Oy gizli, haber
kutsal, yorum hürdür.
“Askerî Vesayet!”
Bu tamlamayı en çok kullanan kişi, Ali Bayramoğlu. Belki tabirin fikir babası da kendisidir. Kabul etmek lâzım ki, Ali Bayramoğlu, ülkede, fikir üretebilen birkaç yazardan biridir. Bununla birlikte, fikir üretebilmek, insanı takıntılardan kurtaramıyor, gerçeklere yönünü dönmekten alıkoyamıyor.
Ali Bayramoğlu ve onun gibi düşünenlere göre demokrasinin gelişmemesinin ve yerleşmemesinin sebebi askerdir. Bunun sonucunda da ülkedeki sorunların kaynağında asker vardır. Asker her türlü açılıma direnç göstermekte, hatta engellemektedir. Hatırladığımız kadarıyla, bu fikri en az 15 yıldır savunuyor. Son altı senedir ise, neredeyse bundan başka bir şey yazmıyor.
Sayın yazarın üzerinde durduğu konu bence de çok önemli. Enine, boyuna, dikine ve derinlemesine incelemek, tartışmak lâzım.
Tabii,
biz de askerin rejim üzerinde önemli bir etkisi olduğunu görüyoruz. Fakat o
etkiyi “askerî vesayet” olarak değil de, rejimin
bekçiliği, askerin görevi, duyarlılığı olarak nitelendiriyoruz. Demokrasilerde,
askerin böyle bir etkisi olur mu, derseniz? Cevabımız kesin olarak “hayır”dır. Demokraside askerin böyle
baskın bir etkisi yoktur. Çünkü böyle bir bekçiliğe ihtiyaç yoktur. İnce dikkat
gerek, de-mok-ra-si-ler-de!
Ali Bayramoğlu, son günlerdeki hemen her yazısında bir konuya vurgu yapıyor:
Türkiye’nin en acil ihtiyacı, daha fazla
demokratikleşmedir.
Türkiye’de demokrasi bütün kurum ve kurallarıyla işliyor olsa, sayın yazar böyle bir vurguya ihtiyaç duyar mı?
Elbette duymaz!
Dağdaki çobandan, fakültedeki dekana kadar herkes kabul ediyor ki; ülkede gerçek bir demokrasinin varlığından, hele bunun kurumlaştığından söz edilemez.
Demokrasi konusunda ne durumdayız?
Çok fazla geriye gitmeyelim.
1982’den
bu tarafı ele alalım. 12 Eylül sonrası ilk seçimler 1983’te yapıldı. Yirmi beş
sene boyunca TBMM’de çoğunluğu elinde tutanlar demokratik açılımlar yaptı da bunları asker mi engelledi?
Halkın yönetime daha fazla katılımı, siyasî
partiler kanununda daha fazla demokratikleşme, siyasî partilerde “lider sultası”nı
önleme, halkın TBMM’de daha adil bir biçimde temsil edilmesi… vb. konularda
girişilen hangi açılımı asker önledi?
Tam tersine, bu sayılan konularda yapılan düzenlemelerle, demokratik açıdan 1983’ün gerisine düşmüş vaziyetteyiz.
Ne yazık ki, demokrasinin olmazsa olmaz kurumları olan siyasî partilerimizin ve onların liderlerinin demokrasinin geliştirilmesi gibi bir dertleri yok.
İktidarda olsun, muhalefette olsun; parti
liderlerinin en öncelikli ve en önemli kaygıları, parti içinde kendi
iktidarlarının ömür boyu sürmesidir.
Demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan, siyasî parti liderleri demokrasiyi benimsemeyince, sindiremeyince demokrasinin gelişmesi mümkün mü?
Memlekette en fazla eleştirilmesi gereken, üzerine gidilmesi gereken husus budur.
İddia ediyorum: Mecliste gurubu bulunan üç
parti lideri, demokratik kuralları içlerine sindirsinler, demokrasinin önündeki
bütün engeller yıldırım hızıyla kalkar.
Söylediğim şeye bak!
Demokrasinin önündeki en büyük engelden,
demokrasinin önündeki engelleri kaldırmasını bekliyorum.
Enteller, böyle durumlar için “ironi”, diyorlar.
Eh, bir kere de biz ironi yapmış olalım.
Ustalardan
Başımızdan Bin bir Çeşit Hal Geçti... (Dünden
devam)
Dedemin kır
atından elime bir nal geçti,
Güvercinden bir kanat,
zeytinden bir dal geçti.
Acayip bir haykırış,
Ağızlar tam bir karış..
'Yaşasın geldi barış,
Yaşasın geldi barış! ..'
Güvercini vurmuşlar.
Zeytini kavurmuşlar...
Hani, nerede barış? ...
Silahlanmada yarış
Nice zalim kıralın üstünden
zeval geçti.
İnsanlık omuzunda ne kadar
vebal geçti.
Seyfeddin Karahocagil (Devam edecek)
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın