Oy gizli,
haber kutsal, yorum hürdür.
Çocuklar liseyi bitirip de üniversiteli
olunca sevinmiştik. Bizden, İzmir’den uzakta, İstanbul gibi ülkenin en pahalı
şehrinde okumaya gittikleri halde sevinmiştik.
Neden sevinmiştik?
Çünkü ortaokul ve lise hayatları boyunca
göndermek zorunda kaldığımız “dersane”
olayı, dolayısıyla dersane masrafı bitmişti. Üstelik devlet, üniversite
öğrencilerinin masrafına katkıda bulunmak üzere “öğrenim kredisi ve katkı kredisi” veriyordu. Bu kredileri
aldığınız zaman, bakıyorsunuz ki, ekonomik sıkıntınız çocukların lise öğrenim
dönemlerine göre hayli azalmış! Allah, devletten razı olsun, hakikaten bu kredi
öğrenim esnasında çok büyük bir derde deva oluyor.
Bir
velî veya talebe “öğrenim kredisi ve/veya katkı kredisi”ni neden alır?
Bunun bir tek sebebi vardır: Muhtaç
olduğu için! Buraya ince dikkat gerek; öğrenci, eğitimi esnasında böyle bir
düzenli gelire ihtiyacı olduğu için bu krediyi alır. Tersten söylersek, ihtiyacınız
yoksa almazsınız. Tepedeki idareciler, medyacılar, siyasetçiler ve iş
insanlarının böyle bir krediye ihtiyaçları var mıdır? Tabii ki yoktur ve
istisnalar dışında onlardan birinin çocuğunun böyle bir krediyi alması söz
konusu değildir.
Bu krediye ihtiyacı olan ve kullananlar
elbette üniversite öğrencilerinin büyük bir çoğunluğunu meydana getiriyor.
Yüzbinlerce, belki de milyonlarca kişi bu krediyi alıyor, dolayısıyla devlete
borçlanıyor.
* * *
Peki,
bu krediler sonra nasıl ödeniyor?
Söz konusu krediyi, üniversite veya
yüksek okul diplomasını aldıktan tam 2 sene sonra ödemeye başlıyorsunuz.
Ne
kadar ödüyorsunuz?
Son rakamı veriyorum: Eğer öğrenci 5 yıl
boyunca hem öğrenim, hem de katkı kredisini kullanmışsa öğrenim kredisi borcu 8.263 TL,
katkı kredisi borcu ise 1.730 TL. Bu rakamları tek seferde ödemek
şartıyla borçtan kurtuluyorsunuz. Bunu tek seferde ödeyebilecek kadar babayiğit birisi
olsanız, zaten 5 yıl boyunca kredi alıp da borca girmezdiniz, değil mi?
Kredi
ve Yurtlar Kurumu genel Müdürlüğü,
sağ olsun, taksitli ödeme planını da vermiş. Buna göre; 2010 Aralık ayından
itibaren her 3 ayda bir öğrenim kredisi için 902 TL, Katkı kredisi için de
185 TL ödemek zorundasınız. 3 ayda bir ödeyeceğiniz rakamın toplamı 1.087
TL ediyor. Ne zamana kadar? 2013 Mart’ına kadar!
Borçlu olan kim? Krediyi kullanan
öğrenci…
Bu borcu nasıl ödeyecek? Herhalde işe girerek!
Peki,
iş var mı? Yok!
Nitekim Başbakan daha evvelsi gün ne
dedi? “Her üniversite bitiren iş
bulacak diye bir kaide yok”
Öyleyse bu borçlar nasıl ödenecek?
Üstelik bu arada askerlik hizmeti olacak,
pek çok öğrenci yüksek lisans eğitimine başvuracak… Yüksek lisans esnasında “öğrenim kredisi ve/veya katkı kredisi” almaya
devam edecek, yani devlete borçlanmayı sürdürecek!
Bu şartlarda, bahse konu kredinin
ödenebilmesine imkân ve ihtimal var mı?
Tabii ki borç ödenmesin demiyoruz. Ama
makûl bir süre içinde… Herhalde makûl süre, ülkenin Başbakanının “Her üniversite bitiren iş bulacak diye bir
kaide yok” dediği bir ortamda, geri
ödemenin mezuniyetten 2 sene sonra başlaması olamaz.
Bu konuda “acil bir açılım”a ihtiyaç var. Buradan öneriyoruz: Bu şartlarda geri ödeme takvimi
mezuniyetten ya en az 5 yıl sonra başlatılmalıdır veya işe giremeyen mezunlar için süre söz konusu olmamalı, işe girdiği
zaman ödemeye başlamalıdır. Güç-bela eğitim alan, ilim tahsil eden gençlere
böyle bir süre çok görülmemeli… Bu hem sosyal devlet olamanın, hem de insafın
gereğidir.
* * *
SORUN NEDEN ÜLKE GÜNDEMİNE
GELMİYOR?
Milyonlarca genci ilgilendiren, aileler
ve yeni mezunlar için kâbus olan böyle bir dert neden ülke gündeminde yer
bulamıyor?
Baş tarafta da söylediğimiz gibi,
milyonların rüyalarını zehirleyen bu sorun, ülkenin yönetim ve gündemini
belirleyen azınlık için hiç dert değil de ondan!
Bir kere daha görüyoruz ki; ülkenin
siyaseti de, medyası da, iş dünyası da halktan tamamen kopuk…
Yazık ki, ne yazık!
Önceki
yazılar