Oy
gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Vatandaşın gündeminde en evvel ve her şeyden evvel işsizlik var. Nokta.
Partiler açılmış, partiler kapatılmış… bunlar işsiz birisi için hiçbir şey ifade etmiyor. İktidardaki parti kapatılsa da, sonsuza kadar iktidarda kalsa da, işsiz vatandaşın durumunda bir değişiklik olacak mı?
Hayır.
İktidarda bu parti değil de şu parti olsa işsiz vatandaşın durumu değişecek mi?
Hayır.
Hatta Allah korun ya, askeriye iktidar olsa işsiz vatandaşın hali değişecek mi?
Hayır.
Ülkenin türban meselesi çözülse işsiz vatandaşın işsizlik sorunu çözülmüş olacak mı?
Hayır.
Terör meselesi çözülse, sıra işsizlik problemini çözmeye gelecek mi?
Hayır.
Nereden biliyorsun?
1999’dan. O senenin başlarında terörist başı yakalanmış ve terör meselesi büyük oranda çözülmüş, hatta gündemden düşmüştü.
Sonra ne oldu?
Bir ekonomik kriz(!) oldu. İşsiz sayısını bir gecede ikiye katladı. “Kriz patladı” diyenler oldu. Asıl patlayan işsizlikti, hanımlar, beyler .
* * *
Bu işsizlik meselesinde…
Devletin kabahati var mı?
Siz ne diyorsunuz?
Devletin en
öncelikli görevi her vatandaşını, çalışabileceği bir iş sahibi yapmaktır. Bu
tespit, dünkü ekonomist(!)Adam smith’in veya Kapitalist Ford’un değil. İşsizlik
onların umurunda mı? Tespit; “Devlet”
adlı eserin sahibi Eflatun’un. Şöyle diyor Eflatun: “İyi yönetilen bir devlette her vatandaşın bir işi vardır.”
Bundan 2400 sene evvel yaşamış olan Eflatun, işsizliği neden bu kadar önemsemiş dersiniz?
Çünkü…
İşsizliğin zararları saymakla bitmez.
Ama... İşsizlik konusunda en vahimi ne biliyor musunuz?
İşsiz kişi kendisini değersiz hissediyor. Hiçbir işe yaramadığını düşünüyor.
Uzun bir süre kendisini değersiz hisseden kişinin sonu nedir?
Dejenerasyon!
Daha Türkçesi yozlaşma. Daha da Türkçesi değersiz şeyler yapma. Kimliğini kaybetme. İnsanlığını kaybetme. Daha ötesi, yaptığı değersiz şeyleri normal görme, utanmasını, arlanmasını yitirme. Daha da ötesi mi?
Hayal gücünüze bırakıyorum.
Haa, işsiz ama parası çok. Fark etmez. Daha çok yozlaşma, daha çok değersiz şeyler yapma.
Şimdi…
Bu yozlaşmayı kim durduracak?
Ankara’dakilerin böyle bir meseleden
haberleri var mı?
İşsiz insanın evinde hangi fırtınalar kopuyor, ne huzursuzluklar yaşanıyor, ne aile faciaları oluyor, farkındalar mı?
Yoksa bunlar ufak işler mi?
Türkçenin karasevdalıları
Türkçe ideal bir şiir dilidir. Bir imparatorluk dili olan Türkçe,
hüküm sürdüğü toprakların neresinde güzel bir ses bulmuşsa onu kendi bünyesine
almıştır.
Nihat Sami Banarlı
Arıyorum
(Önceki günden devam)
Yol üstü lokantamızın fast food,
Yemek çeşitlerimizin menü,
Olduğuna
güleniniz,
Hesabını adisyon diye ödeyeniniz var mı?
Yusuf Yanç (Devam edecek)
Üstatlardan
Vallahi sıdkımı sıyırdım
senden,
Tiksintimi naz belleme mebus bey.
Yoksulluktan yanan kara
bağrımı,
Isınacak köz belleme mebus bey.
Mosturan meydanda sağol, çok
yaşa(!)
Benim tütüne zam, senin
maaşa..
Bulgur bulamazken çorbaya, aşa
On kuruşu az belleme mebus bey.
Refah-mefah deme bari utan da,
Ne var, ne yok gez de öğren
vatanda.
Ekin biçen de bir, sarhoş
yatan da.
Ağıdımı caz belleme mebus bey.
Yevmiyem on lira senede üç ay,
Dokuzu işsizlik vay efendim vay..
Üstelik benimle edersin alay,
Vatandaşı yoz belleme mebus bey.
Gruba esirsin, lidere dayak..
Uçuruma sürür beni bu ayak.
Tamam, vekilimsin, şu hâlime
bak
Haksızlığı haz belleme mebus bey.
Görevin sırf parmak kaldırmak
değil,
Biraz da milletin derdine
eğil.
Meclise hürmet et, ne döv, ne
dövül..
Hizmet belle, söz belleme
mebus bey.
Dinime sövene hürmet edersin;
Din yalnız benim mi? Söyle ne
dersin?
Lâiklik turşusun ölçüsüz
yersin;
Zehirini tuz belleme mebus bey.
Abdurrahim Karakoç, Vur Emri(sh.247)
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya
tıklayın.