Kalem feryâd eder, ağlar
mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Kurumsallaşmış
ihanet ben geliyorum diye gelmez. İhanetin, ihanet olduğunu bilseydik, zaten
baştan tedbir alırdık.
İhanet
seni tedbirsiz yakalayan düşmandır. Sana son kurşununu sıktığı zaman, ihanet
olduğunu anlarsın.
Hainin
kalitesi, düşmanın kalitesinden daha kötüdür.
Diyeceksiniz
ki hain-in kalitesi mi olur?
Olur…
İhanetin
kalitesini kavramak için tarih bulunmaz bir hazinedir.
Bazen
arkadaşlarım soruyor. İhanet nereye kadar varacak?
Kurtuluş
savaşında ihanetin nerelere kadar uzandığını gördük.
Büyük
Şair boşuna dememiş, “ihaneti ve ateşi gördük” diye. Bizler, ihaneti gördük ama
henüz ateşi görmedik.
Toplum
içinde ihanet bir birikimdir. Kurumsallaştığında harekete geçer.
Ama
hainler çoğaldıkça, kahramanlar da çoğalır. Başta hainler örgütlüdür. Savaş
çıktığında kahramanlar örgütlenir.
İzmir’de
“ilk kurşun” atıldığında, halkın henüz savaşmaya niyeti yoktu. Hainler Yunan bayraklarını
çekiyorlardı.
Maraş’ta
Fransız işgali devam ederken, Maraş halkı başta hiç ses çıkarmadı. Ne zaman
Fransız Ermenilere üniforma giydirdi, Dörtyol’da ilk kurşun atıldı.
Karayılanlar, Sütçü İmamlar ondan sonra ortaya çıktı.
İhanet
biriktikçe, fedailer de birikir.
Daha
Türkün Türk’e ateş ettiği günlerden geçeceğiz.
Emperyalizm,
sadece etnik, dini ve laik kesimleri kışkırtmakla kalmaz. Türkü Türk’e düşman
eder.
Kurtuluş
Savaşında, Ege’de, Türk askerine ateş eden Türkler vardı. Yunan askerinin
iaşesinden beslenen esnaf Türk askerine ateş etti.
Türk
askerine ateş eden Türkün zihninde, İngiliz emperyalizmi ile işbirliği yapan,
mandacılığı savunan Osmanlı yönetiminin bekledikleri vardı. Tıpkı bugün AB’den
beklenenler gibi.
İhanetin
varacağı yer burasıydı da, ilk yeri ve başlangıcı neresiydi, derseniz… Kurtuluş
Savaşımızın emperyalizme karşı bir savaş olduğunu, halkımızdan gizlemeye
başladığımız tarihtir. Çünkü bu tarih, yeniden emperyalizme teslimiyet
tarihidir.
Arşiv