Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Mutaassıp kanattan bir arkadaşımızdı.
Zaten yüzüne bakın ne kadar mahcup, mazbut ve mutaassıp bir aile babası
olduğunu hemen anlarsınız.
Dolayısıyla, eğer TSK’nde bir “irticaa
karşı plan” hazırlanacaksa, kendisine görev verilecek en son kurmay, Dursun
Çiçek’tir.
Devremizin üçüncüsüdür. Kolay değildir,
seçkin 870 kişi içinde 3’ncü olmak. Kaderin bir cilvesi olsa gerek, soyadı Üçüncü olan arkadaşımız da devre
birincisiydi ve şimdi generaldir.
Dursun Çiçek arkadaşımız kendi halinde,
asla çıkıntılık yapmayan, öğrenmek, hep öğrenmek isteyen, ülkenin yüz akı, “okumuş” evlatlarından biridir. Nitekim Kurmay
olmak gibi çok zor, devrenin yüzde 10’ndan daha azına nasip olan bir yüksek
eğitim bile onun öğrenme, tecessüs azmini tatmin etmemiş ki bir de gitmiş bir
üniversitede doktora yapmış.
*
* *
Böyle başarıların sahibi olmayan emsalleri,
bu başarı karşısında bir kıskançlık, hatta aşağılık duygusuna kapılır. Böyle
başarılı bir arkadaşını övmek, savunmak bir yana, zor durumda kaldığı için, içinden
sevinç bile duyabilir. Yani, bizim gibi birinin, Çiçek karşısında kıskançlık
duyması gerekir. Kıskançlık da insanî bir duygudur.
Lâkin insanda vicdan, insaf diye
tanımlanan duygular da var!
Üstelik bu arkadaşımızın üstün
yetenekleri bu kadarla da kalmıyor: Birkaç hafta önce, Habertürk’te Balçiçek Pamir, bir konuğuyla konuşurken bir röportaj
ekrana geldi… Orada, askerliğini Güneydoğu’nun dağlarında yapan, İstanbullu bir
genç şunu anlattı: “Operasyona çıktık.
Kış günüydü… Diz boyu karda dağa tırmanıyoruz, bir yere geldik, artık
ilerleyemiyoruz… Adım atarsak, ya uçuruma yuvarlanacağız veya kar bizi yutacak.
Durduk.”
Arkadan Tabur Komutanımız seslendi; “Neden durdunuz?”
“Komutanım,
dedik, kar yolumuzu kesti, ilerleyemiyoruz!”
“Tabur
komutanımız yanımıza geldi. En öne geçti. ‘Beni takip edin!’ dedi. Onu takip
ettik ve hedeflenen yere ulaştık.
Tabur
komutanımız, o zaman binbaşı olan Dursun Çiçek’ti!”
İşte, 6 aydır hakkında yargısız infaz
yapılan Dursun Çiçek budur.
*
* *
İlginçtir, Deniz Kuvvetleri Komutanı kim,
diye sorsan vatandaşın büyük çoğunluğu tanımaz ama o kuvvetin bir albayını
bütün dünya tanıyor. Nereden? İmzasından! Çünkü sabahtan akşama kadar
ekranlarda Dursun Çiçek’in görüntüleri ve imzası var.
Neden Dursun Çiçek’in imzası?
Herhalde piyango ona vurdu!
En kolay onun imzasını buldular.
*
* *
Bizim devreye, Kara Harp Okulu’nda 1976–78
yılları arasında tabur komutanlığı yapan, o zamanki rütbesiyle Kurmay Binbaşı
Osman Aras derdi ki; “Bu devre silahlı
kuvvetlerin ‘kilit’ bir devresi olacak!”
Dediği doğru çıktı!
Düşünün…
Bu
devreden biri, iktidar partisinin kongresi için şarkı yazıp besteliyor… Hatırladınız herhalde, geçenlerde E. Bnb. Özhan
Eren’in AKP kongresi için şarkı bestelediğini yazmıştım.
Yine aynı devreden biri, aynı iktidar partisini “bitirme planı”ndan zanlı…
Eh, yine bu “kilit” devreden biri, yani
bendenize de bu olayları tarihe not düşmek kısmet olmuş…
*
* *
Kilit devrenin tabur komutanı, şimdi E. Kur. Albay Osman Aras Ege
üniversitesinde İnkılâp Tarihi öğretim üyesidir… Arada karşılaşıyoruz.
Seviyorum bu devreyi! 1980 devresiyle
iftihar ediyorum. Selâmlıyorum arkadaşlarımı… Dursun Çiçek’e selâmetler
diliyorum. Dualarım onunla…
*
* *
ÜSTATLARDAN
AVCILAR
Yalancı kuş sesleri,
Çıkarınca avcılar,
Konuşmaya başladı,
Tuzağa düşen kuşlar.
Ozanoğlu, Ömer Temel, 18.10.2009
Önceki yazılar