Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Aylardır bir “açılım” lafıdır
gidiyor… Kim, kime ne açılımı yapıyor, anlayan beri gelsin! Bu toz-duman
arasında, “açılım, derken, birileri millete çalım mı atacak acaba?” diye
endişelenmekten kendimizi alıkoyamıyoruz.
“Alevi açılımı”, “Kürt açılımı”, “Kadın açılımı”, “Ermeni
açılımı” gibi
söylemleri suni ve samimiyetsiz buluyoruz. Bunlar, seçmen ve medya baskısını
bertaraf etmek için ipe un serme açıkgözlüğü ve onlara bir şeyler yapılıyor
görüntüsü vermek için başvurulan bir şark kurnazlığı gibi geliyor bize. Yine bu
“açılım” edebiyatında, ABD ve AB gibi dış güçlerin baskısının da tesiri
olduğu izlenimi ediniyoruz.
Üstelik bu kadar
tatsız-tuzsuz, verimsiz, incir çekirdeğini doldurmayan, ciddiyetten uzak bir
tartışmaya nadiren şahit olmuşuzdur.
Zaten bir konuda açılım
yapacağım demek, hattizatında, o konuda hiçbir düşüncem yok demek; o hususta
hiçbir şey yapılmayacak demektir.
Alevi, Kürt, Sünni… aslında
bütün vatandaşların derdi birbirinin aynı. Sırası geldikçe her biri istismar
ediliyor. Kimler tarafından? İç düşmanlar, dış düşmanlar ve siyasetçiler
tarafından… Mühim olan istismara müsait olan ortamın yok edilebilmesi… Mühim
olan, gerçekten samimi olduğunuza, attığınız adımların içten olduğuna halkın
güven duyabilmesi! Mühim olan, vatandaşı devletin hakkaniyetli olduğuna
inandırabilmek…
* * *
Son
günlerde, bu “açılım” konusunda İçişleri Bakanı bir inisiyatif almış gibi
gözüküyor. Sayın Bakan, “topluma ve
insana güven vermekten, her vatandaşın
kendisini devletin eşit ve hür ferdi olarak hissetmesini sağlamaktan” bahsediyor.
Bunlar ne güzel sözler… Ama ne kadar samimi? Bunlar basmakalıp laflar değilse,
güçlü tek parti iktidarı icraatlarıyla
samimiyetini göstermelidir. 7 senelik iktidarınız döneminde bu konularda
bir ilerleme görmedik, bundan sonra görebilir miyiz? Umutla bekliyoruz.
Konuşmasında,
“Demokratikleşme ve insan hak ve
özgürlüklerinin önündeki engeller kaldırılarak, Kürt meselesinin vatandaşların
demokratik haklarının geliştirilmesi ve pekiştirilmesiyle” çözülebileceğine
inandıklarını dile getiren Atalay,
"Bu nedenle çözüm sürecinin yönü demokratikleşmedir.” diyor.
Görüldüğü
gibi, Sayın Bakan, neredeyse, “demokrasi”
diyor da başka bir şey demiyor! Tabii insanın üzerine bir iyimserlik geliyor.
Çünkü siyasî sistemimizde demokrasinin önünü tıkayan, hürriyetleri daraltan pek
çok duvar, pek çok engel var; bunların kaldırılabileceği ümidi doğuyor.
Bu
engellerden birisi de; başta Kürtler, milyonlarca vatandaşımızın tercihinin
TBMM’ye yansımasını önleyen %10 seçim
barajıdır. Sayın Bakan’a soruyoruz, bu çağdışı, antidemokratik, üstelik bir
darbe ürünü olan madde de “açılım”a dâhil midir? Baraj kalkacak mıdır? Yoksa
Sayın Başbakanın daha önce söylediği; “Seçim
barajını kaldırmak, ayağımıza kurşun sıkmaktır. Kendi ayağımıza kurşun sıkacak
değiliz!” sözlerinde inat edilerek, baraj yerinde kalırken, yine millete
çalım mı atılacak?
Bu konuda söylenecek çok şey var. Devam edeceğiz.