BAYRAM SABAHI

İsmail Hakkı CENGİZ - 18.09.2009

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 


Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,

Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.

 

Süleymaniye’de Bayram Sabahı,

Yahya Kemal Beyatlı

 

Bize Ramazan Bayramı’nı lütfeden ve bizi bu mübarek bayrama kavuşturan Allah’a şükran duygularıyla doluyum.

 

Bize dinimizi ve tabii ki bayramlarımızı da öğreten Hz. Muhammed’e salât ve selâm olsun. En önce O’nun bayramını tebrik ediyorum.

 

Bu mübarek günü İslam şuuruyla ve hürriyet içinde idrak etmemizi sağlayan dinî ve millî liderlerimizin ve en başta da Mustafa Kemal’in bayramını tebrik ediyorum.

 

Kavmimizi millet ve devlet halinde teşkilatlandıran Oğuz Han’ın, üzerinde yaşadığımız toprakların bizim olmasını sağlayan Tuğrul ve Çağrı Bey’lerin, Alparslan’ın ve onların askerlerinin de bayramını kutluyorum.

 

İstanbul’u fetheden güzel kumandan ve güzel askerlerinin de bayramını tebrik ediyorum.

 

Dinimize ve milletimize geçmişte hizmet etmiş, şimdi etmekte olanların, bu uğurda şehitlik ve gazilik rütbelerine erişmiş kahramanların da bayramını kutluyorum.

 

Ebediyete intikal eden ve yaşamakta olan bütün akraba ve yakınlarımın bayramını tebrik ediyorum.

 

Sandıklılı hemşerilerimin ve onların ebediyete intikal eden yakınlarının da bayrımını tebrik ediyorum.

 

Sandıklı’dan başlayıp, yurdun her yerinde ve Kıbrıs’ta bana komşuluk etmiş olan eski ve yeni bütün komşularımın da bayramlarını kutluyorum.

 

İlkokul öğretmenlerim Kemal Özbek, Sadık Emren’den başlayarak, bana öğretmenlik ve hocalık etmiş olan bütün büyüklerimin bayramını tebrik ediyorum.

 

Bütün okul, asker ve mesai arkadaşlarımın da bayramını kutluyorum. Ebediyete intikal eden arkadaşlarımın da bayramını kutluyorum.

 

Yazdıklarıyla bize öğreten, bizi kâh neşelendiren, kâh hüzünlendiren yerli ve yabancı (kim yabancı ki!) yazarlar, şairler sizlerin de bayramınızı kutluyorum.

 

Bizleri duygulandıran, eğlendiren, güldüren, düşündüren, insanlığa ölümsüz eserler kazandıran sanatçılar, sizlerin de bayramınızı tebrik ediyorum.

 

Bayramlarda; kendilerini hatırlayacak kimsesi kalmamış olan dünyadaki ve ebedî âlemdeki kardeşlerimin de bayramını tebrik ediyorum.

 

İsim ve sıfatlarını saydıklarım, unuttuklarım ve isimleri buraya sığmayanlar, hepinizi coşkuyla kucaklıyor ve selâmlıyorum.

 

Bayramınız Mübarek Olsun!


 *                     *                      * 

ÜSTATLARDAN

DUA

Biz, kısık sesleriz... Minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allah’ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah’ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım!

Arif Nihat Asya

 

*   *   *   *   *   *   *   *   *  


 

Bayram ertesi yazıları


HİÇBİR SORUMLULUK HİSSETMİYORLAR

 

Mayıs ayında kaybettiğimiz Prof. Dr. Türkan Saylan, bir bilim insanı olarak, aklına yatmayan bir duruma şahit olduğunda, “burada bir yanlış var!” dermiş. Ondan sonra da yanlışın kaynağına doğru ilerlermiş. Bu sayede, ülkenin en büyük dertlerinden biri olan cüzam meselesini kökünden çözmüş.

