Oy gizli, haber
kutsal, yorum hürdür.
Kriz icat etmekte üstümüze yok!
Millet, haftalardır pirinçle yatıyor, pirinçle kalkıyor.
Pirinç bulunmuyormuş!
Bulunmasa ne olur?
Dondurma gibi bir şey… Olursa iyi ama olmazsa pek de öyle aman aman aranacak bir gıda maddesi değil.
Pirinç, Türklerin ana gıda maddelerinden birisi mi?
Hayır.
Sağlık açısından, hani gıda veya kanser uzmanlarının, mutlaka tüketmemiz gerektiğini söyledikleri gıdalardan biri mi?
Bu gıdalar içinde domates, sarımsak, soğan, meyve, sebze, balık var ama pirinci hiç duymadım.
Ekmek, tuz, şeker, yağ gibi sofrada mutlaka bulundurduğumuz gıda maddelerinden biri mi?
Hayır.
O zaman haftalardır TV kanalları, gazete sayfaları niçin pirinç haberleri, pirinç tartışmaları ve yorumlarıyla dolu?
Maksat kriz olsun?
Kaç haftadır, bu krizin(!) ne kadar ciddiye alındığına bakıp, Türkiye’nin bunalım haline getirdiği bütün meseleleri hakkında bir fikir sahibi olabilirsiniz.
Bu meselede olduğu gibi, içinden çıkılmaz bunalımlar haline getirdiğimiz sorunların çoğu sun’idir.
Peki, Allah eksikliğini göstermesin, pirincin ciddiye alınacak tarafı yok mu?
Elbette bir gıda maddesi olarak, pirinçte bir sıkıntı varsa diğer gıda maddelerinde de olabilir diye bakarsak, olaya ciddiyetle eğilmemiz gerekir.
Nüfusun gittikçe arttığı, ekili alanların ise gittikçe azaldığı bir dünyada gıda sıkıntısı olabilecektir. Bunun üzerine bir de küresel kuraklığı eklerseniz, gıda maddelerinin gittikçe azalma hatta bazılarının yok olma tehlikesi var.
Gerçi, istatistikler yirminci yüzyılın başından sonuna kadar gıda üretimindeki artışın nüfus artışının çok üzerinde olduğunu gösteriyor. Fakat kuraklık tehlikesi gıda konusunda alarm zilleri çaldırıyor.
Bu
sun’i kriz, bize gıda maddelerinin
kıymetini idrak ettirebilirse bir işe yaramış olur.
Bir gün, sadece pirinci değil ekmek de dâhil pek çok gıda maddesini bulamayabiliriz. Bu tehlikeye karşı tedbirler gecikmeksizin alınmalı. Tedbirler, derken sadece devletin alacağı tedbirleri kastetmiyorum. Devlet, tabii kendi tedbirlerini alsın. Ama esas bireyler bilinçlensin. Bilhassa lokantalara, öğrenci yurtlarına, toplu gıda tüketiminin yapıldığı yerlere dikkat çekmek istiyorum.
Türkiye’de
ve dünyada kelimenin tam anlamıyla korkunç bir israf var. Ülkemizdeki yıllık ekmek israfının, sadece ekmek israfının maliyeti bir
buçuk milyar YTL. Eski rakamla söyleyeyim ki daha iyi anlaşılsın, bir buçuk
katrilyon lira.
Düşünün ki; bu sadece ekmek israfının maliyeti. Her türlü gıda maddesinde akıl almaz bir israf içindeyiz.
Annem
der ki; “Ekmek israfı yokluğa
delalettir.”
Anne, bir lokma kuru ekmeği bile israf etmiyorum.
Bana bu terbiyeyi verdiğin için teşekkür ediyorum.
Üstatlardan
Yelkenim, rüzgârı yok;
Gemiyim, deryasız.
Ne ümidim, ne teranem kaldı;
Geceyim ferdasız…
Ki kadehler susamış
Ve sebu sahbasız.
Ne deyim ben size ey
Bırakanlar beni Mevlamâ’sız!
Bu yalan dünyayı
N’iderim Leyla’sız!
Cennetinden geçer Adem, lâkin
Olamaz Havva’sız.
Sorarım: Kim derdi
Ki bu gözler kalacak rü’yasız?
Ne desem ben size ey
Bırakanlar beni Mevlanâ’sız!
Üzerimden samlar
Esiyor pervasız…
Bana çöller gibidir şimdi hayat;
O kadar boş, o kadar ma’nâsız
Gezerim âvâre,
Gezerim yuvasız
Ne deyim ben size ey
Bırakanlar beni Mevlanâ’sız.
Arif Nihat Asya
Önceki yazıları görmek için aşağıdaki kutuya
tıklayın