Bu dünyada herkese yer var.
Osmanlı’nın en şaşalı dönemleri… Her yana akınlar var… Ordusu dünyanın en güçlü ordusu, donanması en güçlü donanma… Akdeniz bir Türk gölü halinde…
Bu güçlü orduya ve bahriyeye yiğitler, leventler lâzım… O leventlere, yiğitlere zabitler kumandanlar…
Zabitler sarayın mektebi olan Enderun’da yetiştiriliyor. Yüzlerce, binlerce… Bu zabit adayları arasında Anadolu’nun bağrından gelen 2 çocuk dikkat çekiyor… İkisi de birbirinden akıllı, birbirinden yetenekli, birbirinden çalışkan… Ve bir ortak tarafları daha var: İkisi de son derece hırslı. Pertev’in hedefinde bütün çerinin kumandanı olan “Beylerbeyi” olmak var, Sungur ise deryaya hevesli olduğu için onun hedefinde “Kaptan-ı Derya”lık var.
Her iki genç de, Enderun’daki 4 senelik zorlu talimlerden ve tahsilden sonra aslanlar gibi zabitler olarak mezun olurlar. Pertev akıncıdır, Sungur bahriyeli… Sungur, yüzlerce kişi içinden ikinci olmuştur. Pertev, ikinci olamamışsa da, yine de pekiyi dereceyle mektebi bitirmiştir. Çeriye katılırlar. Biri akınlarda, öteki kadırgalarda süratle kendilerini gösterirler. Cüretleri, cesaretleri, bahadırlıkları bütün çeriye ve memlekete nam salar…
Küffar bile bu iki namlı yiğidi tanımıştır. Küffar askerleri, bu iki namlı zabitin kadırgaları ve akıncılarıyla karşılaşmamak için dua ederler. Hasım memleketlerdeki anneler çocuklarını Sungur ve Pertev’in adıyla korkutur ve uyuturlar. Tabii çocukların uykusu kâbuslu bir uyku olur.
Akından akına, zaferden zafere koşan bahadır zabitler, bir yandan da ilim ve irfanlarını sürdürürler. Pertev, fıkıhta ilmini artırıp kadılık payesi kazanırken, Sungur, ticaret ve idare konusunda âlim olup, müderris payesini hak eder. Sungur7, Pertev 5 lisanı ana dilleri gibi yazar, konuşur. Tabiatıyla, terfi basamaklarını hızla çıkarlar. Bütün çeri ve ahali bu iki zabitin “Beylerbeyi” ve ”Kaptan-ı Derya” olacağına kesin gözüyle bakmaktadır.
* * *
Aradan yıllar geçer. Gençken terfi basamaklarını süratle çıkan bu iki atak yiğit, orta yaşlara gelince bir duraklama devresine girerler. Cevvaliyetleri devam etmekte, başarıdan başarıya yine koşmaktadırlar… Fakat sanki görünmez bir el bu iki namlı zabitin rütbelerini sabitlemiş, ilerlemelerine müsaade etmemektedir.
Aradan yine yıllar geçer… İki kahramanımızın rütbeleri yerinde sayarken, Enderun’u beraber bitirdikleri bazı arkadaşları onları geçmiş, “paşa” rütbesini almışlardır. Bu hal iki yiğide çok dokunur fakat belli etmezler. Yükselmek, zirveye çıkmak için hala ümitleri vardır. Biraz daha beklemeye karar verirler.
Aradan biraz daha yıllar geçer. Enderun’dan beraber çıktıkları arkadaşları almış başlarını gitmektedirler. İçlerinden bazıları “sancak beyi” bile olmuştur. Bu durum “hırslı” iki zabite ziyadesiyle dokunur. Artık, çerinin zirvesine çıkmak değil “paşa” rütbesine ulaşmak için bile ümitleri kalmamıştır.
Ama hırs içlerini yiyip bitirmekte, ulu rütbelere ulaşamamayı hazmedememektedirler. “sancak Beyi” olmak, “Beylerbeyi” olmak, “Kaptan-ı Derya” olmak herkesten çok kendilerinin hakkıdır. Bütün çeri, hatta ahali de kendileri gibi düşünmekteyken nasıl olur da terfi ettirilmezler?
Bulundukları yerde saymalarının müsebbibi olarak mevcut “Beylerbeyi” ve onun yakınındaki yüksek rütbeli paşaları görürler. Terfilerini onlar engellemektedir!
* * *
“Beylerbeyi”nden intikam almaya karar verirler. Bir tezgâh hazırlarlar. Buna göre; Beylerbeyi’nin padişahlıkta gözü olduğunu, yanındaki kumandanların da ona yardım edecekleri, onların da sadrazam ve vezirliklerde gözleri olduğunu Padişaha duyurmaya karar verirler.
Fakat tezgâhın muvaffak olması, Padişah ve sadrazamın, hatta ahalinin inanacağı bir biçimde kurulmasına bağlıdır.
* * *
Sungur, çok dil bildiği ve idare konusunda müderris olduğu için, Beylerbeyi’nin karargâhına alınmış, ona müşavirlik ediyordu.
Bu arada, geçen uzun yıllar Osmanlı’nın ihtişamını gittikçe azaltıyordu. Devlet-i Ali pek çok sahada buhranlı günler geçiriyordu. Vatandaş geçim sıkıntısı ve istikbal endişesi içindeydi.
Bir gün ahali arasında şöyle bir şayia dolaşmaya başladı. Beylerbeyi, padişahı tahttan indirip, kendisi padişah olmak istiyormuş. Buna inanmayanlara da bir vesikadan söz edilmeye başlandı. Tevatüre göre; vesika akıncı kumandanı Pertev’in atının terkisinde bulunmuş… Vesikada, Beylerbeyi’nin padişah hakkındaki kötü niyetlerinden ve padişah olma arzularından bahsediliyor, altında da “Sungur Bey”in tuğrası bulunuyormuş. Sungur Bey, anında o tuğranın kendisine ait olduğu iddialarını reddetti.
Tabii bu şayialar ortalığı karıştırmış. Ahali geçim sıkıntısını ve diğer dertlerini unutmuş, aylarca o vesika konuşulmuş. Vesikadaki tuğra Sungur Bey’e ait mi, değil mi? Vesika sahte mi, gerçek mi?
* * *
Topkapı arşivinden elime geçen masal kitabı burada kesiliyor. Çünkü bundan sonraki sayfaları kopmuş. Kopuk parçaları bulamadım. Fakat bulacağımı tahmin ediyorum. Bulursam, tabii ki sizlere de iletirim.
Arşiv