Oy gizli,
haber kutsal, yorum hürdür.
Haber bültenlerinde sık sık
canımızı sıkan “gecekonduların yıkımı” görüntülerini izliyoruz. Yüzlerce polis
ve jandarma eşliğinde yapılabilen yıkımlar esnasında büyük hadiseler meydana
geliyor. Taşlar-sopalar havada uçuşuyor… Gaz bombalarıyla ortalık savaş alanına
dönüyor. Yaralananlar, hatta ölenler oluyor.
Peki, bu kadar büyük hadiseler yaşanıyor
da gecekondu olayı önlenebiliyor mu?
Ne gezer!
Kent nüfusunun ne kadarının gecekonduda
yaşadığı hakkında bir fikriniz var mı?
2007’de dünya çapında yapılan bir
araştırma; 3 milyar kentliden 1 milyarının gecekondu sakini olduğunu ortaya
koyuyor.
Türkiye’de de durum böyle midir? Keşke böyle
olsaydı, keşke dünya ortalamasına uygun olarak kentli nüfusun 3’te 1’i
gecekondularda yaşıyor olsaydı! Ne yazık ki, Türkiye’de durum çok daha vahim…
Sıkı durun, http://www.kentli.org/makale/karanfilkoy.htm
adresindeki bilimsel makale, İstanbul,
nüfusunun %60’ından fazlasının yasa dışı ve plansız yerleşmelerde yaşadığını bildiriyor. Diğer şehirlerimizde de durumun bundan
iyi olduğunu sanmıyoruz.
2007 yılında dünya çapında “gecekondu”
araştırması yapanlar, böyle giderse 2030’da gecekonduda yaşayacakların
sayısının 2 katına çıkacağını tahmin ediyor.
Trafik sorunu, toplu taşıma vasıtalarının
aşırı kalabalığı, hava-su ve toprağın kirliliği ve diğer problemlerle
şehirlerin nasıl bir kent işkencehanesi haline geleceğini artık hesap edin!
Aslında tehlike bu görülenlerin bile çok
ötesinde!
Düşünün ki, milyonlarca insan sağlıksız
şartlarda hayatını sürdürmeye çalışıyor. Sağlıksız besleniyor belki de
beslenemiyor, banyo ve tuvalet ihtiyacını sağlıklı karşılayamıyor, sağlıklı bir
eğitim alamıyor ve elbette sağlıklı bir sağlık hizmeti alamıyor.
Bu sağlıksız şartlarda hayatını idame
ettirmeye çalışan anneleri düşünün… Bu
anneler ruhen, zihnen ve bedenen pek çok sıkıntı içindeyken çocuklarını ne
kadar sağlıklı yetiştirebilirler?
Böyle bir problem milyonlarca insanın meselesiyken
belediyeler, bir mahalleye girip, daha önce göz yumdukları birkaç “gecekondu apartmanı” yıkmaya
çalışıyorlar. Milyonlarca kaçak yapı içinden “piyango” vurmuş birkaç apartman
ve onların sakini birkaç yüz kişi! Yürek
burkan görüntüler! Bu devasa meselenin çözümünde bulduğunuz yol bu mudur?
Hadise çok boyutlu, çok yönlü, toplumsal,
ekonomik, kültürel bir meseledir. Üzerinde son derece hassasiyetle durulması
gereken, hayatî bir meseldir. Bugünkü haliyle
bile kentler çevresel olarak sürdürülemezdir. Ufukta ürkütücü bir tehlike
vardır.
Gelecek yazılarımızda o tehlikeleri
göstermeye çalışacağız.
*
* *
KURTLAR VADİSİ OYUNCULARI
DİZİLERİNİ SEYRETMİYOR
Kentlerin aşırı kalabalıklaşmasının
tehlikelerinden biri; yarattığı rant dolayısıyla mafya denilen yer altı örgütlerinin
hem ortaya çıkmasını, hem de o örgütlerin yaşamasını ve büyümesini
kolaylaştırmasıdır.
Tabii bu yasadışı yapılanma, aynı
zamanda, milyonlarca işsizi kolayca yönlendirme tehlikesini de beraberinde
getiriyor. Mafyayla ilgili haber ve filmler büyük iş yapıyor. Artık iş o hale
geliyor ki, söz konusu yapı milyonlarca işsiz için “cazip” bir iş kapısı gibi algılanıyor.
Bu olguyu istismar eden yapımcılar,
insanlardaki merak duygusunu alabildiğine sömürüyorlar. Birkaç yıldır, bu
sömürünün zirvesi “Kurtlar Vadisi”
adlı dizidir.
Neyse ki konuyla ilgili iyi haber bizzat oyuncularından geldi: Dizide “Çeto” ve “Yıldırım” karakterlerini canlandıran, Şefik Onatoğlu ve Eray Türk, bir okul söyleşisinde, Kurtlar Vadisi adlı diziyi hiç izlemediklerini itiraf ettiler.
Dizinin ne kadar abuk sabuk olduğunu
düşünün ki, oyuncuları bile izlemiyorlar.
Lâkin milyonlar sahiymiş gibi seyrediyor.
Hatta bu dizinin ülke gerçeklerini anlattığını düşünenler bile var.
Bize göre dizi, tek bir gerçeği
gösteriyor: Karanlık işlere merakın
yoğunluğunu!
Önceki yazılar