EBEDİLEŞMEK UÇURUMLARIN DA HAKKI, Cemil Meriç

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 30.06.2009


Her acı ne kadar ferdî, ne derece alelâde olursa olsun insanlığın uçsuz bucaksız orkestrasında bir ahenk unsurudur. Her çığlık, her kahkaha, her cıvıltı gök kubbenin altında akisler bırakmaya lâyık. Ebedileşmek uçurumların da hakkı.

Roman bizi başkalarının maceralarına ortak eden, hayatımızı genişleten, değiştiren dost bir sanat. Ama her sanatın amacı bir fetihtir. Tek gönül veya milyonlarca gönül. Kulübe, saray, şehir veya kıt’a. Gerçi roman antik trajedinin de mirasçısı. Okuyucuyu dehşete düşürmek, acındırmak sık sık baş vurduğu baharat… Ama trajedi destanla akraba. Eşil, Homer’in veya Pendar’ın devamı. Hudutlarının sonsuza dayanmasına rağmen “roman” ülkesi de hudutlu nihayet.

Hugo Dea’yı romanına sokabilmek için bütün şairliğini seferber eder: “Büyük ve aydınlık gözleri vardı. Ne garip kendisi için sönen bu gözler, başkaları için pırıldıyordu. Yalnız dışarısını aydınlatan esrarlı meş’ale. Işıktan mahrumdu, ışık saçıyordu… Adına körlük denilen o karanlık duvarın arkasından nur fışkırıyordu. Geceydi ama yıldızı olan gece.”

“Sefiller”in yarı tanrı, yarı insan monsenyör Bienvenu’sü ömrünün akşamında gözlerini kaybeder. Ama bu artık bir kaybediş değil, bir buluştur. Güneşin çiğ ve hoyrat ışığı yerine, gönlün sitarevî aydınlığı. Pencerelerini dış dünyaya kapayan şuur artık binbir kollu avizesini yakmıştır. Kaldı ki monsenyör Bienvesu’nün öyle bir avizeye de ihtiyacı yoktur. Çünkü sevilmektedir. Güneşler, yıldızlar, avizeler… gerçekten sevilenlerin bu oyuncaklara ihtiyacı var mı? “Kör olma ve sevilmek, hiçbir şeyin tamam olmadığı bu dünyada garip bir saadet” Hugo öyle diyor.

Sonra… Sonrası yok.

Sanatkâr yaralarını göz önüne sererek merhamet dilenen bir çanak yalayıcı değildir. Hugo’nun büyülü bir mehtap gibi harabeleri saraylaştıran muhayyilesi en büyük felaketi sevimlileştirebiliyor. Ama büyük körlerin hiçbirisinde bu nikbinliği bulamamaktayız. Pek kısa bir zaman gözlerini kaybeden Heine öfkeden, hırstan, yeisten çıldırıyordu adeta. Unutmak ve unutturmak. Ben alışamadım körlüğe. Bu kelime telaffuz edildikçe büyük bir kabahat işlemişim gibi yüzüm kızarıyor. Gözlerimi göstermek istemiyorum. Körler bütün devirlerin ve bütün ülkelerin paryası. Kör müsün? Kör olasıca! Hay kör şeytan!.. Roman’ın bütün canavarlara, bütün sürüngenlere açılan kapıları körlere kapalı. Neden? O halde ıstıraplarından bir roman, bir şiir de yaratamayacak kör. Kimin hikayesini anlatsın?

*                         *                      *

Tabiat yaratmak için yıkmak zorunda. Fırtınalar, zelzeleler, seller. Yaşamak öldürmektir. Ya kendini öldüreceksin, ya başkalarını. Dördüncü kişinin hayatını kurtarabilmek için üç kişiyi öldürebilmek. “Soru bu!”. Ya kendine kıyacaksın, ya başkalarına. Başkalarına kıymak da kendine kıymak değil mi? Başkaları kim? Bizden birer parça. Her tanıdığımız, varlığımızın bir zeyli. Her ölenle bir parça ben de ölürüm. Her ölüm bir “emputation”.

Tımarhaneler uzviyetinin emirlerine kulaklarını tıkayan gafillerle dolu. Uzviyetin intikamı yamandır.

İç ve dış dünyamıza ışık serpmeyen kitaptan bize ne?

Düşen tutunacağı dalları seçemez.

Tarih: 30.06.2009 Okunma: 849

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman GENÇ

27.05.2009 - 17:44

İsmail bey.... Sıkıştıkcada cıldırıyorlar... Ondaki bu yahudi hayranlığı bizde ister istemez ERGÜN POYRAZ'ın meşhur kitabındaki(Musanın Çocuklar....)iddiaların doğru olduğu kanısını uyandırmakta....Her neyse öğle yada böyle yolun sonunu görmüş olaçaklarki yağmaya son fırsat deyip saldırıyorlar.....

Osman GENÇ

27.05.2009 - 17:44

İsmail bey.... Sıkıştıkcada cıldırıyorlar... Ondaki bu yahudi hayranlığı bizde ister istemez ERGÜN POYRAZ'ın meşhur kitabındaki(Musanın Çocuklar....)iddiaların doğru olduğu kanısını uyandırmakta....Her neyse öğle yada böyle yolun sonunu görmüş olaçaklarki yağmaya son fırsat deyip saldırıyorlar.....