‘’Varlığımızın, dirliğimizin, birliğimizin, bağımsızlığımızın teminatı ordumuza yürekten saygılarımla.’’
Bir yapıyı, o yapının, bir cüzü kıldığınız parçada, tahribata uğratabilir. O cüz hastalıklıdır, ya da kimyası bütünle uyuşmamaktadır ama o bütüne eklemlenir, ki o bütünün bünyesinde derin yaralar açsın ve tedricen o bütünü mahvetsin. Bu aslında doğaldır. Yani, yaşanan dünya da olmuştur ve olacaktır. Tedbir almayan ahmaklar utanmalıdır. Kimse kapalı yaşayamayacağına göre ve bütün insanlar gibi bütün devletler de etkileşim içinde olduğuna göre bu tür şeylerin vuku bulması kaçınılmazdır. Ve üstelik şimdiki zamanlarda ülkelere direkt hâkim olmak pek geçerli değildir ve haddizatında imkânsızdır. Bilakis, ülkelerin yönetim kademelerine ve vs. alanlarına yerleştirilen ajanlarca işler idare edilmektedir.
Keza, bir bütün, o bütünün başı ile bir anlam kazanır ve o baş çürükse bütün sağlam olsa da peyderpey çürür, o baş sağlamsa bütün çürük olsa da peyderpey sağlamlaşır.
Buradan çıkarak şu açılımı da yapabiliriz: gerçekte bütüne düşmanlıkta anlamsızdır. Siz başı değiştirin bütün spontane değişir. Misal; bir çeşme düşünün, o çeşmenin başıbozuk olsun ve su kontrolsüz akıyor ya da her yerinden su saçıyor olsun. Siz, o çeşmeyi, tümden mi değiştirirsiniz yoksa sadece başını mı değiştirirsiniz? Elbet başını değiştirmek daha akıllıcadır. Hem kolay hem ekonomik. Çünkü, baş değiştiği zaman çeşme istikrarlı akacaktır. Zira, alt kısımda sorun yoktur. Bir devlet düşünün ve o devletin başında duran zorba birini düşünün ve siz o devletin himayesinde idame-i hayat ettiren bir kesimin insanı olun ve o devlette himayesinde ki çoğunluğa göre kurgulanmış olsun. Ama, devletin başı, sadece farklı olanlara değil kendinden olanlara da zulmetsin. Şimdi, siz, o başın zulmünü genelleyerek devlete düşmanlık yapabilir misiniz ve yapmanız mantıklı mıdır? Elbette ki hayır. Sizin tavrınız başa olmalıdır. Çünkü, o değiştiği zaman her şey düzelecektir. Devleti en üst düzeyde temsil eden yapı çeşmenin başı olsun, kurumlar-bürokrasi çeşmenin alt kısmı olsun, kanunlarda akan su olsun. Şimdi, o baş bozuk olduğu için alt kısımdan her şey dağınık akacaktır ve bu insanları huzursuz edecektir.
Ordular, tarihte, her zaman, devletlerin dayandığı en önemli üç unsurdan birini teşkil etmişlerdir. Diğer ikisi: yargı ve sermayedir. Bir devlet bu üç yapı üzerinde şekillenir ya da bir devletin rengini bu unsurlar tayin ederler. Ama, bunların içerisinde en mühim yeri ordular tutar. Zira gücün belirdiği odak noktası orasıdır. İnsan gücü, silah ve istihbarat bu yapıya tahminsiz değer ekler. Aynı zamanda bütün isyanların muharrik noktası da burasıdır. Yani, hem felakettirler hem saadettirler. Son yüzyıllarda sızmalarda bahusus bu yapıya yönelmiştir. Çünkü, bir ülkenin ordusuna sızma yapan bir devlet, o ülkeyi, istendik yöne kanalize etmekte büyük yol kat etmiş sayılır. Binaenaleyh, ülkeler, bu kurumlarına, büyük önem vermeli ve üzerine titremelidirler. İlk yücelmesini sağlayacakları yerde burasıdır.
Gelelim bizim ordumuza. Bizim ordumuz, dünyanın en dinamik, en disiplinli ve en eğitimli ordusudur. Bu gerçekten gerçektir. Toplum indinde peygamber ocağıdır. Zira, kınalı kuzuların, hesapsız ve kitapsız, yüce değerler uğruna, sonunda şahadet olan bir yola girdikleri yerdir. Bizim ordumuz geçmişte de büyüktü şimdi de büyüktür. Şu anekdot bir hakikatin izharıdır: geçmişte, düşmanı titreten, Osmanlı Ordusunda ki mehteran takımının manevi kuvveti idi. Çoğu fetih, mücadelesiz, sırf bu yönle gerçekleşmişti. Bizim şu anki ordu yapımızda, aslında, geçmişin izleri vardır. Bizim ordumuzun, asıl gücüde, manevi gücüdür hiç kuşkusuz. Bu asla olumsuzlanamayacak bir hakikattir. Kurtuluş Savaşı bunun en keskin hüccetidir. Tabi zaman içinde yıpranmalar olmaktadır ve doğaldır. Ama, bunun asla olağanlaşmaması gerekir. Ki, bilakis, felaketin boyutları tahmin bile edilemez. Sanki, şu zamanlarda, zaman içinde, farkettirmeden olağanlaşmış durumların sancıları yaşanmaktadır.
