Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Etik
sonrası bir çağa doğru adım attığımız dorudur.
Nedense,
ahlaktan bahsetmek, yazmak kişileri sıkar da, akşama kadar yalan dinlemek
sıkmaz.
Ahlak
meselesini neden kişilere indirgeyerek anlarız da, siyaseti toplumsallaştırarak
kavramaya çalışırız?
Acaba
siyasi olan ile ahlaki olan nerede birbirinden ayrılır? Daha doğrusu siyaset
ile ahlak iç içe midir?
Siyaset
yönetim kurulu odalarına, ahlaksa yatak odasına mı aittir?
Tabi
çok zor bir konuya girdiğimin farkındayım.
Siyaset,
salt hesabi ve faydacı olarak tanımlandığı için, artık etik olanın tam tersi
olarak algılanır.
Ama
etik olanı kökünden söküp atmak, insanların yüzünü kızartacağından ve
siyasilerin kendilerini halkın gözünde meşrulaştırmak gibi bir zorunlulukları
olduğundan, hala ahlaktan söz ederler.
Aslında
kapitalist siyaset özü gereğince, ahlaka karşı olan bir iştir, bir ideolojidir.
Neredeyse herkes, insanların sömürülmesinin yanlış olduğunda hemfikirdir. Ama
siyaset bu ahlaki düşünceyi yorumlayarak, kabul edilebilir hale sokar. Kandırır
ve meşrulaştırır.
Sanki
mesele, yamyamların düşüncelerini değiştirmek değil de, anlamaya çalışmaktır.
Pragmatik
türdeki ahlaki gerekçelendirmeler bu günün ahlakıdır. Ama bir düzeni ve huzuru
sağlayacak hiçbir müeyyideye sahip değildir.(Değer anlamında)
Ahlaki
çözülmenin temel nedeni; her türlü ilişki, anlayış, anlatış ve kavrama
toplumsal kökeninden kopartılarak bireyselleştirilmiştir.
Peki,
siyaseti anladık da, ahlak nedir? Ahlak ideolojinin ta kendisidir.
Toplumsala
ve genel çıkarlara doğru gidildiğinde, ahlaki değerlere daha yakın durulur.
Bireyselliğe gidildikçe, ahlaki değerler değersizleşir.
Bireyselleşildikçe,
iyiye ve kötüye dair sorular, yanlış bir şekilde toplumsal bağlamından soyutlanır.
Şimdi,
dini kuralların uygulanması durumunda, insanların daha sorumlu davranacağı
tezini ileri sürenlerin sesini duyar gibi oluyorum.
Hayır.
Serbest pazar anlayışında, serbest pazar siyasetinde, dinin
siyasallaştırılması, yani toplumsal özünden koparılarak siyasileştirilmesi
zorunluluğu vardır. En güzel örnek yaşadığımız sümüklü siyasettir.
Peki,
serbest Pazar anlayışında etik yoksa ne var?
Egemen
sınıflar çıkarlarını nasıl garanti altına alırlar?
Kanunlar
bu iş için yapılmıştır. Serbest pazarda bireyin ahlakı yoktur. Uyması gereken
kanunlar ve müeyyideler vardır. Yani ahlak psikolojik bir düzeye
indirgenmiştir. Korkunun olmadığı ya da kanunun ihlalinin bilinemediği yerlerde
her şey mubahtır.
Çıkış;
kamusal alanı genişletmek, eğitimi kamulaştırmaları yüceltecek alanlara
yöneltmektir.
Ahlak hayatın bereketidir.
Arşiv