Askerî Vesayet

İsmail Hakkı CENGİZ - 18.04.2008

            Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.

 

      
 

       “Askerî Vesayet!”

            Bu tamlamayı en çok kullanan kişi, Ali Bayramoğlu. Belki tabirin fikir babası da kendisidir. Kabul etmek lâzım ki, Ali Bayramoğlu, ülkede, fikir üretebilen birkaç yazardan biridir. Bununla birlikte, fikir üretebilmek, insanı takıntılardan kurtaramıyor, gerçeklere yönünü dönmekten alıkoyamıyor.

            Ali Bayramoğlu ve onun gibi düşünenlere göre demokrasinin gelişmemesinin ve yerleşmemesinin sebebi askerdir. Bunun sonucunda da ülkedeki sorunların kaynağında asker vardır.  Asker her türlü açılıma direnç göstermekte, hatta engellemektedir.  Hatırladığımız kadarıyla, bu fikri en az 15 yıldır savunuyor. Son altı senedir ise, neredeyse bundan başka bir şey yazmıyor.

            Sayın yazarın üzerinde durduğu konu bence de çok önemli. Enine, boyuna, dikine ve derinlemesine incelemek, tartışmak lâzım.

 

            Tabii, biz de askerin rejim üzerinde önemli bir etkisi olduğunu görüyoruz. Fakat o etkiyi “askerî vesayet” olarak değil de, rejimin bekçiliği, askerin görevi, duyarlılığı olarak nitelendiriyoruz. Demokrasilerde, askerin böyle bir etkisi olur mu, derseniz? Cevabımız kesin olarak “hayır”dır. Demokraside askerin böyle baskın bir etkisi yoktur. Çünkü böyle bir bekçiliğe ihtiyaç yoktur. İnce dikkat gerek, de-mok-ra-si-ler-de!

            Ali Bayramoğlu, son günlerdeki hemen her yazısında bir konuya vurgu yapıyor:

            Türkiye’nin en acil ihtiyacı, daha fazla demokratikleşmedir.

            Türkiye’de demokrasi bütün kurum ve kurallarıyla işliyor olsa, sayın yazar böyle bir vurguya ihtiyaç duyar mı?

            Elbette duymaz!

            Dağdaki çobandan, fakültedeki dekana kadar herkes kabul ediyor ki; ülkede gerçek bir demokrasinin varlığından, hele bunun kurumlaştığından söz edilemez.

 

            Demokrasi konusunda ne durumdayız?

            Çok fazla geriye gitmeyelim.

            1982’den bu tarafı ele alalım. 12 Eylül sonrası ilk seçimler 1983’te yapıldı. Yirmi beş sene boyunca TBMM’de çoğunluğu elinde tutanlar demokratik açılımlar yaptı da bunları asker mi engelledi?

            Halkın yönetime daha fazla katılımı, siyasî partiler kanununda daha fazla demokratikleşme, siyasî partilerde “lider sultası”nı önleme, halkın TBMM’de daha adil bir biçimde temsil edilmesi… vb. konularda girişilen hangi açılımı asker önledi?

            Tam tersine, bu sayılan konularda yapılan düzenlemelerle, demokratik açıdan 1983’ün gerisine düşmüş vaziyetteyiz.

            Ne yazık ki, demokrasinin olmazsa olmaz kurumları olan siyasî partilerimizin ve onların liderlerinin demokrasinin geliştirilmesi gibi bir dertleri yok.

            İktidarda olsun, muhalefette olsun; parti liderlerinin en öncelikli ve en önemli kaygıları, parti içinde kendi iktidarlarının ömür boyu sürmesidir.

            Demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan, siyasî parti liderleri demokrasiyi benimsemeyince, sindiremeyince demokrasinin gelişmesi mümkün mü?

            Memlekette en fazla eleştirilmesi gereken, üzerine gidilmesi gereken husus budur.

            İddia ediyorum: Mecliste gurubu bulunan üç parti lideri, demokratik kuralları içlerine sindirsinler, demokrasinin önündeki bütün engeller yıldırım hızıyla kalkar.

 

            Söylediğim şeye bak!

            Demokrasinin önündeki en büyük engelden, demokrasinin önündeki engelleri kaldırmasını bekliyorum.

            Enteller, böyle durumlar için “ironi”, diyorlar.

            Eh, bir kere de biz ironi yapmış olalım.

                       

            Ustalardan

 

            Başımızdan Bin bir Çeşit Hal Geçti... (Dünden devam)

 

            Dedemin kır atından elime bir nal geçti,
            Güvercinden bir kanat, zeytinden bir dal geçti.

            Acayip bir haykırış,
            Ağızlar tam bir karış..

            'Yaşasın geldi barış,
            Yaşasın geldi barış! ..'

            Güvercini vurmuşlar.
            Zeytini kavurmuşlar...

            Hani, nerede barış? ...
            Silahlanmada yarış

            Nice zalim kıralın üstünden zeval geçti.
            İnsanlık omuzunda ne kadar vebal geçti.

 

            Seyfeddin Karahocagil (Devam edecek)

 

 

       Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya tıklayın

Tarih: 18.04.2008 Okunma: 665

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

ahmet kısa

25.03.2008 - 17:59

ZATEN BU PARTİ KURULURKEN ADİ AK PARTİ DEĞİLDİ Kİ.KENDİLERİ UYDURDULAR BU İSMİ.ADI AK KENDİ KARA NEYLEYİM.DERTLER İMANLARI PARA KİME SÖYLEYİM...

ahmet kısa

25.03.2008 - 17:59

ZATEN BU PARTİ KURULURKEN ADİ AK PARTİ DEĞİLDİ Kİ.KENDİLERİ UYDURDULAR BU İSMİ.ADI AK KENDİ KARA NEYLEYİM.DERTLER İMANLARI PARA KİME SÖYLEYİM...