YOKSULLUĞUN TEDAVİSİ İMKÂNSIZ MI?

İsmail Hakkı CENGİZ - 10.06.2009

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

 

İnsanlar zenginliğin ve yüksek mevkilerin anahtarlarını elde edinceye kadar merhametli, şefkatli, yurtsever olurlar. Ondan sonra kendileri için, sefalet tedavisi imkânsız bir insanlık hastalığı, merhamet ve acıma gibi şeyler sürüp giden birer sinir hastalığı haline düşer.

 

Bu düşünceleri meşhur “Şıpsevdi” romanında, Hüseyin Rahmi Gürpınar öne sürüyor. Yıl 1896… Usta romancı doğruları mı söylüyor?

 

Uzun yıllar önce okuduğum, bu fikirlerin doğruluğundan son derece şüpheliydim. İnanmak istemiyordum. Ta ki, Erdoğan ve AKP iktidarının şu günlerini görünceye kadar…

 

Çünkü Erdoğan ve AKP’lilerin tamamına yakınının yoksul sayılabilecek bir sosyo-ekonomik sınıftan geldikleri hepimizin malûmu. Hatırlayalım; Erdoğan, çocuklarını Amerika’ya tahsile, ancak burs bularak gönderebilmişti.

 

Eğer yoksulluğu bitirebilecek, tedavi edebilecek bir siyasi yapı olacaksa, AKP’den daha uygunu bulunamazdı. Yoksulluktan geldikleri, fukaralığı çok iyi bildikleri, onun acısını bizzat yaşadıkları için! Üstelik bu siyasi yapının insanları Allah korkusu, Peygamber sevgisi tanıyor gibi gözüküyorlardı… Kitap ehli gibi duruyorlardı. Yoksulluğu bunlar tedavi edemeyecek de kim edebilecekti?

 

Yine üstelik halk da bunlara yürekten inanmıştı. Uzun yıllardır, hiçbir siyasî partiye nasip olmayan bir seçmen desteği arkalarındaydı. Ayrıca bizim gibi, AKP’ye oy vermediği halde, onun millet yararına yaptığı icraatlarını destekleyen büyük bir vatandaş kitlesi de yanlarındaydı…

 

*                        *                      *

Çok iyi hatırlarsınız; AKP kurulduğu günlerde, en fazla “yoksulluk” üzerinde duruyor, yasaklar ve yolsuzlukla beraber “3 Y” formülünü öne sürüyor, bunlarla mücadele edeceğini, “yoksulluğu bitireceğini” savunuyordu.

 

Lâkin bu insanlar, büyük iktidar gücüne sahip olduktan 7 sene sonra gördüğümüz manzara ne?

 

Yoksulluğu bitirdiler! Ama kendi yoksulluklarını…

 

Çocukları, yakınları, milletvekili, belediye başkanlarının yakınları çok yazılıp çizildi. Onları geçelim.

 

Bugünlerde manşetlere çıkan bir AKP’li var. Zahit Akman!

 

Her ne kadar, bir kamu görevi yapıyor, AKP ile organik bağı yok gibi gözüküyorsa da Erdoğan’ın çok sıkı yakını olduğunu bilmeyen yok.

 

Bu zatı muhterem, 7 yıl öncesine kadar “simit-çaya talim eden maaşlı bir gazeteci”yken, bugün servetinin hesabı yapılamayan bir zenginliğe ulaşıyor.

 

Manzara, aynen Hüseyin Rahmi’nin, 113 sene önce tarif ettiği manzara! Demek İnsanlar zenginliğin ve yüksek mevkilerin anahtarlarını elde edinceye kadar merhametli, şefkatli, yurtsever olurlar’mış. Demek ki sonra, yoksulluğu tedavisi imkânsız bir hastalık gibi görürlermiş!

 

On milyonların bel bağladığı AKP’nin de bu çizgiye gelmiş olması ne acı! Ne büyük hayal kırıklığı!

 

 

Önceki yazılar

Tarih: 10.06.2009 Okunma: 766

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İ.Hakkı Cengiz

11.05.2009 - 15:41

Üzerine titizlenmemiz gereken, kıskançlıkla korumamız gereken en kıymetli hazinemiz. Gündeme getirdiğiniz, dikkati çektiğiniz için var olun. Emeğinize sağlık. Selâmlar...

Adem Şahin

21.05.2009 - 09:03

İamail bey Çok güzel bir konuya değinmişsiniz.Zaman zaman bu konu kamu oyunda tartışılmasına rağmen pek rağbetin görülmediği gözlenmektedir. Evet, Türkçemize Sahip Çıkılmalı - Türk Demek Türkçe Demektir. Yüzyılları aşıp geldiğimiz şu günlerde elimizdeki değerlerin en önemlilerinden biri olan Türkçe nin nasıl çürüdüğünü hepimiz görüyoruz.Görüyoruz ama bunun için bir şey yapıyor muyuz? Hayır. Mustafa Kemal Atatürk ün 1 Kasım 1928 yılında Arapça yı kaldırıp yerine Latin harflerinden oluşan Türk Alfabesini getirdiğini biliyoruz.Bu devrim Türkiye nin gelişmesi ve dünyaya ayak uydurması adına yapılmış en büyük hareketlerden biridir.Burada düzeltmemiz gereken bir şey vardır.O da "alfabe" kelimesinin bile nasıl dilimizde yer bulduğudur.Alfabe alfa ve beta ile başlayan lisanı temsil eder.Bizim kullanmamız gereken ise "abece" dir.Çünkü bizim dilimiz a,b ve c harfleri ile başlıyor. Tşk ler eline diline sağlık olsun.

İ.Hakkı Cengiz

11.05.2009 - 15:41

Üzerine titizlenmemiz gereken, kıskançlıkla korumamız gereken en kıymetli hazinemiz. Gündeme getirdiğiniz, dikkati çektiğiniz için var olun. Emeğinize sağlık. Selâmlar...

Adem Şahin

21.05.2009 - 09:03

İamail bey Çok güzel bir konuya değinmişsiniz.Zaman zaman bu konu kamu oyunda tartışılmasına rağmen pek rağbetin görülmediği gözlenmektedir. Evet, Türkçemize Sahip Çıkılmalı - Türk Demek Türkçe Demektir. Yüzyılları aşıp geldiğimiz şu günlerde elimizdeki değerlerin en önemlilerinden biri olan Türkçe nin nasıl çürüdüğünü hepimiz görüyoruz.Görüyoruz ama bunun için bir şey yapıyor muyuz? Hayır. Mustafa Kemal Atatürk ün 1 Kasım 1928 yılında Arapça yı kaldırıp yerine Latin harflerinden oluşan Türk Alfabesini getirdiğini biliyoruz.Bu devrim Türkiye nin gelişmesi ve dünyaya ayak uydurması adına yapılmış en büyük hareketlerden biridir.Burada düzeltmemiz gereken bir şey vardır.O da "alfabe" kelimesinin bile nasıl dilimizde yer bulduğudur.Alfabe alfa ve beta ile başlayan lisanı temsil eder.Bizim kullanmamız gereken ise "abece" dir.Çünkü bizim dilimiz a,b ve c harfleri ile başlıyor. Tşk ler eline diline sağlık olsun.