Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Dünkü yazımızı, Batı’nın, “Refah toplumu”na sadece ülke kaynakları ve ülke içindeki emek
gücüyle ulaşmadığını; başka ülkelerin
kaynak ve işgücünü de sömürüp, birikimi kendi ülkelerine taşıyarak bu noktaya
gelebildiklerini söyleyerek bitirmiştik.
Siyasî ve iktisadî bakımdan Batı’yı örnek alan
Türkiye için, başka bir ülkeyi sömürmek bir yana, kendi kaynaklarını
sömürülmekten kurtarabilmek bile çetin bir mesele… Dolayısıyla, Türkiye’nin
Batıyı takip ederek zenginleşmesi, “refah
toplumu”na ulaşması hayal!
Bununla
birlikte; Türkiye’de bir “Kapital” düzeni var.
Kapitalizm trenine binmişiz ve bir istikamete doğru
gidiyoruz.
Gittiğimiz istikametin “refah toplumu” olduğunu sanırken nerelere geldik?
Toplumca şaşkınlık içindeyiz. Çünkü
zenginleşeceğimizi, düze çıkacağımızı umarken, ekonomik sistem tarafından
cendere gibi sıkılıyoruz. Eziliyoruz.
Memleket dâhilinde “kapital düzeni” hükmünü
yürütüyor. Hem de ne “yürütme?” Sık
sık dile getirilen tabirle “vahşi”ce! İsterseniz, son zamanlarda çokça
konuşulan “vahşi kapitalizm”
kavramını da “anaparanın vahşeti”
diye Türkçeleştirelim ve Türkiye’deki icraatları nasıl, ona bakalım!
Anapara, saltanatını ve gücünü artırmak ve hükmünü
sonsuza kadar sürdürmek için sürekli büyümek zorundadır. Yerinde sayarsa
küçülür, küçülürse de biter. Onun için meselâ; köylerdeki evlere kadar herkesin
kullandığı sabit telefonlardan konuşsanız da konuşmasanız da “sabit” bir ücret alınır… Onun için,
banka hesaplarınıza, o hesabı kullansanız da kullanmasanız da “işletim ücreti” tahakkuk ettirilir.
Daha bunun gibi akla gelmeyen acayip ücretler hayatımıza girer. Anapara
sahibiyle vatandaş arasında bir ihtilaf çıkması durumunda, vatandaş daima
haksızdır.
Kapitalist ekonomik düzenin temelinde “tam rekabet” olduğu söylenir fakat bu
tamamen göstermeliktir. Bunun en güzel örneğini, banka faiz oranlarında,
akaryakıt şirketlerinin fiyatlarında ve cep telefonu şirketlerinin kontör
ücretlerinde görebilirsiniz… Neredeyse aralarında hiçbir fark, dolayısıyla hiçbir rekabet yoktur.
Yine, kapitalist
ekonomide tüketicilerin tam bilgilendirilmesi esası vardır. Bu da asla
gerçekleşmez. Anaparanın birikimi için her türlü cazip reklâm mubahtır ama
bilgilendirme nadirdir! Bundan 15–20 sene evvel, 900’lü hatlar piyasaya
sürüldü. Vatandaş bu hatları aramaya özendirildi fakat görüşmelerin kaça mâl
olacağı bildirilmedi. Bu bilgisizlik sonucunda binlerce ev-ocak söndü. O
hatları kullananlar evlerini, tarlalarını, arsalarını satarak borçlarını
ödeyebildiler.
Şimdi gündemde kredi kartı borçları var. Sadece kredi
kartı borçları mı? GSM hatlarında,
internet sağlayıcı ADSL hatlarında her şey normal mi? Tüketici tam olarak
bilgilendiriliyor mu? Hiç sanmıyoruz. Anapara, vahşetini buralarda ve daha pek
çok alanda sürdürüyor. Milyonlarca kişinin canı yanmadan hadiseler gündeme
gelmiyor.
Anaparanın vahşetini kim önleyecek? Bu sorunun
cevabını yarınki yazıda vermeye çalışacağız.
Önceki
yazılar