HAYAT ÇOĞUMUZU TEĞET GEÇİYOR

İsmail Hakkı CENGİZ - 10.04.2010

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Hayatı dolu dolu yaşamak, yaradılış gayesine uygun ömür sürmek için illa 100 yaşına gelmek gerekmez. Ömer Seyfettin gibi 36 sene yaşarsınız ama ortalama bir insanın asırlık ömründe üretemeyeceği kadar eser ortaya koyar, ömürler boyu nesillere seslenebilirsiniz.

Lâkin Ömer Seyfettin gibiler belki yüz yılda 1 gelir. Ömer Seyfettin olamayacağımıza göre ortalama insan nasıl, ne kadar yaşarsa “yaşadım” diyebilir?

Günümüzde, insan hiç olmazsa yarım asrı geçen, ortalama refah düzeyinde bir ömür sürmeli… Mümkün olan en iyi eğitimi almalı… Her gün bir önceki günden daha fazla donanımlı ve gelişmiş olmalı… Bilgilerini paylaşarak çoğaltmalı, faydalı olduğunu hissetmeli…

Yöresinin ve ülkenin gezilecek tarihî ve turistik yerlerinin çoğunu görmeli… Ülkesinin güneşinden, kumundan, denizinden yararlanmalı… Cemiyet hayatına katılmalı, arkadaşlıklar kurmalı, onlarla güzel anları ve anıları paylaşmalı…

Sevdiği işi yapmalı, birkaç dalda kendi çapında spor yapmalı, toplu oyunlara katılmalı… Keyif aldığı işlerle ömür boyu uğraşmalı… Hayvanları sevmeli, hayatında en azından birkaç hayvan, kuş-balık-kedi-köpek… Vs. beslemiş olmalı.

Maddeten olduğu kadar manen de doyumu aramalı, kendisi ve Yaradan hakkında tefekkür etmeli…

Arkasında bir eser bırakma gayretinde olmalı, en azından güzel bir isim bırakıp dünyadan ayrılmalıdır.

Böyle yaşayıp da ölüm döşeğinde, etrafında ağlayanlara; “Yahu benim için ne üzülüyorsunuz? Ben bu dünyada her şeyi gördüm, vaktimin her saniyesini değerlendirdim, boş yaşamadım, gözüm açık gitmiyorum!” diyen kaç kişi tanıyorsunuz?

*   *   *

Bırakın onu, ne yazık ki, değil yarım asrı çeyrek asır bile yaşayamadan aramızdan ayrılan o kadar çok evladımız var ki; onlar için “yaşadı” diyebilmek çok zor.

Onlar için “hayat teğet geçti” demek daha doğru olmaz mı?

Fakat bizim ülkemizde hayatın teğet geçtiği genç ve çocuk sayısı neden bu kadar fazla?

Sebep, hayata bakışımızla ilgili “zihniyet”imiz olabilir mi?

*   *   *

ZİHNİYETE BAK!

27 Mayıs 2009'da, 7 Mehmetçik'in şehit olmasına yol açan Çukurca'daki mayın, PKK değil askerlerimiz tarafından döşenmiş. Kaza ile patlamış. Fakat kazadan ziyade bütün milleti, kahreden hadise, sonrasında yaşananlar oldu.

Kazadan sonra 2 general konuşuyor:

Tuğgeneral Es, mayınları kendisinin yerleştirdiğini söylüyor ve "Komutanım sizi böyle sıkıntıya soktuğum için kahroluyorum" diyor. Ona cevap veren Tümgeneral’in söyledikleri tüyler ürpertici olduğu kadar, devlet üst kademesinin memleket evlatlarının hayatına bakış açısını ortaya koyuyor. Tümgeneral Kaya’nın cevabı: "Hiçbir sıkıntı yok. Bak, hiçbir sıkıntı yok. Biz aynen planladığımızı uygularız. Hiç önemli değil. Kahrolacak bir şey yok.”

*   *   *

Daha birkaç gün evvel, İzmit-Yalova kara yolunda, yol yapım çalışmaları esnasında gerekli işaretler konmadığı için bir servis minibüs’ü bariyerlere çarptı ve 5 kadın işçi öldü, 17’si yaralandı.

Bu olaydan sonra da ilgili müdürler arasında; şu yukarıdaki generaller arasında geçen konuşmalara benzer bir konuşmanın yapıldığını rahatlıkla tahmin edebilirsiniz.

Kaza dünyanın her yerinde olur. Fakat çağdaş ülkelerde, kazaya sebep olanlar ortaya çıkarılır ve onlardan hesap sorulur. O hesap; yetkililer için ders, diğerleri için de ibret olur. Bir daha benzer kazalar kolay kolay meydana gelmez.

Bizde ne mesul bulunuyor, ne hesap soruluyor.

Çünkü insan hayatı “HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL. Kahrolacak bir şey yok!”

Başlıkta, hayat çoğumuzu teğet geçiyor dedik… Belki de doğru ifade; çoğumuz hayatı teğet geçiyoruz, olacak!


 

Önceki Yazılar

Tarih: 10.04.2010 Okunma: 712

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?