KAHVEHÂNELERİ BİRER İRFAN MEKTEBİDİR, Evliya Çelebi

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 03.09.2009

Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”

 

Lâedri

 

 

EVLİYA ÇELEBİ BURSA YOLUNDA, Reşat Ekrem Koçu

 

Büyük muharrir ilk seyahatine, kendisine seyahat müjdelenen rüyayı gördüğü gecenin hemen ertesi günü çıktı. Şöyle anlatıyor:

 

“O sabah erkenden Gedikpaşa semtinde oturan çocukluktan arkadaşım Okçuzade Ahmet Çelebi’nin evine gitmiştim. Gördüm ki Bursa’ya gitmek üzere hazırlanmış:

 

- Biraderim Evliya!... Haydi sen de gel, beş on gün içinde eski taht şehri olan Bursa’yı seyrü temaşa edelim, mahzun gönlümüz şad, gamkin hatırımız âbâd olur! Deyince içime bir ateş düştü, Bursa arzuları geldi:

 

- Gidelim! Dedim.

 

“Babama anama haber bile vermedim. Okçuzade ve yirmi yarânı bâ safâ ile Eminönü’ne gelip bir Mudanya kayığına bindik. Oradan kalkıp Galata Kurşunlu Mahzen önünden geçip Fındıklı önünde durduk. Fındıklı’dan birkaç nefer üstat gemiciler aldık. Kuşluk vaktinde eyyam muvafıktır diyen bir yere seren çekip salya demir ettiler, levendler hazır olup yelken yırtıp (açıp) ‘Hüdâ âsân ede!’ diye fâtiha okudular. Pupa yelken Sarayburnu akıntısını geçerek Bursa yolunu tuttuk. Herkes zevk ile sohbet etmekte, bazı yârân hanendeler:

 

Allahümme yâ Hadî

Âsân eyle yolumuz…

Sehli umûrülvâdi

Tez geçir tut elimiz

 

İlâhisini okudular. Meğer yol arkadaşlarımızdan biri Sultan İbrahim’in (o sırada tahta yeni çıkmıştır) karcıbaşısı Sefer Ağanın tamburacısı ve kemençecisi, biri de sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın uşağı Kara Recep Ağanın çöğürcüsü ve hânendesi imiş. Ben:

 

-Geliniz şu girdabı gamda bir segâh faslı edelim… dedim.

 

Teklifimi kabul ettiler. Gemicilerden Kışlıkçı Dayı, Çıvık Veli ve arkadaşları çöğürleri ile geldiler, meclise katıldılar. Âşıkaane sâdıkaane bir Hüseyin Baykara faslı oldu ki erbâbı zevkin ağızlarının suyu aktı. Bu zevk ve sürur ile Heybeliadası önüne vardık, oradan da 5 saatte Bursa’nın iskelesi olan Mudanya’ya varıp demir attık.

 

Mudanya’dan Bursa’ya atla gittik. Bağlar, bahçeler içinden geçerek dört saatte yine bağlık bahçelik Nilüfer Çayı kenarına geldik. Bahar mevsiminde coşkun akan, suyu içinden geçit vermeyen çayı ‘her kemeri yağmur kuşağından nişan veren’ köprüden aştık. Bu köprü çok eski bir yapıydı. Orhan Gâzi’nin zevcesi, Birinci Sultan Murat Hüdâvendigâr’ın anası Nilüfer Sultan yaptırmış idi, çayın adı da o kadına nispetle verilmiş, köprü de o adı taşıyordu.

 

Bursa Keşiş Dağının (Uludağın) eteğindedir, evleri, merdiven basamakları gibi sıra sıra birbirlerinin üstündedir. Şehrin içinden derecikler akar, hepsinin suyu içilir, bu akarsular evden eve geçer, her evde çeşme, fıskiye, havuz vardır.

 

Pınarbaşı, Sobranbaşı, Ardıçlıbaşı, Çatalkaynak, BillUrkaynağı, Samanlıkaynağı, Şekerkaynağı, Selâmkayası kaynağı… on yedi kaynak sulardır... Temmuz ayında insan bu kaynaklardan üç tas suyu birbiri peşi sıra alamaz, eli donar…

 

Kaplıcaları gece gündüz açıktır… Hele geceleri, kâfurlu balmumları ile aydınlatılır, herkes yârânı ile havuza girer, kimi tavus kimi de güvercin taklası atarak dalar, çıkar, yüzerler…

 

Kahvehâneleri birer irfan mektebidir.  Kahvehânelerinde sâzendeler, hânendelerle Hüseyin Baykara fasılları olur. Her kavehânede gazelhanler vardır ki insanı mest ederler. Kahvehânelerin meddahları, kıssahanları çok meşhurdur, bunlardan Kurban Alisi Hamza Çelebi, Şerif Çelebi, Mahmut Çelebi, Kara Firuz ve Tireli Ali Bey’i dinleyenler hayran olur…

 

Kahvehânelerin en büyüğü Ulu Cami yanındaki Emir Kahvehânesidir, ayan ve eşrafın oturduğu gayetle mükellef ve müzeyyen bir kahvehânedir, mahbub köçekleri vardır, amma, müezzin minareden Haya Alesselât deyince kahvehânede kimse kalmaz, herkes camie gider. Bursa ahalisi hem safa ve zevk ehlidir, hem de gayet sofudur…

 

Bursalılar yılda gün başına şehrimizin 366 mesiresi vardır diye övünürler, hakları da vardır. Mesirelerin hepsinde bir akarsu vardır… Mevsiminde mesirelerde kuzu çevrilir, fakat kuzuyu ateşin üstünde kendileri çevirmezler, kuzunun geçirildiği şişin ucu bir küçük dolabına takılmış, su akar ve o küçücük kebap dolabını döndürür, kuzuyu çevirir…

 

Keşiş Dağının eteğinde olan Bursa’ya uzaktan, bir saatlik yoldan bakıldığı zaman, güneşin ışığı yeşilliklere gömülmüş camilerin, medreselerin, türbelerin, hamamların kurşun örtülü kubbelerine vurur, (pırıl pırıl), öyle hoş bir manzaradır ki temaşasına doyum olmaz…”

 

 

Arşiv

Tarih: 03.09.2009 Okunma: 802

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?