Kalem feryâd eder, ağlar mürekkep,
“Beni cahil eline verme Ya Rab!
Lütfunla âlime çevir yolumu,
Kırma n’olur kanadımı, kolumu.”
Lâedri
Ahmet Nesin, 20 Temmuz 2010
...
Esasında ben bu “Demokrat” tartışmalarını biyerlerden
anımsıyorum, 12 Eylül sonrası verilen “Aydınlar
Dilekçesi”nden sonra Kenan Evren “Vahdettin de aydındı ama vatan hainiydi.”
demişti. Bunun üzerine Aziz Nesin Kenan Evren’e toplu dava açmak istemişti ama
hem dilekçeyi imzalayanların hem de Türkiye Yazarlar Sendikası yönetim kurulu
üyelerinin çoğu tırstığından davayı tek başına açmıştı. O günlerde tırsanlar
şimdi “Demokrasi”
dersleri veriyor, hem de AKP adına hem de ABD’li Soros adına, sanki hepsi birer
maaşlı demokrat… İşte bu noktada sanki bu “Demokrasi” hocaları dönemin faşisti Kenan Evren’le birleşiyor
gibi geliyor bana…
Taraf Gazetesi’nde
bu hafta Neşe Düzel Hasan Bülent Kahraman’la bir söyleşi yapmış. Söyleşiyi
sanırım iki gün yazacağım ama beni en çok ilgilendiren bölüm şu:
Neşe Düzel: Aydınlar da ikiye ayrıldı? Onların bir kısmı “hayır”
diyor bir kısmı “evet.” Aydınlar niye bölündü?
Hasan Bülent
Kahraman: Gerçek aydınlar
“evet” diyor. Sisteme entegre olmayı kendine varlık nedeni seçmiş olan aydınlar
ise “hayır” diyor. Oysa sisteme entegre olmuş olan birine aydın denemez. Onlar
sonuç itibarıyla ‘bürokrat aydın’dır. Çünkü aydın olmak, özgün, bağımsız ve
muhalif olmaktır. Tabii şunu da açıklamak gerekir.
Neşe Düzel: Neyi?
Hasan Bülent
Kahraman: AK Parti’ye taraf
olmak, politikalarından olumlu gördüklerini desteklemek, aydınları sistemin bir
parçası haline getirmiyor. Zaten dikkat edin, demokrat aydınlar, AK Parti’nin
sistemle zıtlaşan politikalarını hep desteklediler. AK Parti sistemle
bütünleştiğinde ise ondan uzaklaştılar. Mesela 2007 seçimlerinden sonra AK
Parti’nin AB sürecinde frene basması, AK Parti’yle aydınlar arasında büyük bir
kırılma yarattı. Şu asla unutulmamalı. Bir parti demokrat aydınlarla zıtlaşıp,
bağını kopardıktan sonra artık iflah etmez.
Neşe Düzel: Niye bazı aydınlar Anayasa değişikliğine “hayır”
diyor?
Hasan Bülent
Kahraman: Bir bölümü, sistemin
bugünkü haliyle devam etmesini istediği için “hayır” diyor. En vahim durumda
olanlar bunlar. Diğer grup ise AK Parti’nin sosyo-politik gerçeğini bir türlü
algılayamıyorlar. Onu hâlâ din devleti kurmak isteyen bir parti olarak onu
niteliyorlar.
