HAYALE VEYA HAKİKATE DAİR, Cemil MERİÇ

GENEL HABERLER Misafir Yazar - 31.03.2010

Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”

                                                                                                   

Lâedri

 

Cemil Meriç


F’NİN PORTRESİ


Aynam sana kendi hayalini aksettirmedi, öyle mi? iki üç kelimenin şekillendirdiği bu bir parça standart portrede ben yokum diyorsun. Fırçayı sana uzatıyorum. Hafızamın ekranına kendini istediğin gibi aksettir. Göğsünde uçurumlaşan boşluğu kelimelerin yapma çiçekleriyle doldurmaya kalkışmaktasın dostum. Cömertliğin arkasında bir Gobseck hesabiliği sırıtıyor, yatırım yapıyorsun kendine göre, küçük, zavallı bir tefeci hesabîliği. Sen hiçbir zaman, hiçbir şeyi elin titremeden vermedin, veremezsin. Alsibiyad olamazsın demem seni kızdırmış, zaten Alsibiyad’ı da tanımıyorsun.  O çağda yaşayan Alsibiyad’ın belki vekilharcı, belki oğlanlarından biri olurdun. Kanatların yok. Zaman zaman bir kümes hayvanı beceriksizliğiyle uçmaya kalkman sempatikleştiriyor seni. Tilkinin uçma talimi yapması gibi. Endülüs hükümdarının hazineleri içindesin dostum.  Ama sefaletlerin en korkuncu ile sarmaş dolaş. Seviyormuşsun beni. Çorabını, iskarpinini, kravatını sevdiğin kadar. Sevgi, ferag3attir. Senin his dünyan yarı kuru bir dere, Hint şairinin dediği gibi, insan ancak ayaklarının ucunu ıslatabilir sularında.  Korkuyorsun. Şövalyelikten, kahramanlıktan, kabadayılıktan korkuyorsun.  Yalnız İstanbul’daki kazancın altmış bin lirayı aşıyormuş. Dokunulmayan ve çığ gibi büyüyen altmış bin lira. Dünyada en çok sevdiğini söylediğin insanın manevî haysiyeti, belki farelikten kurtulması, senin en küçük bir emek harcamadan konuverdiğin bu altmış bin liranın en çok beşte birine bağlı. Ve pazarlığa kalkışıyorsun: Bin vereyim, iki bin vereyim.  Belki de karanlık bir kuvvet seni bacaklarından yakalamış, damarlarındaki Ben-i İsrail’in kanı. Beni sevdiğine inanırım. İffetini tereddütsüz feda edebilirsin.  Ama bir fikir eserinin ölümden kurtulması, hiçbir zaman harcamayacağın, harcayamayacağın servetinin en küçük bir miktarına dokundu mu, orada yoksun. AZİZ DOSTUM! İNSANLAR KUDRETLERİ ÖLÇÜSÜNDE SORUMLUDURLAR. Hamiyetperverlik şüpheli bir belagatin alnımıza oturttuğu çiçekten bir taç değildir. Seni istediğin kadar sevemediğim için ne kadar bedbahtım. Yalnız bana değil, irfana da ihanet ettiğin için farkında olmayacak kadar garip bir gaflet içinde bocalıyorsun.  İki şeyden biri: ya hiçbir entelektüel vasfın yok, güzelden ilelebet anlamamaya mahkûmsun, hakkımdaki sitayişlerin âdi bir dalkavukluk, o zaman sadece acınır efendimize. Yahut, “Hint Edebiyatı”nın değeri hakkında fikrin var, kelimeler ruhunu dalgalandırabiliyor, o zaman, o zaman kayıtsızlığın tam bir cinayet. Bunların ikisi de mümkün. Öfkelenmiyorum. Yalnız hamiyetperverlik rolüne çıkma. Başkaları diyorsun. Benim için başkaları yok. Hint’i görenler arasında senden başka parası olan yok. Bu bakımdan ebediyet karşısında yalnız sen sorumlusun. … Ben seni her iki çehrenle de kabul ediyorum. Kahraman aramaktan vazgeçeli yıllar oluyor. Sen de kalabalıktan herhangi birisin. Küçük tezatlar içinde bocalayan, ne istediğini bilmeyen bir mösyö veya sör. Çiçekleri dikeniyle beraber sevmesini bilirim. Hatta çiçeksiz diken bile sevimli. Belki çok şeyler bekledim senden. Belki de kalemimden dökülen, insiyakın zehri.  Belki kıskanıyorum seni. Ama neden kıskanayım? Saadetinin hiçbir zaman farkında değilsin ki! … Senin kalbin gelişmemiş, dumura uğramış. Çarpmak istiyor, çırpınmak istiyor.    

