BULANIK-TOKAT: TEZAT VE HAKİKAT

İsmail Hakkı CENGİZ - 03.04.2010


Bugünlerde saldırıdan geçilmiyor. En korkunç saldırı nereye, biliyor musunuz? Türk milletinin zihnine!

Bu milletin hafızasının balık kadar dar, zekâsının kuş kadar boş olduğu varsayımıyla, dehşet verici bir taarruz var. Daha açığı, bu milleti tamamıyla geri zekâlı kabul edip buna göre bir saldırı ve düzenleme girişimi söz konusu!

*   *   *

Reşediye’deki pusuda; “Teröristlerin sivil kıyafetle yola indiği, onları domuz avına çıkan köylüler sanan askerlerin de ateş açmadığı” haberi, ciddi bir haber gibi yayılıyor.

Yahu, siz 25 senelik PKK mücadelesinde; şu Habur’a “teslim” olamaya gelenler dışında kaç tane “üniformalı” PKK’lı gördünüz.  PKK’nın ne zaman “üniforması” oldu? Askerin karşısına kaç kere üniformayla çıktı?

Hiçbir zaman?

Hiç çıkar mı?

“Üniforma”sını nerede gösterir? Sadece kendisine hiçbir şey yapılayacağı, paşa paşa serbest bırakılacağı garantisi verildiği yerde! Onu da 19 Ekim’de, Habur’da bir kere yaşadık, bir kere daha yaşanacağını hiç sanmıyoruz.

*   *   *

Genelkurmay yetkilisi Korgeneral Reşadiye’yle ilgili ne dedi? “Katliam 1 dakika içinde gerçekleşip, bitirildi.” Bu kadar seri! Yani, teröristin terörist olduğunu anlasa bile askerin o kadar kısa süre içinde yapabileceği bir şey var mı?

Haberdeki bir başka tezat: vakanın meydana geldiği gün; sis olduğu, görüş mesafesinin 2 metreye kadar düştüğü bildirilmişti. Eee, asker o siste teröristlerin sivil mi, “üniformalı” mı olduğunu nasıl görüyor?

Saldırıdaki asıl ihmal, Ekim ayından beri teröristlerin civarda olduğu, ortada gezdikleri, eylem yapacakları biline biline, yazışa yazışa böyle bir tuzağın yaşanmış olmasıdır. Bu gözden kaçırılıyor. İstihbarat olduğu halde teröristler eylemden önce neden yakalanmadı, sorusu gölgede bırakılmak isteniyor. Vukuatın sorumluları gizleniyor, perdeleniyor, hakikat budur.

*   *   *

TESADÜFÜN 5 İĞNE DELİĞİ

Tesadüf 1: “Herkes gider Mersin’e biz gideriz tersine” diye bir deyim var. Bir bakıyorsunuz, sokak olaylarının en fazla yaşandığı ilimiz Mersin!

Tesadüf 2: “Dolap çevirmek” diye bir deyim var. Bir bakıyorsunuz, İstanbul’daki olayların en fazla yaşandığı, “kurusıkı” silahların çekildiği semtin adı Dolapdere! Bu olaylar üzerine “Dolapdere’de ne dolaplar dönüyor?” diye manşet atmayan gazete ve TV kalmadı.

Tesadüf 3: “Bulanık suda balık avlamak, suyu bulandırmak, zihni bulandırmak” gibi “bulanık”la ilgili pek çok deyim var. Bir bakıyorsunuz. Muş’un Bulanık ilçesinde olaylar çıkıyor ve “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir” sözüne hak verdirircesine; Dolapdere’deki kurusıkılardan sonra Bulanık’ta kocaman bir kalaşnikof sahneye çıkıp 2 kişiyi öldürüyor, 10 kişiyi yaralıyor.

Tesadüf 4: Tıpkı 12 Eylül öncesindeki “yeşil kuşak”, “Yunanistan’ın NATO’ya dönmesi” talepleri gibi, Amerika’nın, bugün de hiçbir siyasi iktidarın karşılayamayacağı “Ruhban Okulu”, “Ermenistan sınırının açılması”, Afganistan’a asker” gibi talepleri var.