 

Türkan Hanım, ülkeye insanüstü hizmetler etti. “Çağdaş yaşam”ı yaygınlaştırdı. On binlerce çocuğun eğitimine katkıda bulunan bir vakıf bıraktı. Fakat asıl, en önemli mirası bu söz olmalı: Aklımıza yatmayan bir durumla karşılaştığımızda “Burada bir yanlış var!” deyip, yanlışın kaynağına ilerleyebilmeliyiz.

 

25 Mayıs 2009 tarihli Radikal gazetesi, tam da bu cümleyi sarf edeceğimiz bir manşetle çıkmış: 23 kişi öldü, 16 ay geçti, ortada iddianame bile yok! Alt başlık da şöyle: Davutpaşa patlamasına bakan savcılık kamu kurumlarının ayak diremesi nedeniyle ilerleyemiyor.

 

Olay kısaca şuydu: İstanbul Davutpaşa’da, patlayıcı madde üretimi yapan bir depoda meydana gelen patlama 1 binayı yerle bir etmiş, 23 kişi ölmüş, 150 kişi yaralanmıştı. İş merkezinin iskânı, atölyenin ruhsatı yoktu. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına verilen bilirkişi raporuna göre, atölyenin yanı sıra ruhsatsız atölyenin üretimine göz yuman kurumlar da sorumluydu.

 

Bilirkişi, kusuru şu kurumlara paylaştırdı: Zeytinburnu belediyesi (3/10), Büyükşehir Belediyesi (2/10), BEDAŞ (1/10), Çalışma Bakanlığı (1/10). Savcının soruşturma taleplerine rağmen kurumlar sorumluların adını bildirmedi, geç bildirdi veya memurları ifadeye göndermedi. İstanbul valiliği ve Zeytinburnu Kaymakamlığı soruşturma izni vermedi.

 

Tek olumlu gelişme, Zeytinburnu Kaymakamlığı’nın, ilçe belediyesinde çalışan altı kişi için yargılanma izni vermeyen kararının İdare Mahkemesi’nce bozulması oldu.

 

Dikkatle bakıldığında, hadisede 1’den fazla yanlış olduğu görülüyor. Birincisi; memurlar hakkında soruşturma açılması yetkisinin “idare”ye verilmiş olması! Böyle bir yetki sadece hukukun önünü tıkamakla kalmaz; korunacağından emin olan memuru cüretkâr davranmaya da iter. Dolayısıyla, dokunulmazlık zırhına bürünen memurun kolayca suç işlemesinin yolunu açar. Burada temel bir yanlış var.

 

İkincisi; yargıya en fazla güvenecek ve halkın güven duymasını sağlayacak olan kurumların, yargının önünü tıkamaları. Valilik ve kaymakamlık makamlarının, üstelik ortada bilirkişi raporu varken, soruşturma izni vermemesi hiç de makul değil. Büyük bir yanlış…

 

Üçüncüsü; ilk ikisinden de vahim… Hukukî süreç bir yana; olayın bir de vicdanî boyutu var. Soruşturma izni vermemekle, “İdareci”lerin hiçbir vicdanî sorumluluk duymadıkları anlaşılıyor. Vicdanlar kararmış. En büyük yanlış burada! Bir idareciyi böylesine duyarsızlaştıran nedir? Aklımız almıyor!

 

Aradan 4ay daha geçti, ancak soruşturmayı yürüten savcı hâlâ bürokrasiyle boğuştuğu için dava açılamadı. Çünkü Davutpaşa faciasıyla ilgili üç memuru koruyan valilik kararına savcı bir gün içinde itiraz etti, ancak yazısı üç haftada yerine ulaşamadı (17 Eylül tarihli gazeteler).

 

İki idarecinin vicdanının kararması çok da önemli olmayabilirdi. Fakat onların yetkilerini kamu aleyhine kullanmaları milyonların vicdanını sızlatıyor. Hatta kanatıyor. 23 ölünün geride bıraktığı acılı yakınlarına, yetim ve öksüz kalan çocuklara, 150 yaralıya karşı, idareciler, demek ki hiçbir sorumluluk hissetmiyorlar. Galiba, hiçbir şey hissetmiyorlar.

 

            *   *   *   *   *   *   *   *   *   *

 

YUNAN TAKIMINI YENEN BİR TÜRK TAKIMI MI?

 

17 Eylül Perşembe akşamı Yunanistan’da bir futbol maçı vardı… Yunan ekibi Panathinaikos ile temsilcimiz Galatasaray karşı karşıya geldi.

 

Tabii milletler arası müsabakalarda milli duygular öne çıkıyor. Bu tip karşılaşmalarda rakibiniz Yunanistan gibi tarihî bakımdan derin probleminiz olan ülkelerden birinin takımıysa daha bir hassas oluyorsunuz. Yunanistanla veya onun bir takımıyla yaptığımız maçlar sadece sportif bir karşılaşma mutadınnın ötesinde bir anlam taşıyor. Maç sonunda galipsek sevincimiz daha fazla, mağlupsak üzüntümüz de daha fazla oluyor.

 

Yazımızın başında söz ettiğimiz maçta Galatasaray Yunalı rakibini 3–1 gibi çok net bir sonuçla yendi. Tabii ki ziyadesiyle sevindik.

 

Bununla birlikte bu galibiyet bizi biraz da düşündürdü! Çünkü Galataraay’ın ekip yapısı, bilhassa başarıda imzası olanların milliyeti çok ilginçti… Galatasaray’ın kaydettiği 3 golden 2’sini Brezilya’lı oyuncu Elano attı. Geriye kalan tek golü ise Roman asıllı bir Çek vatandaşı olan Baros attı.

 

Başarıda büyük payı olan “yabancı”lar bu ikisiyle sınırlı değildi! Galatasaray’ın kalesini canla başla koruyan, Yunan ekibinin müthiş şutlarını kurtaran kaleci Leo Franco bir Arjantinli!

 

Başarının asıl sahibi, Galatasaray takımının teknik direktörü Frank Rijkaard ise bir Hollandalı!

 

Hal böyle olunca, sahada sanki Türkler silinmiş gibiydi. Dolayısıyla bu durum, başlık olarak koyduğumuz suali sormamıza yol açtı. Sualimizin cevabı; elbette Galatasaray hücrelerine kadar Türk takımıdır. Kazandığı başarı bir Türk takımının başarısıdır.

 

Galatasarayın arkasında milyonlarca Türk taraftarı olduğu gibi bu güzide takımız asırlık bir Türk takımıdır. Galatasaray’ın Yunanistan’da, “yabancı” teknik adam ve futbolcularla elde ettiği başarı millî duygularımızı kabartmış, futbol tarihine de bir Türk takımının başarısı olarak geçmiştir.

 

 

Takımdaki “yabancı”ların yoğunluğu, Galatasaray’ın bir Türk ekibi olması niteliğine zerre kadar halel getirmemiştir. O “yabancılar”, evet, ücretleri karşılığı Türk’e hizmet etmişlerdir. Onları da bizden birileri olarak kabul ediyoruz.

 

Bu örnek bizim “milliyetçilik” duygu ve fikirlerimizin yansıması bakımından gayet manalıdır. Bizim milliyetçilik anlayışımız ırk esasına dayanmaz. Biliriz ki yeryüzünde karışmamış, saf bir ırk yoktur. Olamaz. “Türk” kelimesi bir ırktan çok öte bir kültürün adıdır. Bu kültüre hizmet eden, onu zenginleştiren herkesi Türk ve milliyetçi sayarız.

 

Bir spor sitesi var, adı Sporx… Bu spor sitesinin adına baktığınız zaman, en azından kullandığı “x” harfinden dolayı hiç de milliyetçi bir site olmadığını anlayabilirsiniz. Bununla birlikte bu sitenin Panathinaikos – Galatasaray maçının sonucu için attığı manşet şöyle:  Cimbom’dan Osmanlı Tokadı: 1-3

 

Demek ki bir Yunan takımıyla karşılaştığımız zaman şuuraltındaki milliyetçi duygularımız yüzeye çıkıyor. Fakat böyle bir manşeti maksadı aşan bir ifade olarak görüyoruz. Bizim milliyetçilik anlayışımız ayırıcı değil birleştiricidir. Dışlayıcı değil, kapsayıcıdır. İtici değil, cezbedicidir.

