Kalem
feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Cumhurbaşkanı
Sayın Gül’ün Milli Görüş partisi olan Refah Partisi döneminde Genel Başkan
Yardımcısı ve Dışişlerinden sorumlu Devlet Bakanı olduğunu biliyorduk. Bu dönem
içerisinde, 1995 yılında ABD Dışişlerine bağlı Eğitim ve Kültür Bürosuna
katıldığını ve Türkiye başlığı altında Başkan sıfatını aldığını bilmiyorduk.
Keza, Anti-Defamation Lauge (ADL) Yahudi
kuruluşu Başkanı H. Foxman’ın Türkiye’yi ziyareti esnasında, Sayın Gül’ün
onunla görüştüğünü de bilmiyorduk.
Ayrıca
bu dönemde her ABD’ne gidişinde, stratejik kuruluşlardan Carnegie Endowment Or İnternational Peace kuruluşuna uğrayıp,
konuşmalar yaptığını, konuşmalarının beğenildiğini bilmiyorduk. Yine Washington Post gazetesinin yayın kurulu
ile görüştüğünü, dünya devletinin zihinsel merkezi olan Council Of Foreign
Relations (CFR) ile görüşmelerde bulunduğunu, Nisan 2001 tarihinde CFR’yi bir
kere daha ziyaret ettiğini de bilmiyorduk.
Sayın
Abdullah Gül’ün 9 Kasım 1997 tarihli Londra’da icra edilen gizli toplantıya da katıldığını bilmiyorduk. Ancak bu gelişmelerden
sonra 14 Mayıs 2000 tarihinde icra edilen Fazilet Partisi büyük kongresinde
adaylığını ilan ettiğini biliyoruz. Bu
adaylığın olacağını CİA’in yayın organı Christian Science Monitor (CSM)’nin,
aday olmadan önce haber verdiğini de bilmiyorduk.
Ayrıca
27.8.2001 tarihinde Milliyet gazetesi yazarlarından Derya Sazak’a, Milli Görüş
içerisinde bulunurken; “Dini ağırlıklı siyaset yapmanın dindar insanlara ve
Türkiye’ye bir faydası olmadığını gördük… Doğrusu bir iktisatçı olarak hiçbir zaman Adil Düzen’i işleyebilir bir
model olarak görmedim” diyerek Milli Görüş’ün zıddı açıklamalarda bulunduğunu
da gözden kaçırmıştık.
Şimdi
de Müyesser Yıldız’ın 22 Mart 2010 tarihli makalesinden, sayın Gül’ün bir başka
özelliğini öğrenmiş bulunmaktayız. O da Chatham
House’dan alacağı ödül ile ilgilidir.
Yazar;
“ Chatham House hakkında biraz bilgi vereyim. Resmen 1920’de kurulsa da kökleri
1900’lerin başına gidiyor. O zamanki adı “Yuvarlak
Masacılar”dı. İsrail Devletinin
kuruluşuna öncülük eden, Osmanlıyla, Ortadoğu’yu ilk parçalayan Sykes-Picot
haritalarını çizen ve Sevr’i yapan bu masaydı. Sonra da resmi bir kuruma
dönüştürülüp, “Kraliyet Uluslar arası
İlişkiler Enstitüsü” adını aldı. O günden beri de
dünyanın sorunları ve doğabilecek krizlerin tartışılıp, yönlendirildiği ilk
adres oldu. Türkçesi, bir düşünce kuruluşundan çok, dünyaya yön veren bir
merkez…
İkinci önemli özelliği de Exeter
Üniversitesi’yle bağlantısı. Abdullah
Gül ve Fehmi Koru’nun
eğitim gördüğü bu üniversitenin, İngiliz
istihbarat servisiyle bağlantılı olduğu öne sürülmüştü. Exeter, 2006’da Gül’e, 2007’de de İKÖ Genel Sekreteri
Ekmeleddin İhsanoğlu’na
doktora payesi verdi….
İngiliz Kraliçesi ülkemize gelip, Gül’e, “Büyük Şövalye Nişanı” taktı. Gül de hayatının ilk smokinini
Kraliçe için giydi, eşi Hayrünnisa
Hanım duygularını, “Kraliçe geldiğinde,
aile yakınımız ziyaret etmiş gibi oldu. Akraba gelmiş gibiydi”
sözleriyle ifade etti…
Cumhurbaşkanı Gül, kristal cam ödülü (Chatham
House ödülünü)
Sonbahar’da Kraliçe’nin elinden alacakmış… Biz şimdiden “hayırlı, uğurlu olsun” diyelim...”
diye yazarak, Sayın Gül’ün alacağı ödül ile ilgili bizleri bilgilendirmiş oldu.
Tüm bu tespitlerden sonra, Milli Görüş’ün nasıl kırıldığını,
arka planında kimlerin bulunduğunu bir kere daha görmüş olduk. Zira, Milli Görüş’ün mutlaka kırılması
gerektiğini Rond Corparation strateji kuruluşunda uzun yıllar çalışan ve dış
işlerinde yirmi yıl hizmet veren Garaham Fuller ve Talat Halman çok açık ve net
bir biçimde ifade etmişlerdi. Bu ilişkilere ve arka plana, özellikle de
Milli Görüş çizgisinden gelenlerin bunlarla paralel bir gayret içinde
görünmelerine şaşmamak mümkün mü?
Arşiv