*   *   *

JUNG’A GÖRE KURTULUŞ

1949 Ağustos tarihli “Psyché”de Jung’un bir kitabı tanıtılıyor. Netice olarak şöyle diyor Jung: Kolektif bir psikopati söz konusu. Çağımızda fazla kalabalık ve totaliter temayüllü bütün insan topluluklarını tehdit eden bir felaket bu. Fert böyle bir topluluğun kucağında nefsini koruma insiyakını kaybederek selameti başkalarında arıyor. Herhangi bir “izm” uğruna feda ediyor hürriyetini. Eski tanrıların yerini ideolojiler aldı, hepsi birbirinin kafiyesi olan ideolojiler. İnsan sosyal lehine, reeli kaybetti gözden, her şeyi devletten bekliyor. Psikolojik manada bir kişi değil artık, esaretinin bile farkında değil.grup farkında olmadan en korkunç gaddarlıkları irtikap edebilir. Almanya’nın katastrofu hepimizin. Hiroşima’ya atılan bomba insanlığın vicdanında “ölüm” fırınlarından veya gaz odalarından daha az akisler uyandırıyor. Neden? Almanya’da tutuşan ateş her yanda görülen bazı psişik sebeplerin neticesi. Zaten ilk işaret Almanya’dan gelmiyor. Atom enerjisinin parçalanışı insanın eline radikal bir kendi kendini tahrip vasıtası verdi. Çare? Fert olarak bu kolektif psikozdan kurtulma cehdi. Ama bu sadece dile kolay. Yine bütün ümitler kültürde. Toplulukların kaderini değiştiremeyiz diye kendi üzerimizdeki kontrolü gevşetmemeliyiz. Kitabın son cümlesi şu: İnsanlığın ölüm kalım meselesini ciddi bir tartışma konusu yapmanın zamanı geldi de geçti bile. Tek kişinin tufandan kurtulması. Ama lejanda göre bu tek kişi yeni bir insanlık kurabiliyor tek başına.

*   *   *

18.07.1963

Hamiyyetin adı bile unutuldu. Faziletten fakir bir akraba gibi utanır olduk. Goril, altı asırlık tarihin sırtına geçirdiği elbiseleri parçaladı, bütün müstekrehliği ile çırılçıplak. İnsanın riyaya hasret çektiği bu ufunetleri gizleyen her örtü muhterem, yalan muhterem, yapmacık muhterem. Yirmi sekiz milyonun kanı ile palazlanan “happy few ”, yirmi sekiz milyona küfretmekle minnet borcunu ödüyor. Bu efendilerin parolası: “Git Avrupa’ya bir daha dönme” tavsiyesidir. Herhangi bir turist tesadüfen misafiri olduğu ülkeye bizim bu memlekete gösterdiğimiz sevgiden çok daha fazlasını bezleder. Kaç ve soy! Kefen hırsızlığı, efkar-ı umumiyenin kahramanlık mertebesine yükselttiği mesleklerden oldu.

Çağdaşlarımızla her sohbet bir lâğım banyosu. Fildişi kuleden vazgeçtik, canavarlarla kucak kucvağa yaşayabileceğimiz mağara nerede? Galiba Vigny haklı. En muhteşem cevap sükut. Şer’le diyalog bir nevi suç ortaklığı. Gorillere buket sunmak. Onlar şehvet sarası içinde tepinirken sen elinde madenci lambası toprağın yedi kat derinliğine uzanıp hayali madenler arayacaksın. İnciler çıkaracaksın Ummanlardan, goriller çakıldan anlar. Juvenal ne asil devirde yaşamış. İsyan bir ümit çığlığıdır. Ölü isyan etmez.

Kimi örnek göstereceksin çocuklarına? Plutark’ın kahramanlarını mı? plutark’ın kahramanları Rousseaau’yu heyecanlandırabilirdi. Şimdi o heykeller bütün cazibelerini kaybetti. Masal bile değil artık.

A. hırsız, sahtekâr, kötü bir evlat, aşağılık bir koca, ama insanla, insanlıkla bütün ilgilerini kaybetmemiş. Bu adam hâlâ ağlayabilir. Belki sevebilir de. Fazileti hapishanelerde mi arayacağız?

