Hani, arada bir, yılda 1 kere mi ne,
büyük bir salonda öğretmen atama kuraları çekiliyor… Kurada çıkanlar havalara
zıplıyor… Bazen kuraya heyecanlı olan öğretmen değil de onun babası falan
katılıyor. Kurada çocuğunun çıktığını öğrenen babanın delice sevinci,
sevindirik hareketleri, o akşam dakikalarca, sonra da günlerce ekranlardan
servis ediliyor ya…
Biz de o sahneleri kahkahalarla
seyrediyoruz ya…
İşte o sevinenler, o kuraya ümit
bağlayanların sadece 40’ta 1’i... Aslında öğretmenlerin % 97’si yıllar boyunca
atama bekler, bir türlü atamaları yapılmaz.
* * *
Biliyorsunuz, öğretmen olarak atanmanız
için, eğitim fakültesini bitirdikten sonra 50TL verip KPSS’ye girmeniz
gerekiyor. Geçen yıl o sınava giren öğretmen sayısı 343 binden fazla… Bunun
ancak 10 bin kadarının ataması yapılabilmiş. Üstelik açıktaki öğretmen sayısı
343 binle sınırlı değil, açıktaki öğretmen 400 binden fazla.
Sınav yapıldığına göre, atanma ölçüsü,
sınavdaki başarı olmalı, değil mi?
Değil!
KPSS’de 99,6 puan alan, ODTÜ mezunu bir fizik öğretmeninin ataması yapılmamış.
Eeee, öyleyse bu sınav neden yapılıyor?
İşsiz, parasız öğretmenlerin 50’şer
lirasını almak için!
*
* *
Büyük bir ümitle eğitim fakültelerini
bitiren ve ataması yapılmayan, işsiz durumdaki öğretmenlerin hali perişan!
Çok uzun yıllardır beklediği halde
ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen var. Bunlar içinde 38–39 yaşına
gelenler bulunuyor.
Öğretmenleri bırakın, şu bilgileri
öğrenmekle bizim bile içimizden ağlamak geldi.
Yine malûmunuz, üniversite mezunlarında
işsizlik oranı % 25… Bu rakama son 2 yıl içinde mezun olanlar dâhil edilmiyor.
Düşünün derdin büyüklüğünü!
Üniversite mezunu gençler bu kadar uzun
süre iş bulamazsa, ataması yapılmazsa ne olur?
İnsan kendine olan inancından şüphe
duymaya başlar.
Özgüvenini kaybeder…
Yönetime inancını kaybeder…
Eğitime olan inancını kaybeder…
Hakka, hukuka, adalete inancını kaybeder…
Moral
olarak çöker, Allah muhafaza dejenere olur…
Ve ülkesine olan inancını kaybeder.
*
* *
Ülkede yüz binlerce öğretmen açığı
varken, yüz binlerce öğretmen boşta bekletiliyor. Yani, öğretmenler işsiz, okullar öğretmensiz.
Ataması yapılmayan öğretmenler gittikçe
artan bir gerginlik içersinde…
Pek çok öğretmen antidepresan kullanıyor.
Atama beklemekten kanser olanlar mevcut. Bu eziyete daha fazla tahammül
edemeyip intihar edenler bile var.
Bu durumu ve meselelerini Milli Eğitim
Bakanı Nimet Çubukçu’ya ilettikleri
zaman, öğretmenlerin aldıkları cevap ne biliyor musunuz?
“Elimden
hiçbir şey gelmez!”
Kimin elinden bir şeyler gelir?
Ülkedeki bütün gücü kedisinde toplayan o
tek kişinin elinden!
*
* *
ÜSTATLARDAN
GÖZLER
Gözleri,
Bulutlara benzetirim hep,
Nedense.
Bir gün dökmek için,
Yağmurlar biriktiren.
Ozanoğlu 17.11.2009, ÖMER TEMEL
* * * * *
ÖMER LÜTFİ METE
Memleket çok iyi yetişmiş, çok kıymetli,
vatansever, yiğit bir evladını kaybetti. Kalp rahatsızlığı dolayısıyla uzun bir
süredir tedavi gören yazar, şair, mücadele ve dava adamı Ömer Lütfi Mete dün
akşam saatlerinde Hakkın rahmetine kavuştu.
Çok yönlü bir sanat yeteneği vardı. Şiir,
hikâye roman, film ve dizi senaryosu dallarında harikulade eserler verdi.
Rahatsızlanmadan evvel Kurtlar Vadisi adlı dizinin yazarları arasındaydı.
Romanlarından “Çığlığın Ardı Çığlık”ta 12 Eylül dönemini anlatır ve hiçbir
yazarda rastlamadığım hayatî sosyal tespitlerde bulunur. Her yazısı, her şiiri su
gibi akıcıdır, eserleri zevkle okunur.
Medyada, pek az kalan namus erbabı
kalemlerden biriydi. Ülkenin hızla karanlığa doğru kaydığı şu günlerde,
ağırbaşlı yazıları, isabetli tespitleri ve sağduyulu duruşuyla kendisine en
fazla ihtiyaç hissedilen bir dönemde aramızdan ayrıldı.
Galiba “Deliyürek” adlı dizinin de senaristlerinden biriydi. Aşağıdaki
şiiri de o dizide bir bölümde okunmuştu.
Bu harikulade eseri bir kere daha okuyup,
hem Ömer Lütfi Usta’yı analım, hem de onu anlamaya çalışalım.
Allah gani gani rahmet eylesin!
GÜLCE
Uçurumun
kenarındayım Hızır,
Ulu dilber kalesinin burcunda…
Muhteşem belaya nazır,
Topuklarım boşluğun avucunda,
Derin yar adımı çağırır…
Dikildim parmaklarımın ucunda,
Bir gamzelik rüzgâr yetecek,
Ha itti beni, ha itecek…
Uçurumun kenarındayım Hızır,
Civan hazır,
Divan hazır,
Ferman hazır,
Kurban hazır.
Uçurumun kenarındayım Hızır,
Güzelliğin zulme çaldığı sınır,
Başım döner, beynim bulanır…
El etmez,
Gel etmez,
Gülce'm uzaktan dolanır…
Uçurumun kenarındayım Hızır,
Gülce bir davet,
Mecaz değil,
Maraz değil,
Gülce bir afet…
Peri değil,
Huri değil,
Gülce beyaz sihir…
Gülce ölümcül naz,
Buram buram zehir,
Yar yüzünde infaz.
Bir gamzelik rüzgâr yetecek,
Ha itti beni, ha itecek…
Güzelliğin zulme çaldığı sınır,
Uçurumun kenarındayım Hızır,
Ben fakir,
En hakir,
Bin taksir…
Ateşten,
Kalleşten,
Mızrakla gürzden,
Dabbetülarz'dan,
Deccal’dan, yedi düvelden,
Korku nedir bilmeyen ben,
Tir tir titriyorum Gülce’den…
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan,
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum,
Saniyeler gözlerimde birer can,
Her saniyede bir can veriyorum.
1981, Ömer Lütfi Mete