Tesadüf 5: Aralık 1978 – Aralık 2009… Ülkeyi 12 Eylüle götüren süreçte 19 Aralık 1978 günü başlayan “Kahramanmaraş olayları” bir dönüm noktasıdır. Tıpkı bugünkü gibi, olaylar polisin kontrolünden çıktığı için, 26 Aralık 1978’de pek çok ilde sıkıyönetim ilan edilmiş ve inisiyatif siyasilerden askere geçmişti. Sonrası malum!

Son söz: Bir tek ilde bile sıkıyönetim ilanı sivil siyasetin, sadece iktidarın demiyorum, bütün sivil siyasetin iflası demektir.

 

 

 *   *   *   *   *

 

 

 

BİN ASRIN SÖZÜ


2009’da, borcunu, kirasını, faturasını ödeyebilenlerin oranı sadece %5’miş. Demek ki nüfusun yüzde 95’inin durumu vahim! Başka bir ifadeyle millet fakr-u zaruret ve derin bir geçim sıkıntısı içinde…

Elbette bu durum yeni değil… Uzun yıllardan beri büyük bir geçim sıkıntısı çekiyoruz. Son yıllarda bu biraz daha artmıştır, o kadar!

*   *   *

Hazreti Muhammed diyor ki:

“Ölçü ve tartıda noksanlık yapan millete Allah geçim sıkıntısı verir ve zalim bir sultanı onlara musallat eder!”

Uzun yıllardır bu millet ölçü ve tartıda nasıldır?

Aklımız ereli; 40-45 yıldır gazetelerden, TV’lerden noksan tartı ve ölçü, hileli mal ve ürün satışı haberleri eksik olmaz. Kendimiz de çoğu zaman alışverişlerde kazık yediğimiz hissine kapılırız.

Tabii ölçü-tartı deyince sadece tartıda doğruluğa değil, ürünün niteliğine de bakmak lâzım. Ölçü doğru ama üründe katkı, sulandırma varsa o doğruluk neye yarar? Hatta ürünün olması gerekenden yüksek fiyata satılması da ölçü ve tartıda noksan ifadesinin içindedir.

Esnafta ölçü ve tartı var. Fakat memurda, doktorda, avukatta, mühendiste, patronlarda… Vb. ölçü tartı yok! Peki, onlarda hile hiç olmaz mı?

Misâl; Tuzla’da, Zeytinburnu’nda ve Bursa’da veya ülkenin herhangi başka bir yerinde çalışanlarının can güvenliğinin sağlanmaması, sigortalanmaması…

İşçisine hak ettiği ücreti eksik vermek, zamanında vermemek…

Memurun işini savsaklaması, ciddiye almaması, mesaiye geç gelmesi, erken ayrılması…

Yine, memurun görevi olan bir işi bahşiş veya rüşvet karşılığı yapmaya kalkması…

Kayırma, torpil veya tersi vatandaşı itip-kakma, horlama…

Vatandaşın da öne geçmek, işini çabuklaştırmak için bahşiş veya rüşvet vermesi…

Sporda şike veya doping, bilerek hile yapmak…

Halkın en temiz duygularını sömürerek bağış toplayıp nereye harcandığını açıklamamak…

Dayısı ve parası olmayanlar ülkenin en ücra köşelerinde askerlik yaparken, ünlü ve güçlülerin bin türlü dümenle “askerlikten yırtmaları”…

Siyasetçilerin seçim öncesi bol keseden vaat edip, seçim sonrası vaatlerini unutması…

Gecekonduya önce göz yumup sonra yıkma girişimleri…

İhaleye fesat karıştırmalar, yandaş ve yakınların kollanması, ehil olmayana görev ve yetkiler verilmesi…

Bütün bunlar ve daha da uzatılabilecek pek çok “icraat” tartı ve ölçüdeki noksanlıkların dik alası değil mi?

Açık hırsızlık ve yolsuzlukları bu çerçevede saymıyorum. Bir de onlardaki yaygınlığı düşünün.

*   *   *

Kuşaklar boyu, bizleri cendere gibi sıkan, bir türlü baş edemediğimiz müzmin geçim sıkıntımıza bir de bu açıdan bakın.