*   *   *   *   *

HAYALE VEYA HAKİKATE DAİR

Hakikat o kadar çirkin mi? Neden süprüntü kutularından tedarik ettiğiniz paçavralara sarıp sarmalıyorsunuz? Yalan daima asil değil ki! Donmuş ruhunuz. Ne ümidin sıcaklığı, ne sevginin alevi, Sibirya’da vahalar yaratabilir. Derinlere inmeyen bir tecessüs; kumları avuçları ile iten, toprağın bağrındaki coşkun sulara inmeyen, çölde artezyen fışkırtmayan, fışkırtmak istemeyen ürkek, mecalsiz, hasta bir tecessüs. Rüzgârların sürüklediği bir deve dikeni… Yapraklarınız dağılmış, çiçekleriniz dökülmüş, meyveniz yok. Bir ağaç iskeleti ruhunuz. Bulmaktan korkarak arıyorsunuz. Neyi? Akmayan bir çeşmeye benziyor ruhunuz. Hoyrat eller musluğunu bile sökmüşler. Kitabesi? Kitabesi silinmiş. Kanatları yok ruhunuzun. Galibe kanatsız doğmuş. Yeis kadar şifasız, kutuplar gibi… Hayır, kutuplara benzer tarafı yok. Sadece hastasınız. Birçok insanlar gibi, İnsanlık gibi hastasınız. Hayat atılış demek, ileriye, yeniye, maceraya. Çamura saplanmış bir araba.  Metrûk, camları kırık ve rengi solmuş. Zindanınızın kapıları açık, ama siz hasır bir iskemle kadar o zindanın eşyasından olmuşsunuz. Ve sırtınızda taşıyorsunuz zindanınızı. Yalnız sessiniz, yalnız kelime. Uzaklardan gelen ve kime ait olduğu bilinmeyen bir ses. Ve bozuk bir plaktan dökülen kelimeler. Hep aynı. Ve gömülmesi unutulmuş bir cenaze kadar sıkıcısınız bazen. Susuzluğu artıran ve ağızda buruk; hayır sadece acı, sadece kekremsi bir tat bırakan deniz suyu gibi bir şey.

Başlamadan biten bir oyun bu, güldürmeyen, ağlatmayan bir oyun. Kader bazen çok ahmak bir rejisör. Biz de rollerimizi beceremiyoruz galiba. Güller ıtır olur dağılmadan. Acılar hatıralaşınca güzelleşir. Şair, kendi rüyamı çaldım kalbinin boşluğunda diyor. Rüyalarımızı çalacak gitar? Işığa borcumuz yok, o bizim için doğmuyor ki, güneş bizi ısıttığının farkında bile değil, ırmağa teşekkür borçlu değiliz. Şükrün bir şuurun, bir niyetin, bir fedakârlığın aksi sedasıdır. Şair, ben kadehimi diktiğim zaman ziyafet sona erdi, şarap kalmışsa uşaklar içsin, diyor. Boş bir kadehi dudaklarına götürmek. Hazin olan bu. Kadehte bir cür’a bile yok. Hatta kadeh de yok ortada. Hem kadeh, hem bade, hem bir şuh sakidir gönül. İçtiğin hayal kadehindeki rüyalarındır. Neden bu rüyaları sen de görmedin? Yaşamak yaralanmaktır. Yaralanmak da güzel.

 

Arşiv

Tarih: 31.03.2010 Okunma: 1155

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman GENÇ

15.10.2009 - 13:32

Bu hesap al takke ve külah hesabına dönmüş....Her neyse..bu anket ve sandık oyunlarınında sonuna gelinecek nasıl olsa..Çünkü ağa babalarının gözünde bunların işin bitmek üzere..sonrasımı mevlam neylerse güzel eyler............saygıyla

Osman YILDIZ

15.10.2009 - 15:49

İsmail bey Halen daha yazılarınızda geneli baz alarak hareket ediyorsunuz. Halbuki şu an Akparti'yi oluşturan kadroların emin olun en az % 50'si gerçekten temiz ve iyi niyetlidir. Kalanların içinde yok yoktur. Diğerlerine gelince bu % ler çok ama çok daha kötüdür. Buna emin olun. Bu yüzden önemli olan partiler değil, o partilerin oluşmasına sebep olan halkın beynini kullanmasını sağlamaktır. Halk beynini kullanırsa sorun o zaman gerçek anlamı ile çözülür. Buda mümkün mü? Şimdilik pek mümkün değil gibi. Saygılarımla

Osman GENÇ

15.10.2009 - 13:32

Bu hesap al takke ve külah hesabına dönmüş....Her neyse..bu anket ve sandık oyunlarınında sonuna gelinecek nasıl olsa..Çünkü ağa babalarının gözünde bunların işin bitmek üzere..sonrasımı mevlam neylerse güzel eyler............saygıyla

Osman YILDIZ

15.10.2009 - 15:49

İsmail bey Halen daha yazılarınızda geneli baz alarak hareket ediyorsunuz. Halbuki şu an Akparti'yi oluşturan kadroların emin olun en az % 50'si gerçekten temiz ve iyi niyetlidir. Kalanların içinde yok yoktur. Diğerlerine gelince bu % ler çok ama çok daha kötüdür. Buna emin olun. Bu yüzden önemli olan partiler değil, o partilerin oluşmasına sebep olan halkın beynini kullanmasını sağlamaktır. Halk beynini kullanırsa sorun o zaman gerçek anlamı ile çözülür. Buda mümkün mü? Şimdilik pek mümkün değil gibi. Saygılarımla