Tecessüsten daha büyük öğretmen yoktur kaidesi ekseninde yaşamış mütecessis bir fikir işçisi. Düşünerek dövüşmenin yücelticiliğine iman etmiş bir asil savaşçı. Keskin bir duyarlılık, ödünsüz bir bilinç. Vatan sevgisi olmuş bir bütün. Değer sevdalısı bir yürek. Bıkmadan usanmadan okumuş, düşünmüş, yazmış. Ülkesi, halkı ve insanlık için. Soylu bir aydın. Düşüncenin asaletine sığınmak ve dövüşerek yücelmek şahsında tecessüm etmiş ender bir simadır Cemil Meriç. Fikir çoraklığı yaşayan bu toprağın çocuklarını rahmet yüklü düşünceleriyle ıslatmış bir insan. Fikrin namusuna sadakati terk etmemiş haysiyetli bir savaşçı. Aydınlanmış ve aydınlatmak için yanan bir kandil.
Bu topraktan kopup yabancı topraklarda kök arayan köksüzlere köklerini hatırlatmayı dava edinmiş bir gönül. ‘’Domuzları kutsal kitapla beslemeye çalıştım olmadı’’ diyor. Zira kökünden kopan bir dal kurumaya, dalından düşen bir meyve çürümeye mahkûmdur. Ulviyetle beslemeye çalıştığı dallar kurumuş, meyveler çürümüştü. İşte bu yüzden yerli aşı fayda etmedi yabancılaşan yerlilere. Tanrılara ram olanlar Tanrı’ya isyanı marifet bildiler. Dünyayı vatan bildiler de vatanlarına isyan ettiler. Hümanizm adına insanlığa taptılar da insanlarına hor baktılar. Tahrif edilmiş kutsallara boyun eğdiler de kendi kutsallarına sövmeyi marifet bildiler. Bu yüzden de kutsallarla beslenmek zor geldi.
Dert dolu bir hayatı vardı. Zira bir davası vardı. Bir ülkesi vardı. Bir milleti vardı. Sorumluluğu gayet ağırdı. Ama insanlık bu duyarlı yüreğin derin çığlıklarına sağırdı. Sonsuz yalnızlığın mahkûmuydu. Herkes kendini düşünürken o insanlığı düşünüyordu. Milletinin evlatlarını ayıran yalancı duvarları yıkmaya çalışan çelik bir balyozdu. Durmadan iniyordu sağır vicdanların üstüne. Ama vicdanlar kararınca o ne yapsındı. Düşüncenin tatil edilmeye yüz tuttuğu devirlerin talihsizliğini yaşıyordu. Kabından taşıyordu ama demir duvarları delmekte kifayetsiz kalıyordu. Ne yapsındı kaynama derinliğin olduğu yerde olurdu ama derinliği yok edilmişti, ülkesinin ve milletinin.
Diline çok sevdalıydı. ‘’Kamus namustur’’ diyordu. Söze sahip çıkıyordu. Ama sözü anlayan yürekler susturulmuştu. Suskunluğun mahkûmu olmuştu asırlık çınarın taze filizleri. Yabancı aşılarla kısırlaştırılmıştı her şey. Kemal Tahir’in deyimiyle ‘’tarihi çalınmış bir millettik.’’ Haddizatında şuuru ve bilinci çalınmış millettikte bunu idrakten yoksunduk. Yoksun olmayanların çığlıklarına da duyarsız kaldık, anlayamadık. İşte geldik bu hale. Gecelik seanslarla cahilleştirilen bir milletin evlatları olarak paramparçaydık.
Bugünlerde onu idrak etmeye çalışıyoruz. Okuduk, anladık, yaşadık ve yaşatmaya çalışıyoruz ve bir ömür ismi gönüllerimizde yaşayacak ve ismini duyuracağız düşünen savaşçılara. Biz varoldukça varolacak. Onun eserleriyle bilincimizi tazeleyeceğiz. Onun ismi ruhlarımıza ferahlık verecek. Düşünce savaşında yardımcı kuvvetimiz olacak. Anlamak istiyorsak eserlerine sahip olacağız. Ben burada düşüncelerimi serdedeceğim. Düşüncelerini iktibas etmek yerine düşünce devinin. Bugünlerde gönlümüzde hüzün var. Yüce Allah onu Firdevs ırmaklarının serinliğinde, Tuba ağacının asude gölgesinde misafir etsin. Rahmet diliyorum. Hissediyordu ve hisseden yorulurdu. Yorgundu, durgundu ama derin akıyordu. Fırtınalı düşünce vadilerinde soluksuz serüvendeydi.
Eğer harbi bir okuyucu isek, fikir namusuna sadakatliysek ve fikirler savaşında kitapların silah olduğunu ittihaz etmişsek, savaşların önce kafalarda kazanılacağını içselleştirmişsek Cemil Meriç üstadın düşünce okyanusuna yelken açabiliriz. Zira dalgalıdır bu okyanus. Her an fırtınalı bir havayla karşılaşmanız olasıdır. Bu yüzden çok donanımlı çıkmalısınız sefere. Ve yüklü dönmeniz için seferden.
Sevgili ülkemin soylu evlatları bu derin ve verimli vadilerde yolcu olmak yürek gerektirir, derinlik gerektirir, asalet gerektirir. Bu vadilerde yolcu olabilmek şereftir. Ayrıcalıktır. Herkese nasip olmaz bu şeref. Sizler bu şereften mahrum olmayın. Merak, kitap ve ahlak en vazgeçilmez erdemdir bu vadinin yolcusu olabilmek için. Bu ulviyetlerden yoksun olanlar bu vadinin havasını teneffüs edemez. Zira bu vadide yolculuğa talipli olamaz. Bedeli ağırdır. Ödülü de bir o kadar yüce. Yüceltici ve asilleştiricidir bu vadi. Aydınlık ve duygu yüklüdür her köşesi. Düşünce vadisinin bu kolundan beslenmeyenin serüveni ikmal olmamış demektir. Siz siz olun Cemil Meriç’siz bir düşünce vadisi yolculuğunun tamam olacağını düşünmeyin.
İnsan olan kafaları hedef alır. Düşünceyle dövüşür. Sözün namusuna sadakatli olur. Silahı kitap, kurşunu kelimeler, hedefi kafalardır. Düşünce savaşı insan üreten bir savaştır insan tüketen değil. İnsanlaştırma savaşıdır, insansızlaştırma değil. İnsan olan kaldırabilir bunu. Kuşanır silahını ve çıkar meydana. Öyle masum öyle onurlu. Hile, hurda, ihanet yazmaz kitabında. Sadakat yazar, vefa yazar, her şeye rağmen dostluk yazar. Kin değil sevgi eker. Acıyı değil sevinci çoğaltır. Düşüncenin asilleştiriciliğine ve yücelticiliğine inanmıştır bu yolun savaşçısı. Bu savaşçılar gürültü yapmazlar konuşurlar. Kavga etmezler münazara yaparlar. Hiç şahit oldunuz mu gürültülerine, kavgalarına. Hep sessizliğin kalbinden konuşmuşlardır. Nietzsche diyor: ‘’insanın işi konuşmaya başladı mı kendisi susar.’’ Bu insanların işleri konuşur. Kendileri susmuştur işleri konuşmuştur daima. Zira bu yüzden ölümsüzleşirler ve hoş sada bırakırlar. İnsanlık onların izlerinde zirveye ulaşır. İşte üstat Cemil Meriç bu savaşçıların kervanındandır.
Kitap-ahlak-devrim. Tevhit-adalet-özgürlük. Emek-vatan-bağımsızlık.