Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.
Hayatı dolu dolu yaşamak, yaradılış
gayesine uygun ömür sürmek için illa 100 yaşına gelmek gerekmez. Ömer Seyfettin
gibi 36 sene yaşarsınız ama ortalama bir insanın asırlık ömründe üretemeyeceği
kadar eser ortaya koyar, ömürler boyu nesillere seslenebilirsiniz.
Lâkin Ömer Seyfettin gibiler belki yüz
yılda 1 gelir. Ömer Seyfettin olamayacağımıza göre ortalama insan nasıl, ne
kadar yaşarsa “yaşadım” diyebilir?
Günümüzde, insan hiç olmazsa yarım asrı
geçen, ortalama refah düzeyinde bir ömür sürmeli… Mümkün olan en iyi eğitimi
almalı… Her gün bir önceki günden daha fazla donanımlı ve gelişmiş olmalı…
Bilgilerini paylaşarak çoğaltmalı, faydalı olduğunu hissetmeli…
Yöresinin ve ülkenin gezilecek tarihî ve
turistik yerlerinin çoğunu görmeli… Ülkesinin güneşinden, kumundan, denizinden
yararlanmalı… Cemiyet hayatına katılmalı, arkadaşlıklar kurmalı, onlarla güzel
anları ve anıları paylaşmalı…
Sevdiği işi yapmalı, birkaç dalda kendi
çapında spor yapmalı, toplu oyunlara katılmalı… Keyif aldığı işlerle ömür boyu
uğraşmalı… Hayvanları sevmeli, hayatında en azından birkaç hayvan,
kuş-balık-kedi-köpek… Vs. beslemiş olmalı.
Maddeten olduğu kadar manen de doyumu
aramalı, kendisi ve Yaradan hakkında tefekkür etmeli…
Arkasında bir eser bırakma gayretinde
olmalı, en azından güzel bir isim bırakıp dünyadan ayrılmalıdır.
Böyle yaşayıp da ölüm döşeğinde,
etrafında ağlayanlara; “Yahu benim için ne üzülüyorsunuz? Ben bu dünyada her
şeyi gördüm, vaktimin her saniyesini değerlendirdim, boş yaşamadım, gözüm açık
gitmiyorum!” diyen kaç kişi tanıyorsunuz?
*
* *
Bırakın onu, ne yazık ki, değil yarım
asrı çeyrek asır bile yaşayamadan aramızdan ayrılan o kadar çok evladımız var
ki; onlar için “yaşadı” diyebilmek çok zor.
Onlar için “hayat teğet geçti” demek daha doğru olmaz mı?
Fakat bizim ülkemizde hayatın teğet
geçtiği genç ve çocuk sayısı neden bu kadar fazla?
Sebep, hayata bakışımızla ilgili “zihniyet”imiz olabilir mi?
*
* *
ZİHNİYETE BAK!
27 Mayıs 2009'da, 7 Mehmetçik'in şehit
olmasına yol açan Çukurca'daki mayın, PKK değil askerlerimiz tarafından döşenmiş.
Kaza ile patlamış. Fakat kazadan ziyade bütün milleti, kahreden hadise, sonrasında
yaşananlar oldu.
Kazadan sonra 2 general konuşuyor:
Tuğgeneral Es, mayınları kendisinin
yerleştirdiğini söylüyor ve "Komutanım
sizi böyle sıkıntıya soktuğum için kahroluyorum" diyor. Ona cevap veren Tümgeneral’in söyledikleri
tüyler ürpertici olduğu kadar, devlet üst kademesinin memleket evlatlarının
hayatına bakış açısını ortaya koyuyor. Tümgeneral Kaya’nın cevabı: "Hiçbir sıkıntı yok. Bak, hiçbir
sıkıntı yok. Biz aynen planladığımızı uygularız. Hiç önemli değil. Kahrolacak bir şey yok.”
* * *
Daha birkaç gün evvel, İzmit-Yalova kara
yolunda, yol yapım çalışmaları esnasında gerekli işaretler konmadığı için bir
servis minibüs’ü bariyerlere çarptı ve 5
kadın işçi öldü, 17’si yaralandı.
Bu olaydan sonra da ilgili müdürler
arasında; şu yukarıdaki generaller arasında geçen konuşmalara benzer bir
konuşmanın yapıldığını rahatlıkla tahmin edebilirsiniz.
Kaza dünyanın her yerinde olur. Fakat
çağdaş ülkelerde, kazaya sebep olanlar ortaya çıkarılır ve onlardan hesap
sorulur. O hesap; yetkililer için ders,
diğerleri için de ibret olur. Bir daha benzer kazalar kolay kolay meydana
gelmez.
Bizde ne mesul bulunuyor, ne hesap
soruluyor.
Çünkü insan hayatı “HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL. Kahrolacak bir şey yok!”
Başlıkta, hayat çoğumuzu teğet geçiyor dedik… Belki de doğru ifade; çoğumuz hayatı teğet geçiyoruz, olacak!
Önceki
Yazılar