Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının AKP hakkında kapatma davası açtığı haberi, akşam saatlerinde, haber bültenlerine bomba gibi düştü.
Uzman olan, olmayan ne kadar allame varsa ekranlarda… Yüksek fikirlerini serdediyorlar. Lehte ve aleyhte konuşanları ibretle seyrediyoruz.
Sevinen var, üzülen var, alaya alan var, panikleyen var.
İlginç olan husus, konuşanların tamamı “demokrasi” kavramına gönderme yapıyor.
Habere sevinenler, davanın açılmasını demokrasinin korunmasının bir gereği olarak görüyor.
Üzülenler ve panikleyenler ise, demokratik ülkelerde parti kapanması diye bir şey olmadığını ileri sürüyorlar. Fakat bu kişilerin çoğunun, DTP için kapatma davası açıldığında ağızlarını açtığını duymadık. Demek ki, demokrasi bize, bizim demokratik haklarımıza dokunulduğu zaman lâzım oluyor. Bizim desteklediğimiz partiye dokunulmazsa demokrasi umurumuzda bile değil.
Bundan daha ilginç olanı ise, aynı gün demokratik haklarını kullanmak için eylem yapan işçi ve memurlara Başbakanın hoşgörüsüzlüğü idi. Parti kapatılmasını demokrasiye aykırı bulanlar, hak arayanlara karşı Başbakanın öfkesini, memur ve işçileri suçlamasını hiç de demokrasiye aykırı bulmuyorlar. Bilge bir duruşla, Sayın Başbakan hoşgörülü ol ki, senin de hoşgörü beklemeye hakkın olsun, diyenine rastlamadım.
* * *
Hadise, her
haliyle üzücü…
Ülkede parti
kapatma davası açılabilecek bir ortamın bulunması üzücü…
Kapatmaya özne
olabilen partilerin bulunması üzücü…
Yaşananların,
demokrasinin kökleşip, benimsenmediğini açıkça göstermesi dolayısıyla üzücü.
Sevindirici bir
şey yok mu?
Var.
Sayın Başbakan,
bana hiç güven vermiyor.
Hayır, laikliğe
bakışı değil, demokrasiye bakışı hiç güven vermiyor.
İmkân ve fırsat
bulsa, tereddütsüz diktatörlüğünü ilan eder gibi geliyor.
Çok katı,
baskıcı, bastırıcı bir parti başkanı. Kendisinden başka kimseye söz hakkı
tanımıyor. Partisinde ve dışında kendisi gibi düşünmeyen hiç kimseye hayat
hakkı tanımak istemiyor. En küçük bir eleştiriye, hak aramaya, demokratik
talebe tahammülü ve hoşgörüsü yok. Bu açılan dava, belki kendisinin bu
konularda bir özeleştiri yapmasına vesile olur. Demokrasinin, hukukun, adaletin
kendisi başta olmak üzere hepimize lâzım olduğunu görmesine yardımcı olur da,
bu yönde adımlar atar, umarım.
Bu konuda ümidin var mı, derseniz?
Ben, iflah olmaz bir iyimserim. Ümit en son terk edilen şeymiş.
* * *
Demokrasiye
Aykırı Mı?
Parti kapatma, tabii ki demokrasiye aykırı.
Ama partide tek seçici olmak, tek başına karar vermek, yerel ve genel seçimdeki adayları tek başına belirlemek, beğenmediği sesi susturmak da demokrasiye aykırı.
Yüzde 10 seçim barajı da demokrasiye aykırı.
Hiç önseçim yapmamak da demokrasiye aykırı.
Daha yüzlercesini sıralayabileceğimiz demokrasiye aykırı madde ve uygulamalar konusunda 6 sene hiçbir adım atmayın…
Üstelik kendi otoritenizi alabildiğine artırın…
Bugüne kadar demokrasi hiç aklınıza gelmesin…
Kapatma davası açılınca, deyin ki, parti kapatma demokrasiye aykırıdır.
Siz, demokrasiyi hiç korumayın, geliştirmeyin, önündeki engelleri hiç kaldırmayın ama demokrasinin sizi korumasını, kurtarmasını bekleyin.
Belki mümkün.
Siyasi partiler nasıl ki, demokrasinin vazgeçilmez kurumlarıysa, kabul edelim ki, Anayasa Mahkemesi de demokrasinin bir kurumudur.
Onun kararını
da saygıyla beklemek ve karşılamak demokrasinin gereği değil mi?
Zulüm
İşçi ve özellikle memurlarımız, kırk yılda bir, iki saatlik eylem yaptılar. Demokrasi şampiyonu Başbakanımız, bu eylemi “zulüm” diye nitelemiş.
İki saatlik eylem zulümse, sizin altı senelik iktidarınızın kısmı azamisinde milletin ensesinde boza pişirmenize ne demek lâzım?
Bu işçiler ve memurlar niçin eylem yapıyor?
Yeni Sosyal Güvenlik Yasasıyla hakların geri götürüldüğü iddiasıyla…
Aynı yasaya yüce meclis neleri eklemişti?
Hatırlayalım: Memura yüzde 2 zam yapılırken, kendilerine yüzde 52 zam yapıyordu. Sayın Başbakana sormak lâzım, meclisin bu yaptığı zulüm olmuyor mu?
Yine aynı yasada, meclis üyeleri kendilerine “GAZİ” unvanı kazandırmadılar mı? Bu unvan başta gazilerimiz, bütün millete zulüm değil midir?
Türkçenin karasevdalıları
Her halk kendi ikliminin lisanını söyler. Türkçeyi sevmek ve anlamak için, önce Türk milletini ve milletimizin tarih boyunca emek verip meydana getirdiği her millî eseri sevmek, anlamak gerekir.
Yahya Kemal Beyatlı
Arıyorum (Dünden devam)
Sekinin,
alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro,
sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?
Yusuf Yanç (Devam edecek)
Mavibulvar’dan
Övünün beyler övünün
Övünen bir millet olduk
Övünün beyler övünün
Hastalıklı illet olduk
Övünün beyler övünün
Bu nasıl bir gidişimiş
Eğitim sıfıra düşmüş
Yüzsüzlük fırında bişmiş
Kızarın beyler kızarın
Zübüklüğü dert eden yok
Bilime doğru giden yok
Sanayiden laf eden yok
Utanın beyler utanın
Utanmayan yüz ne yapsın
Söylenmeyen söz ne yapsın
Yaz diyor ki güz ne yapsın
Düşünün beyler düşünün
İktidarla muhalefet
Kalitesiz bir rekabet
Yozlaşmaya arttı raybet
Övünün beyler övünün
Yağmur yağar dolmaz dere
Dost Şeref im böyle nere
Bakın şehirle köylere
Övünün beyler övünün
11-03-2008 Dost Şeref