlet görevlisi gördüğümde ona selam vermek için bir bahane bulur ve veririm. Kimisi müstehzi bir eda ile bakar, kimisi, (Hadi yürrü) der gibi hareket yapar, kimisi de gülerek ve dil ile karşılık verir. Son yıllarda selamımı alan ve teşekkür eden görevli sayısı arttı. Bunu iyiye işaret sayıyorum. Bu yazı için İsmail Hakkı kardeşimi kutluyorum... Polisimize ep güvenmek istiyoruz.

sel

04.03.2008 - 06:02

Ara sıra hoş şeyler yaşanabiliyor şansla ilgili biraz da. Biraz fazla süslendiğim bir gün bir araba dolusu polisim iş bahaneli tacizine maruz kaldım.Hoş hepsini hem olay terinde hem başka türlü sağlam hoplattım.Herkesin benim kadar dişli olamayacağını hesaba katarsak, kimlere emanet olduğumuz ortadadır.Polisler ancak cop sallmayı biliyor malesef.Geçen bir tanıdık polisin. karısı hamilerdi annem cinsiyetini sordu: Vitaminsizlikten yine kız oldu diyor.Hani bu yanıtı sadece ekonomik vaziyetleriyle değerlendirirsek ben polis memurlarının, bu kadar ekonomik manada ezilirken, bir şeyleri hiç bir şey olmamamış gibi jop kaldırmalarına hakka utanıyorum onlar adına...Bu kara mizah onlarla ilgili yeterince fikir veriyor bana...