Kalem
feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Arslan BULUT, Yeniçağ, 20.04.2010

Tayyip Erdoğan,
Türkiye ve KKTC’nin 2002 yılına kadar savunduğu politikalara, “Derviş
Eroğlu’nun görüşleri” demişti. Rauf Denktaş ise “Bütün dünya, Kıbrıs’ı AB
yoluyla ve Annan planı çerçevesinde Yunan’a teslim etmek için asılıyor.
İstanbul basını da Rum basını kadar milli davaya sahip çıksın” diyordu ama
İstanbul basınının büyük bir bölümü, Kıbrıs’ı teslim etmek için yalanlar
üzerinde yayın yapıyordu. Ver kurtulcu lobinin arkasında aleni olarak TÜSİAD
vardı. Erdoğan da Mehmet Ali Talat’ı iktidara getirecek organizasyonların
arkasında bulunuyor veya en azından ABD ve Avrupa istihbarat servislerinin bu
amaçla Kıbrıs’ta para dağıtmalarına seyirci kalıyordu. Dönemin Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Türkiye’nin AB hedefine engel olanların KKTC
yönetiminde bulunamayacaklarına dair açıklama yapıyordu!
***
Aslında KKTC’nin bu durumlara düşmesinin sebebi, Ulusal Birlik Partisi’nin
parçalanması, Denktaş ile Eroğlu arasındaki birliğin bozulmasıydı. Biz 2003
yılında “Sayın Denktaş, ABD ve AB’nin, hatta Türkiye ve KKTC’deki ihanet
lobisinin bütün baskılarına karşı direnirken, Kıbrıs’taki iç siyaseti de milli
çizgide yeniden organize etmeli. Derviş Eroğlu ve Serdar Denktaş da kendisine
yardımcı olmalı” diyorduk.
Eroğlu’nun başkanlığını yeniden üstlendiği Ulusal Birlik Partisi, anketlere
göre açık ara ile birinci parti konumuna yükselince Talat’ın adamları
panikledi. Başbakan Ferdi Sabit Soyer, Denktaş ve Eroğlu hakkında Ergenekon
soruşturması yapılması için KKTC Başsavcılığı’na başvurdu. Türkiye’deki
iktidarın gölgesinde bulunan yandaş basın, artık KKTC’yi kuran Türk Mukavemet
Teşkilatı’nı bile suç örgütü gibi gösteriyordu.
Denktaş’ın yaşadığı olay ne kadar üzücüydü! Kurucusu olduğu devletin başbakanı,
kendisini savcılığa şikayet ediyordu! İktidar hırsı, insanların gözünü bu kadar
döndürebiliyordu.
Tayyip Erdoğan da Denktaş’a zaman zaman saygısızlık etmiş, bir ara “Git
kendi memleketinde konuş” tarzında hitap edebilmiştir.
Denktaş de en doğrusunun bu olduğuna karar vermiş olacak ki, Eroğlu ile
arasındaki sorunları ortadan kaldırdı, oğlu Serdar Denktaş’ın da Eroğlu’nu
desteklemesini sağladı!
Biraz geç oldu ama çok da iyi oldu.
***
“Kuzey’in oğlu” Volkan Konak, 2003 yılında düzenlediğimiz Kıbrıs
mitingine katılım az olunca kısa bir konuşma yapmış ve “Üzülmeyin,
tarihin çektiği fotoğrafta, bu mitingi desteklemeyenlerin gözü kapalı çıkacak”
demişti.
Gerçekten öyle oldu. Zaman, KKTC halkına da doğru yolu gösterdi.
Seçimden önce hiç Kıbrıs yazısı yazmadım, çünkü tecrübe ile biliyordum ki, Kıbrıs
Türkleri, dışarıdan yapılan yönlendirmelere tepki gösteriyor. Onun için Talat
lehinde propaganda yapmak için KKTC’de karargâh kuranlara gülüyordum.
***
Eroğlu’nun seçimi kazanması Türkleri mutlu ederken, Rum kesimini ve
işbirlikçilerini üzdü. Rum hükümet sözcüsü Stefanos Stefanu, Eroğlu’nun
kazanmasını ‘olumsuz bir gelişme’ olarak niteledi. Küresel kapitalizmin
Türkiye’deki misyoneri olan liberal faşistler de çok üzgün!
Eh biraz da onlar üzülsün!
Bakınız artık, Türkiye’de de halk, iktidarın politikalarına sert tepki
gösteriyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri’deki Şehit
Jandarma Yüzbaşı Levent Çetinkaya’nın cenazesinde yumruklu saldırıya uğradı.
Beden eğitimi öğretmeni olan bir kişi, bakana vururken, “Bu Türk milletinin
yumruğu, al sana açılım” dedi.
Saldırı elbette tasvip edilemez ama icraatların artık tahammül edilmez
boyutlara ulaştığı da bir gerçek.