Bu yüce ve kutsal yapı, yıpranmamalıdır ve yıpratılmamalıdır kesinlikle. Herkes haddini bilmelidir. Kimse, bireysel çıkarlarına, bu yüce orduyu alet etmemelidir. Ve, bu ordu içinde sızmalar varsa de acilen temizlenmelidir. Bu ordu, bu devletin ve bu milletin bekasının sigortasıdır. Bu ordu, bu halkın malıdır. Bu toprağın asıl unsurlarına da bu yapı kapatılmamalıdır. Bu yüce kurumu, yüceltecek unsurda, ahlaklı ve denetimli bir disiplindir. Bu ordu, bu milletin varoluş kodlarıyla intibak içinde olmalıdır kesinlikle. Disiplinsizlik yapan, ahlaksız işlerle iştigal eden, bu gücü bireysel işlerinde anahtar olarak kullanmaya tevessül eden ve bu yapı üzerinden bireysel rant sağlayan bir cüz varsa koparılıp atılmalıdır bünyeyi sarmadan. Her bir cüz nerede olduğunun, ne yapması gerektiğinin ve nasıl yapması gerektiğinin idrakinde olmalıdır. Ne bu yapıyı ne de haysiyetini ayağa düşürmemelidir, temsilini adam gibi yapmalıdır. İtibarın sarsılması felaketin ve zafiyetin habercisidir. Bu yapı bünyesinde, ihaneti sezilen biri tespit edildiği takdirde kesinlikle affedilmemelidir. Taş yerinde ağırdır ve bu yapının as elemanları da yardımcı elemanları da yerlerini bilmelidirler. Görevlerini bütün incelikleriyle idrak etmiş olmaları gerekmektedir. Görev alanlarına giren bir konuda da sarsılmaz otoritelerini konuşturmaları gerekir mutlaka. Farklı sınırlara hesapsız dalıpta kendi sınırlarını bilmemeleri itibar kaybına yol açar. Ve bir gün hesabını sorarlar.
Bilinmelidir ki; bu ordu bütün bir millet, bütün bir millette bu ordudur. Herkes hesabını buna göre yapmalıdır ve asla ihanete yeltenmemelidir. Hiçbir ihanet ilelebet sürdürülemez ve asla cezasızda kalmaz. Bu toprağın yağız çocukları ordunuza sahip çıkınız. Ona leke sürdürmeyiniz. O mukaddes yapıyı kadim gücüne kavuşturunuz. Bu görev bu milletin her bir cüzüne verilmiştir. Tabi bu yüce kurumun mümessilleri de temsillerini hakkıyla yapmalıdırlar. Görevlerini yerinde ve zamanında icra etmelidirler. Yerlerini bilmelidirler.
AYRINTILAR:
1.Son zamanlarda bir Teşkilat düşmanlığıdır almış başını gidiyor. Tabi zımni olarak sürdürülüyor bu kara propaganda. Üstelikte iki ulvi kurumu birbirine düşman kılma gayretleri eşliğinde. Ordu-Emniyet. Kimse köpekleşmemelidir. Haddini ve sınırını bilmelidir. Biri iç güvenliğin, biri dış güvenliğin sigortası olan bu iki kutsal kurumu birbirine düşman kılma gayretleri boşa çıkarılmalıdır. Bu, kutsal bir görevdir, bu yüce ülkenin sevdalıları için. Polisi aşağılamalar, bir eylemde bir had bilmeze vurduğu zaman hemen sırtındaki numarayı adeta fişlermişçesine ve hedef gösterirmişçesine dakikalarca vermeler, vs. vs. tabi bu kurumlarda kendi bünyelerinde bu tür olumsuzluklara karşı tedbir almalıdırlar. Misal; şu duruma çok dikkat edilmelidir: bu yapının bir cüzü olan biri bu yapıyı şaibe altında bırakmak için kullanılabilir. Hiç olmayacak bir hareket yaptırılır ve kurum töhmet altında bırakılır ve toplum nezdinde itibarı düşürülür. Bu alçakça oyuna dikkat edilmelidir. Bu tipler tespit edilerek kurum bünyesinden sökülüp atılmalıdır hem de kurumla hiçbir bağı kalmamacasına. Geçenlerde bir olay yaşandı, ekranlara yansıdı, hem de iğrenç şekilde, düşmanlık kokan tavırlarla. Teşkilatın bir mensubu bir mekân da uyuşturucu yerleştirirken görüntülendi ve günlerce haber yapıldı bu. Bu tür şeyler çok üzücüdür. Azami dikkat edilmelidir. Bu tür kişilere çok dikkat edilmelidir. Kurum içi istihbarat varsa çok iyi işlemeli yoksa mutlaka kurulmalıdır. Bu iki kurum çok hassas kurumlardır. Bunlara bir bebek niyetiyle ve bir çiçek niyetiyle bakılmalıdır. Bu kurumların üyelerine her türlü yetki verilmelidir ama denetimli bir şekilde. Bozgunculuğa fırsat tanınmayacak şekilde. Kendi sınırlarını ve yerlerini bilecekleri şekilde. Ötesini de yetkili merciler düşünsün lütfen. Biz kapıyı açtık.
