
Bulanık akıyor şuur ırmağı, bulanık.derinlikleri seçilemiyor. Aksettirdiği,
gökte soluk birkaç yıldız. Neden eğilmek istiyorsun hep? Kalbini teşrih
masasına yatırmaktan bıkmadın mı? Hayat dışarıda… Kaçıyorsun, erkekçe çalışmaktan,
yaratmaktan, dövüşmekten kaçıyorsun. Boş bulduğu ilk kulübeye sığınan bir köpek
gibi. Ve her kulübeden mantığın haşin eli boğazına sarılıp, kaçmaya zorluyor
seni. İnsan, salahiyetinin sınırlarını çoktan mı aştı? Dünyanın batan bir
gemiye benzemesi bundan mı? Tabiat, fare ile oynayan kedi gibi, soyumuzla alay
mı ediyor? Tedirgin, küstah, azgın insan sürüleri.
Batan bir geminin ister serenine tırman, ister küpeştesine yan gel… Bu ülke
89’dan beri su alan bir gemi. 89’da tasfiye edilen yalnız Batı aristokrasileri,
yalnız derebeylik nizam-ı içtimaisi değil; 89 burjuvazinin zaferi, ihtiyar
Şark’ın da ölüm çanı… Asırlarca krallardan baç alan devlet-i Aliyye’nin
mecalsiz avuçlarında fetih kılıcı yok artık, dilenci keşkülü var.birbirinin
gırtlağına sarılacakları mesut günü iple çeken renk renk insan… Ve nihayet
çözülüş. Hasta adam hâlâ can çekişiyor. Can çekişen yalnız o mu?
Dünyanın bütün tımarhaneleri bizim entelijansiyanın kafatası yanında birer
aklı selim mihrakı. Cemiyet tek mite dayalı: Atatürk miti. Başka bağ yok.
İmparatorluğun birbirine düşmen etnik unsurlardan mürekkep yamalı bohçası dikiş
yerlerinden ayrılalı beri biz kendi kendine düşman insanlar haline geldik. Mâzi
yok, tarihimizi tanımıyoruz. Din ölüm yatağında. İnsanları bir araya getiren hiçbir
ideoloji doğmadı. Nihayet dil de elden gitti. Türk milleti. Hangi millet?
Milliyetçiyiz. Hangi milliyetçilik? Batı’nın en bedbaht, en sarsak, en hasta
fikir adamı basubadelmevt hülyalarıyla avutabilir kendini. Kadirşinas bir el,
gübre altında kalan inciyi asırlarca sonra insanlığın tefekkür gerdanlığına
iliştirebilir.
Bu millet on senede bir değişen hafızasız nesiller amalgamı.
O halde? Tefekkürün her ülkede bir nevi “martyr” olduğu belki vakıa. Ama
şehvet dolu bir “martyr”. Bir ideal için ipe çekilmek ölümlerin en güzeli.
Nihayet manastır var Batı’da. Yaralanan insan köpek gibi sokağa terk edilmez.
“ANGOISSE”: BUNALTI
“Angoisse” (sıkıntı, huzursuzluk, ducret) psişik veya fizik bir
tedirginlik, bir kendini rahat hissetmeyiş (bir “malaise”).
Ruhi bakımdan paniğe varabilen bir güvensizlik duygusu olarak
belirmektedir. “Angoisse” hisseden fert, sıkıntısının kaynağını bilmez, yahut
bu duyguyla onu meydana getiren şartlar arasında büyük bir nispetsizlik görür.
“Angoisse” deyince daima ona bağlı bir takım unsurlar gelir akla:
meçhuliyet, kararsızlık, aciz (had şekli hafakan).
Fizik bakımdan, nefes darlığı ile belli eder kendini “angoisse”, göğüste bir sıkıntı duyulur, terlenir, çarpıntı hissedilir. Çok defa kol ve bacaklarda titremeler ve umumi bir zaaf hissi. Yenemediğimiz bir heyecandan doğan refleks. Kâh şiddetlidir, çabuk geçer, kâh kroniktir.