KÂBUSLARI VE RÜYA ŞEHİR

İsmail Hakkı CENGİZ - 29.04.2010

Oy gizli, haber kutsal, yorum hürdür.


Kolay değil; Nedim’in, “Bir taşına yekpare Acem mülkü fedadır!” dediği şehirdeyim.

Vaktiyle, “tek taşına paha biçilmez, emsalsiz” diye öve öve bitirilemeyen atalar emaneti, rüya şehir İstanbul’un, ne yazık ki günümüzde dehşet verici kâbusları var!

Şehir gittikçe kalabalıklaşıyor. Bu kalabalığın birbirine iş ve aş yaratmak gibi bir özelliği olduğundan, nüfus artışını durdurmak müşkül gözüküyor.

Lâkin artık şehirde adım atmak, nefes almak bile zorlaşmaya başlamış. 12 gündür İstanbul’dayım… Geldiğim gün, trafik, daha Gebze-İstanbul otoyolunda tıkandı. Şehir içinde, zaten hemen her yerde trafik keşmekeş! Daha önceleri, Anadolu yakasında önemli bir trafik sorunu olmuyordu. Artık orası da problemli... Kadıköy-Bostancı arasında iki defa gidip geldik her seferinde de trafik çile halindeydi. Meşhur Bağdat Caddesi de tıkalı, geniş sahil yolu da…

İstanbul’un diğer bir kâbusu da cadde ve sokakların pisliği… Kaldırımların kâğıt parçaları,  izmaritler ve tükürükle dolu olması… Dedelerimizin, bir taşını Acem mülkünden daha değerli gördüğü şehre, torunları mütemadiyen tükürüyor! 

*   *   *

Kısmet oldu, dün, İstanbul’a “bir tepeden baktık…” Buradan bakınca ne şehrin kalabalığı, ne tıkanan trafik, ne de sokakların pisliği görünüyor. Sadece muhteşem bir manzara… Beton yığınına çevrilen Üsküdar ve Haliç’in her iki yakasına rağmen büyülü, seyrine doyulmaz bir manzara…

Osmanlı, ne asil, ne estetik duyguluymuş; inşa ettiği binalar tabiatla ahenk halinde, onunla bütünleşiyor. Hatta bazen tabiattan daha tabii, daha şehirli, daha tarihi, daha güzel! O yapılar şehrin dokusunu hiç bozmuyor, hiç sırıtmıyor, sanki koruyor. Sanki ezelden beri İstanbullu bu yapılar… Sanki onlar olmasa bu şehir zaten İstanbul olamaz.

*   *   *

İstanbul’a arada bir gelip giden biz Egeliler; bu şehirde yaşayanları ayrıcalıklı gibi görüyoruz. Fakat acaba İstanbullular bu ayrıcalığın farkında mı?

 Şehrin doğasını, antik ve tarihî niteliğini, hatta esrarını duyabiliyor, görebiliyor musun, o zaman İstanbullusun!

Görebildiğimiz kadarıyla, ne yazık ki, İstanbul’da yaşayanların yüzde 99’u büyük bir koşuşturma halinde, nerede, nasıl bir şehirde yaşadığının farkında bile değil!

Acaba, İstanbul’da ikamet ettiği halde, şu Boğaz’ı görmeyen, Boğaz’da bir çay içmeyen, hatta Taksim’e hiç çıkmayan kaç milyon “İstanbullu” var, diye üzülerek düşündük!

Daha pek çok şey düşündük… En mühimi, arada bir, hiç olmazsa yılda 1 kere İstanbul’a bir tepeden bakmak lâzım! Bu rüya şehri, gözlerle, beyinle, zihinle hissetmek, benimsemek lâzım. Bu şehri bize kazandıran, emanet eden başta Fatih, bütün cetlere şükran hisleriyle dolmak lâzım! Bu rüya şehri daha fazla sevmek lâzım!

Manzarayı 3 saat kadar temaşa ettik ve o büyülü havadan güçlükle, bir gurbet hissiyle ayrılabildik.

İstanbul’da yaşadığının farkında olanlara saygılar sunuyoruz. Geçen hafta beraber olduğumuz bir dostumuz, İstanbul’da aldığı her nefesi kâr saydığını söylemişti. Bundan çok memnun olmuştuk, çünkü böyle düşünenler gayet nadir bulunuyor.

Bütün İstanbullulara, İstanbulluluk şuuruna ermeleri için duacıyız.

*   *   *

 

ÜSTATLARDAN

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Yahya Kemal BEYATLI

 

 

Önceki yazılar

Tarih: 29.04.2010 Okunma: 779

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?