2.Toplumda şöyle bir saçmalık var. Şimdi: bazı kişiler, bazı Müslümanları, şiddetle tenkit ediyorlar ve Hz. Ömer’e benzememekle, O güzel insanın izinden gidememekle itham ediyorlar. Tamam kabul. Çok güzel. İsabet. Ama be kardeşim bunu söylerken dürüst olman, haysiyetli olman gerekmez mi? Şimdi onları bu kıstasla tenkit eden sen, onlar olamıyorsa, yapamıyorsa öyle olmalısın, öyle yapmalısın değil mi? Evet. Ama sen öyle yapmıyorsun ve O güzel insanın düşmanlarının safına geçiyorsun. Bu ne amansız paradoks. Bu ne çirkin sahtekârlık. Sen Hz. Ömer gibi ol. O güzel insanın yaptığı gibi yapmaya çalış. Ama hayır senin maksadın başka. Sen pislik saçıyorsun. Sen toplumu ahmak sanıyorsun. Ama yanılıyorsun bebeğim. Hadi işine. Sefil.
3.Ölçü tektir. Herkese uygulanır. Misal; bir tuhafiyeciye gidiyorsun. Bir kumaş alacaksın. Arkadaş ben ölçümü getirdim buyur ve ver kumaşımı der misin? Dersen bu çağın aptalı sayılmaz mısın? Hiç kuşkusuz sayılırsın. Çünkü, ölçü bellidir ve metredir. Herkes işini bu ölçüye göre görür ve bu ölçü karşısında herkes eşittir. Tıpkı bunun gibi, ahlakın ölçüsü de, yüce önder peygamberimizdir. Çünkü, O, Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmış olup, o güzel ve yüce ahlakı ikmal etmek için gönderilmiş ahlak abidesidir. İnsanlıkta, o ahlak ile boyandığı zaman sonsuz saadete kavuşacaktır. Bu gerçeği hiçbir çağ, hiçbir fikir, hiçbir farklı ahlak sistemi olumsuzlayamaz ve yok edemez, edemeyecekte. Kabul etmeyen de sefaletin içinde boğulup, yok olup gidecektir. Hadi, kendine güvenen, o ahlak abidesinin, bir evet bir tek sözünü olumsuzlasın. Ah nankör, zalim ve cahil insan.
4.Şu kelamcılarda bir âlem. Anlaşılmazlık girdabında çırpınıp duruyorlar. Ne kendilerine, ne de insanlığa asla bir gram faydası dokunmayan lüzumsuzluklarla iştigal edip duruyorlar. Arkadaş akıllı olsana. Sen toplumun anlamadığı dilden konuşursan değişimin ve dönüşümün asıl öğesi olan halka nasıl tesirde bulunacaksın. Bulunamıyorsan da talim ettiğin ilmin manası ne? Faraza hep bildiğin yolda ilerledin ve anlaşılmadın. Görevini yaptın mı sayılırsın? Hayır. Peki, ne kazandın? Hiç. Peki, o ilim ne işe yaradı? Hiç. Haddizatında, sana ve değerlerine düşman olanlarda senin halinden pek memnun biliyor musun? Nereden bileceksin. Sen yüksek konularla kafayı bozmuşsun. Bu dünyada asla cevabını bulamayacağın, bulsan da bulmasan da asla faydası olmayacak konularla oyalanıp duruyorsun. Ne kadar yazık. Oysa halkın seviyesine insen ama yine de seviyeni koruyarak halkı dönüştürecek meselelerle iştigal etsen ne hoş olurdu oysa. Hadi göreve canım ağabeylerim. Lütfen. Bakınız her şey daha güzel olacak. Kötülük çiçekleri daha çabuk solacak, yaralı yüreklerimiz umutla dolacak.
UMUTLA EY İNSAN TEKİ!