Nitekim yukarıdaki Hadis, “Kavimler lâyık oldukları gibi yönetilirler!” Ayetine de açıklık getirmiş oluyor.

Peki, sizce Allah “zalim bir sultanı da bize musallat” etti mi?

Bu konuda biz fikrimizi söyleyip sizi etkilemeyelim. Cevabı kendiniz verin! Hadis meali ortada!

*   *   *   *   *


 

MERHAMETSİZ DÜNYA


Hamiyet nedir diye sorsam; çok zor cevap alacağımı biliyorum. En fazla, İstiklâl Harbi sırasında kullanıldığı, o günkü yazışmalardan belli olan bu kavram unutuldu gitti.

Hamiyet; millî onur ve haysiyet demekmiş.

Diyeceksiniz ki, “haysiyet” de unutuldu gitti.

Unutulan bir başka nesne daha var; merhamet!

Artık insanlar daha hamiyetsiz, daha haysiyetsiz ve daha merhametsiz…

*   *   *

Memleketin genç bir evladı… Adı Emir Ali, 23 yaşında… “Vatanî görevi”ni yapmış…

Vatanî görevini aslanlar gibi yaptıran devlet, ona emniyetli, “haysiyetli” bir iş verememiş.

Hayallerini kırmızı bir motosiklet süslüyormuş!

Vatanî görevini onuruyla yapan bir gencimiz için çok mudur, bu hayal?

Neden çok olsun? Küçük, minik, masum bir hayal!

Bir motosiklet parasını günlük harçlık diye cebine koyanların yaşadığı bir ülkede; Emir Ali’nin hayatının hayali bir kırmızı motosiklet!

Ama Emir Ali’nin cebine binlikleri koyabilecek bir babası yoktu.

Mecburen indi yerin 220 metre altına!

Patronu, 20 lira yevmiye vermek için her gün 30 el arabası kömür çıkarmayı şart koşmuştu! Çünkü Emir Ali o kadar kömürü çıkaramazsa; patron, çocuklarının cebine binlikleri koyamazdı.

*   *   *

Emir Ali birkaç gün önce motosikletine kavuştu. Hayalini gerçekleştirmiş ama mutlu olmuş muydu?

Hayır!

Hayata sitem doluydu!

Motosikletinin alnına, herkesin okuyabileceği bir şekilde “ACIMASIZ HAYAT” yazdırmıştı.

*   *   *

Aslında, acımasız olan hayat değildi!

Hayatı biz acımasız hale getiriyorduk.

Hamiyetsiz, haysiyetsiz ve merhametsiz insanlar…

Emir Ali’ye ve hepimize hayatı zehir eden; gücü elinde bulunduranların merhametsizliğiydi.

Bu hamiyetsizler aynı zamanda işveren, aşverendi. Onları doğrudan doğruya karşıya almaya gelmezdi.

Onların yerine “hayat”ı hedefe koyup, öfkemizi ona boşaltıyoruz.

*   *   *

Hamiyet, haysiyet ve merhamet hayatımızdan çıkınca, doğal olarak daha az “insan”ız. Böyle insanlardan oluşan cemiyet daha az insanî bir cemiyet! Ve hayat daha çekilmez bir hayat!

Balık hafızamız 3 gün sonra bu faciayı unutacak!

Yeni bir facia olmaması için, faciaya sebep olanlardan hesap sormak lâzım!

İhmalleriyle 19 insanın diri diri toprağa gömülmesine sebep olan patrona hesap sorulacak mı dersiniz?

Buna inanan var mı?

Eksikleri olduğu halde, madenin neden kapatılmadığı sorusuna; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bakan Taner Yıldız ne cevap veriyor?

“Madeni kapatmaya GEREKÇE yoktu!”

*   *   *

 

ÜSTATLARDAN

NE DESEM?

 

Her yanından kemirir yurdumu azgın bir hırs,
Çekilen kahra lütuf, çileye ihsan mı desem?

 

Soramaz kimse cesaretle şerîrin işini,
Astığı astık olur; kestiği kurban mı desem?

 

Neyzen TEVFİK

Tarih: 03.04.2010 Okunma: 770

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?