Oy gizli,
haber kutsal, yorum hürdür.
Domuz da dâhil hiçbir hayvanı aşağılama,
hor görme niyetinde değiliz. Dinimizce eti yasaklanmış olmasına rağmen… Mademki
yaratılanı Yaradan’dan ötürü hoş göreceğiz, domuzu da hor görmeyeceğiz.
“Domuzluk”, adı geçen hayvanı
çağrıştırmaktan ziyade bir takım sahtekârlıkları, kandırmaları, hainliği
anlatan bir deyim olduğu için başlığı böyle koyduk.
*
* *
Yarım asırlık ömrümüzde, ortaya çıkan
problemleri, insanımızın ve devletin, daima olduğundan küçük göstermeye
çalıştığına şahit olduk. Herhangi bir olumsuz haber, vaka, hatta felaketle
karşı karşıya kaldığımızda, devlet, sorunun ne kadar önemsiz olduğunu bin türlü
vasıtayla millete kanıtlamaya çaba gösterir. Bunda da gayet başarılıdır…
Nitekim millet inanmasa da elinden ne gelebilir?
Yakın geçmişteki pek çok misâli hepiniz
hatırlarsınız…
Bir zamanlar bütün dünyayı aids paniği
sarmış, bunun cinsel yolla bulaştığı öğrenilmişti. O günlerde ülkemiz kuzeyden
gelen ve hayatını cinsellikle kazanan kadınlarla dolmuştu. Erkeklere aids tehlikesi hatırlatıldıkça, “bize bir şey olmaz, abi”
cevabı alınmış, devlet ise oralı bile olmamıştı.
Sonra yine kuzeyimizde “Çernobil nükleer
santrali” patlamış, bilhassa Trakya ve Karadeniz bölgemizdeki ürünler
radyasyona maruz kalmıştı. O günün hükümeti, bizim ürünlerimizin, bahusus
çayımızın hiçbir şekilde etkilenmediğini bütün gücüyle millete anlatmaya
çalışmıştı. Çayda hiçbir tehlike
olmadığını göstermek için, devrin Ticaret bakanı kameraların karşısında çayını
yudumlamıştı.
Sonra sel felaketleri oldu, olmaya devam
ediyor… Devlet bu felaket karşısında ne diyor? “Abartmayın canım, dünyanın her yerinde olur böyle şeyler!”
Depremler oluyor, Kandilli rasathanesi
depremin şiddetini önce misal, 6,2
olarak bildiriyor, sonra hayır, 5.9 diyor.
Depremlerde meydana gelen ve kamuoyuna
açıklanan can ve mal kaybı rakamları asla birbirini tutmuyor. Misâl, Adapazarı
depremindeki can kaybının 40 bin olduğu
genel kanaatken, devletin resmî rakamları 17 bin olduğunda ısrarlıdır.
Bizim de bizzat yaşadığımız Erzincan
depreminde, Erzincan’da konuşulan can kaybı 2 binken, devlet 650 olduğunu söylüyor.
Bu listeyi uzatabilirsiniz…
Elbette afet ve felâketler hiçbir zaman
büyük hadiseler sayılmadığından, bu olayların hiçbirisinde, hiçbir yöremiz “AFET BÖLGESİ” olarak ilân
edilmemiştir.
*
* *
İşte, bütün geçmişi boyunca
olumsuzlukları küçük göstermeye çalışan devlet, iş domuz gribine gelince aniden
“strateji” değiştiriyor:
Sağlık Bakanlığı şunları söylüyor:
Bu
kış, milyonlarca kişi domuz gribine yakalanacak. Binlerce kişi ölecek. En iyimser tahminle 400 kişi
bu gripten ölecek.
Hacca
gidişler iptal edilebilir. Okullar tatil edilebilir.
Bizzat Sağlık Bakanı açıklıyor: “2010 yılı domuz gribi yılı olacak!” Şu
söyleyişteki havaya bakar mısınız? Hazret
sanki ikaz etmiyor, müjde veriyor!
*
* *
Domuz gribinin gündeme geldiği Haziran
ayında, bu hastalığın aşısının bulunmasının yıllar alabileceği söylenmişti. Fakat bibaktık, aşı kışa yetişivermiş!
Gelin de Osman Bey’in yazdığı gibi (http://www.genelhaberler.com/yazi_goster.php?id=1853),
bu işin altında bir “ŞÜPHE” aramayın!
Osman Bey’in sorduklarına biz de şu suali
ekleyelim: Madem bu grip bu kadar
tehlikeliydi, sınır kapılarını neden kapatmadınız, neden giriş-çıkışları çok
daha kontrollü hale getirmediniz, en azından “risk gurubu”nda bulunan yaşlı ve
çocukların seyahatine neden izin verdiniz, vermeye devam ediyorsunuz?”
*
* *
TENKİTLERİMİZ AKP’LİLERE DEĞİL,
AKP YÖNETİMİNEDİR
AKP teşkilatıyla, hele AKP’li seçmenle
hiçbir meselemiz yoktur. Onların büyük bir çoğunluğunun tertemiz insanlar
olduğunu bildiğim için, eleştiri oklarımı ya doğrudan bir isme veya “AKP üst yönetimi”, “AKP kodamanları”
şeklinde iktidarın kaymağını yiyen bir avuç kişiye yöneltiyorum. Kendi
halindeki AKP’liler, tenkitlerimizden katiyen alınmamalıdır.
Önceki yazılar