Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Ne kadar ihmal etsek, ondan ne kadar uzakta gibi
görünsek de ülkemizde bir İslâmî
atmosfer içinde yaşıyoruz. Haftanın her Cuma günü, bayramlarda, cenaze
törenlerinde, mübarek akşamlarda, çeşitli mevlitlerde bu dinî atmosfer kendini
daima kuvvetle duyurur.
Bunların dışında, “3 aylar” dediğimiz, Recep, Şaban, Ramazan aylarında ayrı bir
İslâmî iklime gireriz. 3 Aylar’ın ilk gününden itibaren manevî hava kendini
gittikçe yoğunlaşan bir şekilde hissettirir. Üç ayların sonuncusuna, yani
Ramazan’a ulaştığımızda ise, üzerimizde coşkulu bir manevî iklim hâkim
olur. 11 ayın sultanını zirveye çıkmış
bir uhrevî ruh hali içinde idrak ederiz.
Üç ayların ilk gününden Ramazan’a kadar olan süre
içinde insan gittikçe melekleşir ve Ramazan’ı tam bir huşu, sükûnet ve kalp
huzuru içinde geçirmeye hazırlanır. Ramazan’da, tutacağımız oruçla birlikte
insanlığımızın da zirvelerine çıkabiliriz.
Nitekim orucun manasını açıklayan risalelerde “oruç; sabır, irade, talimi ile ahlâkî
durumumuzu kemale erdirir. Oruç, sahibini sebat, kanaat, hale rıza, metanet
gibi ahlaki güzelliklere erdirmenin fazileti ile beraber, merhamet ve şefkat
hisleriyle yüreklerimizi hassaslaştırır. Yine oruç; kin, haset, kıskançlık gibi
menfilikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir.” deniliyor.
Böyle bir manevî iklim içinde ramazanın ilk günü Cuma’ya
denk geliyor. Ne güzel! Cuma namazı için tarihî bir camiye gidiyorsunuz…
Vaiz kürsüde oruçla ilgili
şu hadisleri hatırlatıyor:
Peygamberimiz (a.s.); “Oruç kalkandır. Biriniz
oruçlu iken çirkin, kötü ve kaba söz söylemesin, bağırıp çağırmasın, kavga
etmesin.
Birisi kendisine söver ya da çatarsa
ona ‘ben oruçluyum’ desin”
"Nice oruç tutanlar vardır ki onların oruçtan nasipleri
sadece aç (ve susuz) kalmalarıdır.” buyuruyor.
Hutbede de imam benzer bilgilerle cemaate hitap
ediyor.
Ve namazda yanınızdakilerle saf tutarken, milyonlarca
Müslüman’la aynı safta olduğunuzu hissediyorsunuz. Eğer namaz şekilden öte, müminlerle bir arada olmanın hazzı, birlikte
ibadet etmenin fazileti ve secdedeki kulluk şuuru demekse; bunların
getireceği manevî iklimde benliğinizden sıyrılırsınız.
Böyle bir iklimde hırs, ihtiras, kibir, dünyaya ait
kaygı, öfke Vs. kalmamış olması gerekir. Öyle değil mi? Bu şartlarda camiden
çıktığınız vakit sizi birileri tahrik etse, kötü söyletmek için kışkırtsa bile
ne cevap vermeniz öğütleniyordu? “Birisi
kendisine söver ya da çatarsa ona ‘ben oruçluyum’ desin”
Fakat hepimize örnek olması gereken Başbakan öyle
demiyor. Kendisine açılımın “Amerikan projesi” olduğu iddialarını hatırlatarak
uzatılan mikrofonlara, "Bunu ispat ederlerse her şeye varız.
Ama edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar ağır konuşuyorum."
diyerek ülkedeki havayı geriyor.
Hani Ramazan’ın feyzi?
Nerede Cuma’nın fazileti? Nerede devlet adamlığının asaleti, feraseti?
Kendileri namaz esnasında, siyasî
rakiplerine ve eleştirilere karşı neler söyleyeceğini mi düşündü, acaba?
Önceki yazılar