 

Bu satırları yazmamıza vesile oldukları için başta Galatasaray yöneticilerine, galibiyette payı bulunan yerli ve yabancı futbolculara ve teknik adamlara teşekkür ederiz.

 

Avrupa’daki sesimiz Galatasaray’a üstün başarılar dileriz.

 

*   *   *   *   *   *   *   *   *   *   *

 

 

HOSPİTAL HASTANESİ

 

Bir gün, Karşıyaka’dan Bornova’ya gelmek için dolmuşa bindik.

Dolmuş iki durak ilerledikten sonra, yolcu almak için durdu. Kucağında kundakta bebekli bir kadınla, yanındaki kadın binmek için hamle yaptı. Ama önce bebekli olanı sordu:

“Hospital hastanesinden geçer mi?”

Dolmuş sürücüsü “Geçer!” deyince bindiler.

 

*        *        *

Kendi kendime hem İngilizceyi, hem de Türkçeyi katlettiler diye düşündüm.

Çünkü az İngilizcemden biliyorum; “hospital” zaten “hastane” demek.

Bu bayanlar, “Hospital hastanesinden geçer mi?” diye sorunca ne söylemiş oluyorlar?

“Hastane hastanesinden geçer mi?”

Herhangi bir dilde böyle bir ifade olabilir mi?

Olmaz, olamaz…

Amma velâkin Türkiye’de olursa da kimse yadırgamaz.

 

*        *        *

Sonra, düşündüm… Aslında bu soruyu soran bayanların fazla kabahati yok!

Neden?

Çünkü patron özel hastanesinin adını “Central Hospital” koymuş.

Binanın tepesine, girişine ve dört bir yanına da kocaman levhalarla “Central Hospital” yazdırmış.

Oraya gitmek isteyen nasıl soracak?

“Central Hospital”e gider mi, diye sorsalar daha mı iyi?

 

*        *        *

Tabii burada problem işyerlerine yabancı isimler konmasında hiçbir engelin olmaması…

Her konuda sıkı sıkıya yasaklar koyan devletin, iş, mekânlara yabancı isim koymaya geldiğinde aşırı serbestçi olması…

Anadilimiz, Türkçemiz konusunda hiç hassas olmaması…

Türkçenin yozlaşmasına seyirci kalması, adeta teşvik etmesi…

Dili yozlaşan kişinin, karakterinin de yozlaşacağını hesap edememesi…

Türkçe biterse Türk’ün de biteceğini görememesi veya görmezden gelmesi…

Asıl mesele, memleket gibi Türkçenin de sahipsiz olması.

Gel de Karamanoğlu Mehmet Bey’i rahmet ve şükranla anma!

Hani, tâ 1277’de “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” demişti.

Ruhu şad olsun!

Ruhu bize ilham versin!

Yeni Karamanoğlu Mehmet Beyler yetişsin!

 

*                        *                      *

ÜSTATLARDAN

 

MECNUNLAR YOLU

 

Biz çölde yetiştik; çile yâr oldu bize,

Sermayemizin külleri kâr oldu bize!..

Tek müjde nasip olmadı hiçbir kuyudan,

Biz hep su dedik, yankısı nâr oldu bize!..

 

Bekir Sıtkı Erdoğan

 

 

Önceki yazılar

Tarih: 18.09.2009 Okunma: 890

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman Genç

11.08.2009 - 12:25

Bir dünkü Çanakkale'deki güzelliğe tek vucut oluşa bak bir de bugüngü çirkinliğimize bölünmüşlüğümüze, ihtiraslarımıza,teslimiyetimize ve yenilmişliğimize bak..............saygıyla

Osman Genç

11.08.2009 - 12:25

Bir dünkü Çanakkale'deki güzelliğe tek vucut oluşa bak bir de bugüngü çirkinliğimize bölünmüşlüğümüze, ihtiraslarımıza,teslimiyetimize ve yenilmişliğimize bak..............saygıyla