Oy gizli,
haber kutsal, yorum hürdür.
Masallar ülkesinin “bütün zamanları” için
geçerli olan konu, demokrasi…
Masallar
ülkesinde her şey ama her şey demokrasi adına yapılır.
Bu ülkede demokrasi özenle büyütülür,
biraz büyüyünce kesilirmiş. Büyütülürken çevresi çitle çevrilir, özel korumaya
alınırmış.
Bu işi yapma görevi genellikle
ordusununmuş. Bu ülkede orduyla halk ilişkileri görülmeye değermiş.
Edebiyatın iki türü çok gelişmiş:
“Orduyu
övgü edebiyatı…”
“Orduya
süngü edebiyatı…”
Bir paşa güzel bir konuşma mı yaptı, “bu
memleketi en iyi biz severiz” mi dedi? Ertesi gün çevresini kuşatırlarmış:
“Paşam paşam, konuşmanızı dinleyince
kendimden geçip sızıp kalmışım. O ne muhteşem konuşmaydı, ne muhteşem… Ancak
sizi dinleyince geliyor neşem…”
Hani o gün paşa erken yatmasa, sabaha
doğru yönetime el koysa yeriymiş.
Zaten bundan 10 bilmem kaç sene önce,
böyle bir şey olmuş, demokrasi çiçeği solmuş… Halk da mutlu olmuş. Anayasayı
tümden kaldırdığı için makasçı da birkaç ay içinde hatip kesilmiş. Alanları
doldurmuş. “Asacağım” deyince alkış, “basacağım” deyince alkış… Aradan birkaç
yıl geçmiş. Halka, makasçıya ve anayasasına evet deme özgürlüğü verilmiş.
Halk da bunu onda dokuz kullanmış.
Gel zaman git zaman… Demokrasi örtüsü
yeniden açılmış muntazaman… Güdümlü, süzgeçten geçmiş, halis bir demokrasi…
Halis sözcüğü yamanmış. Tersten de
okunurmuş, düzden de… Her türü geçerliymiş bu düzende.
Bu ülkede demokrasi gelişmiş gelişmiş,
bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmiş. Toplumun en önemli kesimlerini içine
almış. Pek çok alanda özgürlükler genişletilmiş. Örneğin, mafyanın
antidemokratik ülkelerde olduğu gibi yasadışı sayılmasından vazgeçilmiş. Bu
kurumun üyelerine devlet katında en önemli yerler seçilmiş…
O ülkede artık banka soygunları falan
olmuyormuş. İsteyen bankayı soyacağına satın alıyormuş.
Seçim zamanı geldiğinde, partilerin genel
başkanlarınca belirlenen adlar halka gösteriliyormuş. Halk da bunlar arasından
seçim yapıyormuş.
Ülkenin en önemli sorununu askere
bırakmışlar. “Çözün, ne istiyorsanız yapalım” demişler.
Kentler
dışında tüm yerleşim yerlerinin güvenliğini askerin jandarma kanadına
bırakmışlar…
Yasaların yapıldığı Büyük Millet
Meclisinin korumasını da askere verip bir güvenlik taburu yerleştirmişler…
Sonra birbirlerine sormaya başlamışlar:
“Ordu
yönetime müdahale mi ediyor?”
O ülkede kışlada izi olmayanın devlet
yönetiminde yüzü olmazmış. Yönetenlerin, ya sanık ya tanık ya da uyanık olarak
yaşamlarının bir diliminde mutlaka askerle ilgisi olurmuş…
O ülke bugünlerde nasıl mıymış? Demokrasi yine koruma altındaymış.
Herkes ülkeyi askerlerin koruyacağı düşüncesinin verdiği güvenle mezarlıkta
yürür gibi avazı çıktığı kadar bağırıyormuş:
“Her yurttaş sivil doğar, her yurttaş
sivil doğar…”
*
* *
Yukarıdaki satırları, Mart 1996’da, Mustafa Balbay, Cumhuriyet’teki
köşesinde yazmış.
Balbay şimdi nerede?
Silivri’de tutuklu.
Neden?
Darbeye
teşebbüsten!
Gayet vahim! Yukarıdaki satırları yazan,
partisinden, fikrinden dönenleri hicvettiği yazılarını “Dönekrasi” adlı kitabında toplayan bir yazar, dönüp darbeci
olduysa, memlekette darbeci olmayan kimse kalmamış olabilir! Yanınıza, yörenize
bir iyice bakın… Sağınız, solunuz, önünüz arkanız darbeci dolabilir!
Önceki yazılar