Gerçek aydınlar, kim
bu gerçek aydınlar, siz de benim gibi merak ediyor musunuz, Kur’an’daki bir
ayeti –Onu da yanlış okuyarak- TC Anayasası’na almak isteyenler, daha önce
şeriattan kapatılan partilerin üyeleri, eski başkanları hırsızlıktan hapis
yatmış ve aynı davanın sanığı ve mahkemedaşına af getiren cumhurbaşkanı,
İstanbul Belediye başkanlığı yaptığı süreden 3-4 davadan sanık bir başbakan (Bu
davalar siyasi değil, dolandırıcılık-kalpazanlık-evrakta sahtekarlık), yine
aynı dönemden sanık eski bir bakan, yüzde onluk barajı indirmeyenler,
dokunulmazlığı kaldırmayanlar, küçük partileri mecliste kapatmak isteyenler,
polise ağır silah almak isteyenler, Kur’an kurslarını ilkokul yaşına çekmek isteyenler,
alkollü yerlere sınır çekmek isteyenler, istediğinde halka ve basına küfür
eden, tehdit yollayan bir başbakan, içkiyle meyveyi karıştıran bir zır-cahil,
Kürt açılımı deyip yüzlerce Kürdü tutuklatan bir hükümet, sizleri yani
öz-hakiki-en gerçek aydınları Seda Sayan’la ve eski eşiyle aynı kefeye koyup
Kürt açılımı toplantısı yapanlar, daha sayayım mı Hasan Bülent Kahraman, sen ve
senin arkadaşlarının anladığı aydınlar bunlar işte…
Burada sisteme
entegre olmak isteyen siz misiniz yoksa ben miyim? Sisteme nasıl entegre olunur
bana anlatır mısın lütfen, ne de olsa kocaman bir hocasın, benden iyi bilirsin
entegrasyonu, ben anlamam böyle şeylerden, sadece askeri ve sivil darbelere
karşı çıkarım, darbe için asker gerekmediğini bilirim…
AKP’nin AB’den uzaklaşması
aydınlar arasında büyük bir kırılma noktası yaratmışmış, hadi canım sende, Yarı
Milli Görüşçü yarı Gülen-Sorosçu AKP ne zaman AB’ye girmek istedi ki yada
tersinden alalım istersen, AB ne zaman Türkiye’yi AB’ye almaya karar verdi?
Belki vermiştir de sen ve senin gibi öz-hakiki-en gerçek aydınlar yazmayınca
ben anlamadım. Altı ay kadar Almanya yada Fransa’da kalsanız AB’ye neden
giremeyeceğimizi çok iyi anlarsınız. Oralarda hâlâ düğünler perde konarak,
kadın-erkek ayrı yapılıyor, bunları görürsünüz. Emre Aköz’ün Erdoğan’ın yanında
içki içmesine benzemez bu, adını ağzına alamazsın… Zaten Aköz’ün neyine
yetmiyor her gün 5 kilo üzüm…
Oralara kadar
gitmeyin isterseniz, Istanbul’daki Adanalı, Ankaralı, Sivaslı, Bayburtlu, Muşlu
kahvelerine gidin, neden Istanbul’a entegre olamadıklarını bir araştırın yada
Soros’un TESEV’ine bir araştırma yaptırın, ne çıkacak sonuç olarak…
Ne güzel söylemişsin
Kahraman “Çünkü aydın olmak, özgün,
bağımsız ve muhalif olmaktır.” diye… Peki özür dileyerek ve
haddim olmayarak soruyorum, nerede sizin özgünlüğünüz ve bağımsızlığınız. Hatta
en çok da muhalifliğiniz, nasıl bir muhalifsiniz de hükümet yani devleti şu
anda idare eden yerine devamlı muhalifin her çeşidine muhalifsiniz. Bu nasıl
bir aydın duruşudur ki hükümeti destekliyor ve kalanına muhalif.
İşte o yüzden
yazının başlığını attım Hasan Bülent Kahraman, aydını Kenan Evren gibi tarif
etme, bu ayıbı senin gibi öz-hakiki-en gerçek aydınlar bile kaldıramaz. AKP’nin
sosyo-politik gerçeğiymiş, yukarıda saydıklarım sanırım biraz anlatıyor sana bu
gerçeği… Kadın ve erkeği eşit görmediğini söyleyen bir başbakanın
sosyo-ekonomik gerçeği neyse AKP’ninki de o kadar. Sosyo yapısı –Sözcük uysa da
uymasa da- “Kürtlerden birer kadını
kuma alın…” diyen kadardır, istediği kadar atsınlar partiden, o
adam o partinin bişr gerçeği, ekonomik durumu da Erdoğan’ın, Unatkan’ın,
Pepe’nin bugünkü mal varlığı kadar…
Makalenin tamamı için:
http://ahmetnesin.wordpress.com/2010/07/21/kenan-evren%E2%80%99den-farkin-olmali-hasan-bulent-kahraman/
Arşiv