Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Bazen, çok zekî bildiğimiz birinin çılgınca işler
yaptığını veya çok zekî başka birinin çıldırdığını duyarız. Derler ki, “Çok
akıllı olduğundan, aklı fazla geldiğinden delirmiş!”
Hayatı anlamaya, hayatla başa çıkmaya sadece zekâ
yeterli olamıyor. Neyse ki, Allah, bir de “duygusal zekâ” diye bir yetenek
bahşetmiş.
Amerikalı Doktor Daniel Goleman, “DUYGUSAL ZEKÂ Neden IQ’dan Daha Önemlidir?” adlı eserinde “Duygusal
zekâ”yı derinlemesine açıklıyor.
Burada geçen “IQ”,
bilimsel zekâyı simgeler. ÖSS’ye giren bir öğrencinin, bir bakıma, bilgi
birikimi ve bilimsel zekâsı ölçülmüş olur. O sınavda “duygusal zekâ” hemen hiç
hesaba katılmaz.
“Duygusal
zekâ” kavramı, sıklıkla kullandığımız
“duygusal davranma” deyiminden
oldukça farklı bir anlamdadır. Birisinin “duygusal davrandığından” söz
ettiğimizde genellikle olumsuz bir eylem söz konusudur. Misâl; öğretmen, daha
önceden tanıdığı bir öğrencisine sınıfta ayrıcalık tanımışsa “duygusal
davrandığı” söylenebilir.
“Duygulu” olmakla “duygusal”
olmak da sıkça karıştırılır. Duygulu olmak, kendimizi karşımızdaki kişinin
yerine koymak, onun ruh halini anlamak, onun keder veya neşesine ortak olmak
gibi pozitif bir durumu açıklar. Duygusal olmak ise, gereksiz bir şekilde
duyguları öne çıkarmak, öfkelenmek, tutkuların esiri olmak, ağlamak, objektif
olamamak gibi daha ziyade zafiyetin bir göstergesi olarak, negatif bir durumu
açıklar.
* * *
Duygusal
zekânın neden IQ’dan daha önemli
olduğuna dönersek; “ben” denilen
varlığın duygularımızın eseri olduğunu görürüz. Hatta “duygularımızın esiriyiz” dersek, pek de mübalağa etmiş sayılmayız.
Hayata bakış açımızı, seçimlerimizi, inançlarımızı
IQ’muz pek az etkiler.
Yukarıda adı geçen eserinde Daniel Goleman; “İKİ ZİHNİMİZ” başlığı altında “Aslında biz iki zihne sahibiz; birisi
düşünüyor, diğeri ise hissediyor. … Bu duygusal/akılcı ikiliğin halk arasındaki
izdüşümü ‘kâlp” ile ‘kafa’dır. Bir şeyin doğru olduğunu ‘kalpten’ bilmek akılcı
zihinle düşünmekten farklı bir şeydir; bir biçimde daha derinden emin
olmaktır.” Diyor.
* * *
Şimdi, yukarıda anlatılanların günümüzde yaşadığımız
olaylara yansımasına bakalım: Neredeyse gizli hiçbir şey kalmadı. Hadiseler hepimizin
gözleri önünde cereyan ediyor. Her ne kadar yalan haber, aldatma girişimleri,
yönlendirmeler varsa da, birbirini doğrulayan bilgilerle gerçeğe ulaşmak,
hakikati bulmak hiç de zor değil.
Hal böyleyken ne görüyoruz? En hayatî konularda,
bütün veriler ortadayken ahali 2’ye bölünmüş: Bir “taraf”ın “Tertemiz, AK“ dediğine; diğer taraf “Neresi ak? Görmüyor musunuz, her yanı
kirlenmiş, KARA” diyor. Yine bir
“taraf”ın, “Ortada korkunç bir terör
örgütü var!” söylemine karşılık, diğer tarafın “Hani nerede? Ben bir şey göremiyorum. Senin gördüğün hayal olsa
gerek!” diye karşılık verdiğine şahit oluyoruz.
Neden?
Çünkü savunduğumuz şeyin doğru olduğunu “kalpten”
biliyoruz. “Derinden eminiz!”
------------------------------
*: Antoine De Saint
Önceki
yazılar