AK Partili olmadan önce de 15 yıl
Adana’nın belediye başkanlığını yapmıştı. Demek o kadar uzun bir süre “temiz bir belediye reisliği” icra
etmişti ki, 2004 yerel seçimlerinde AKP’den aday yapılmış ve seçilmişti.
Böylece, Büyükşehir belediye başkanlığında 20 seneyi doldurdu
Bu uzun süre zarfında hiçbir yolsuzluğu
duyulmadı… Haddizatında başkan olmadan önce de 2 dönem belediye meclis
üyeliğine seçilmişti. Yani reis, 30 yıllık belediyecilik yapmış, bu arada 1989–1994
arasında, seçilemediği için belediye görevi dışında kalmıştı. Bu hesaba göre
reisin belediyeciliği 35 yıl öncelere dayanıyor.
Geçen 35 yılda hakkında herhangi bir
şaibe yok, dava yok, mahkûmiyet yok… Ne zaman ki AKP’den ayrılıp MHP’li oluyor,
başkanın sıkıntısı da başlıyor.
Biz elbette bu kadar uzun süreli
başkanlığa karşıyız. Belediye başkanlığının 2 dönemle sınırlı olması taraftarıyız.
Kanun izin verse bile aklı başında bir siyasetçinin 2 dönemlik başkanlıktan
sonra görevi bırakması lâzım diye düşünür ve Durak’ı da ihtirasından dolayı
eleştiririz. Eleştirdik. Fakat o ayrı bir konu…
Adana’da çok acayip şeyler oluyor! 35
sene boyunca tertemiz, ap-AK gözüken bir başkan, birdenbire dünyanın en
şaibeli, en KARA adamı oluveriyor! Bilhassa AK Partili olduğu dönemde sütten
çıkmış ak kaşık kabul edilen reis’in üzerinde lekeler görülmeye başlanıyor…
Üstelik
reisin yolsuzluğa bulaştığı iddiaları, bizzat kendisinin, belediye meclisi
üyeleri hakkındaki rüşvet suçlamalarının ardından ortaya atılıyor!
Burada akıllara durgunluk veren bir
tuhaflık yok mu?
*
* *
Gelişmeler karşısında Bahçeli’nin tavrını
anlamak da zor… İddiaların ortaya çıkış biçimi ortadayken, hemen başkanın
partiden istifasını istemesi yolsuzluklara karşı hassasiyetini gösteriyorsa da
biraz acele alınmış bir karar gibi geliyor bize!
Vakıa, Bahçeli’yi bu aceleciliğinde haklı
gösterecek bir hukuk işleyişi var: AKP’ye yakın olanlar söz konusuyken
kaplumbağa hızında çalışan yargı, AKP zırhından mahrum olanlar hakkında
yıldırım hızıyla işliyor!
Malum, bu konuda en meşhuru Deniz Feneri
davası! Almanya çoktan 1’nci davayı karara bağladı. Kararda asıl suçlular
Türkiye’de deyip isimlerini de verdi. Aradan 2 seneye yakın süre geçti. Adı
geçenler hakkında usulen aramalar ve ifadeler dışında bir gelişmeye şahit
olamadık.
Şimdi, Alman yargısı Türkiye’deki
şüpheliler hakkında, Türkiye’nin ayak diremesine rağmen 2’nci Deniz Feneri
davasını açtı. Sanıkların başında
Kanal7’nin sahibi Zekeriya Karaman ve RTÜK üyesi Zahit Akman var.
Kendi suç duyurusuyla “kendi ipini çeken”
Aytaç Durak’ı açığa alan hükümet, mahkeme kararlarıyla “görevi kötüye kullanmak”tan hüküm giyen, hakkında yeni davalar
açılan Zahit Akman’a hiçbir şey yapmıyor!
Tıpkı hakkında pek çok şaibe ve dava olan
Ankara Belediye Başkanı AKP’li Melih Gökçek hakkında da bir şey yapmadığı gibi!
Demek AKP zırhına bürünmek insanı her
türlü “tehlike”den koruyor.
Ey AKP’li başkanlar, sakın partinizden
ayrılmayın! Durak gibi olursunuz!
Ay AKP’li olmayan başkanlar, derhal
partilerinizden ayrılıp AKP’ye geçin! Yoksa… Gayri siz bilirsiniz!
*
* *
DEVRİN SİYASETİ
Dön de Adana’ya bir bak,
Gör ne halde Aytaç Durak…
Olmak istemezsen helak,
Tez Akepe rozetini tak!